19. yüzyılın ortalarında, (1854 )Bahçesaray’da Kırımlı Türklerden payton ustası Abdullah Efendi’nin 15 ve 18 yaşındaki iki oğlunu Ruslar askere almak istediler ve celp yolladılar. Onlar Rus askeri olarak Müslümanlara karşı savaşacaklardı. Abdullah Usta bu imkansız durumu aile meclisinde hızla müzakere etti ve artık bu topraklarda yaşamanın onlar için mümkün olmayacağını karara bağladılar. İmal ettikleri paytonlardan birine ne sığdırabildilerse yüklediler ve iki beygirin çektiği bu arabayla bir rüyaya ,bir bilinmeze, sadece adını bildikleri meşhur ve meçhul bir memlekete doğru yola çıktılar. Masallarda anlatılırsa ancak kabul edilebilecek bir yolculuktan ve yıllardan sonra İstanbul’a vasıl oldular. Bazı şehirlerde bir yıl, iki yıl, üç yıl yaşayarak ,oralarda çalışarak, medar-ı maişet ve yol harcı kazanarak ,bazen ölerek eksilerek,bazen evlenip artarak rüyalarının mekanına ulaştılar. Gelip Fatih’e yerleştiler. Bu uzun girizgah şunun için yapıldı; Yolun, yolculuğun, köyün, kentin, seyahatin ne olduğunu bilen, onu yaşamanın ve anlatmanın, ifade etmenin ne olduğunu bilen bu ailenin bir ferdi “seyahatname “yazarsa bu gerçek bir seyahat kitabı olur ve eser vasfı kazanır.Mehmet Kamil Berse ,Kırım’dan,Bahçesaray’dan hareket ederek İstanbul’a göçen bu ailenin seçkin üyesidir. Şehir ve Kültür dergisinin müessisi ,yöneticisi ve Dersaadet platformunun kurucusudur. Kalem Kitabevi onun gölgesinde gelişmiştir, kültür hayatımızın önemli bir ismidir.
“Üç Okyanus Dört Kıta “Onun imzasıyla, seyahat yazılarına boyut kazandıran bir seyahatname olarak Kalem Kitabevi tarafından yayınlandı. Berse’nin alışılmışın dışında bir anlatım tarzı var.Mekanların, insanların ve olayların resimlerini üç boyutlu olarak çekiyor ve yorumunu da bir kenara kaydediyor, şehirlerin ve insanların muktesebatını araştırıyor. Hindistan’ı anlatırken Gandhi’yi, Tagore’yi, Nehru’yu bilinmeyen vasıflarıyla tanıtıyor. Sihlerin bilinenlerin aksine bir geçmişe sahip olduklarını ortaya çıkarıyor. Taç Mahal’i anlatırken duygusallıktan daha çok onu gerçekleri ile okuyucuyla buluşturuyor. Seyahatname 11 bölüm başlığıyla ele alınmış. Hindistan’ın altın üçgeninden (Delhi, Agra, Jaipur ) hareketle başlıyor ve gerçek, yaşayan bir Hind efsanesini anlatıyor. Turistlerin giremedikleri özel mekanlara özel izinlerle giriyor ve bilinenlerin dışında ve üzerinde, ilginç bilgilere ulaşıyor. Lotus çiçeğinin, bir kıtanın hayatında nasıl bu derece etkili olduğunu anlatıyor” bulunmaz hint kumaşını” buluyor ve okuruna sunuyor. İkinci bölümde Kazan anlatılıyor. Abdullah Tukay’ın Anadilini Kazan’ın milli marşı yapmasını sakin ve dinlendirici ve meraklı cümlelerle sayfalara yansıtıyor.Bu ilginç üslup Bosna, Şam, Heidelberg, bilhassa Brezilya’da ve Şili de devam ediyor.Kırım’a gelince yazar orada kendini yeniden keşfediyor ve duygusal anlatımıyla Kırım oluyor, İsmail bey Gaspıralı, Cengiz Dağcı, Mustafa Cemiloğlu ona eşlik ediyorlar ve Osmanlı’nın izleri üzerinde hasret gideriyorlar. Sonra Kıbrıs sahneye alınıyor ve çok bilinen bu vatan uzantısında yeni keşifler yapılıyor. Yazar, Kudüs’te duygusallaşıyor ve heyecanla bu anıt şehrin sokaklarında esrik dolaşıyor, okuyucuyu da peşinden sürüklüyor. Senegal ve Dakar, Berse’nin özgün üslubundan nasiplenen son menzil oluyorlar ve orada üç okyanus dört kıta tamamlanıyor. Üç okyanusun üstünde uçup dört kıtaya ayak basmak,duygu sahillerinde serin bir rüzgâr oluyor ve insanları sakinleştiriyor.