“Türkiye’de özgün olmak büyük bir suçtur. Taklitler üzerinden gidebilir, Avrupa üzerinden ithal edebilirsiniz. Alkış toplayabilirsiniz. Ama sonra birileri gelir, örneğin benim gibi, bunların tarihini yazar ve hesabını sorar” diyen yazar ve akademisyen Prof. Dr. Rıdvan Şentürk, o hesabın gençler tarafından sorulacağını ekliyor ve “Makyajların gizlediği Türk sinema tarihinin kanayan bölgelerini ortaya çıkaracağına inanıyorum” diyor.
İstanbul Ticaret Üniversitesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rıdvan Şentürk sinemaya bakışımıza farklı bir pencere açarak “Avangart Sinema ve Resim” adlı kitabı okurla buluşturdu. Avangart sinema akımlarını ele alan Şentürk, bu alanda okura da geniş bir çerçeve sunuyor. Kitap, Türkiye’de avangart sinema tartışmalarının sanat camiası ve iletişim fakültelerinde yeterince kendisine yer bulamadığından hareketle kaleme alınmış dört yıllık emeğin bir ürünü. Uzam Yayınları arasında çıkan çalışmasıyla ilgili konuşan Şentürk, Türkiye’de sinemaya farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak istediği için böyle bir çalışmaya koyulduğunu belirtirken, şu tespiti yapıyor: “Türkiye’de sinema tarihini ve Dünya sinemasını ele alırken, Türkiye’de sinemanın sadece dramaturjik, öykü sineması üzerinden değerlendirildiğini, sinemanın sadece hareketli görüntülerle hikâye anlatma sanatı şeklinde algılandığını gördüm. Sinemanın böyle bir şey olmadığını gösteren en önemli oluşumlardan biri ‘avangart sinema’ hareketleridir. Dolayısıyla avangart sinema hareketleri anlaşılmadan, özümsenmeden; avangart sinemanın karşı çıktığı klasik sinemanın ne olduğu anlaşılamaz.”
Türk sineması üzerinde yazılmış yazıların bakış açısında da bir ezber bozacağını ileri süren Şentürk, “Türk sinema tarihi yazımında oluşan şablonları ve yanlışları yıllarca tekrar etmekle yetinmişler. Bu büyük bir ayıp, eksiklik. Bu eksikliği gidermek ve tartışmayı daha da derinleştirmek maksadıyla, Türkiye’de Sinema ile Avangat Sinema ve Resim kitabını yazmak zorunda olduğumu hissettim” değerlendirmesini yapıyor.
Akım için düşünce geleneğine ihtiyacımız var
Şentürk, sinema ve resmin neden Batı’da doğduğunu örnekleriyle anlatırken bizde de avangart sinemanın oluşmamasını fikri akımların ortaya çıkmamış olmasına dayandırıyor. Şentürk bu konuda şu tespiti yapıyor: “Bu tür akımların sinemamızda olması için, belli bir ruh ikliminden beslenen, kaynaklanan iddialara ve bu iddiaları dillendiren düşünce geleneğine ihtiyacımız var. Bu işler kendiliğinden olmuyor. Taklit ederek hiç olmuyor. Bizim sinemamızda akım hiç yok. Olmadığı gibi, daha öncesinde yapılmış filmlerden farklı filmlere ad koymak için yakıştırdığımız akım isimlerini bile dışarıdan ithal etmişiz. İthal edilmiş hareketlerden akım doğmaz. Taklit doğar. Akım olmak özgünlük gerektirir.”
Şentürk avangart olarak adlandırmanın çerçevesini ise şu şekilde çiziyor: “Bir hareketi ekspresyonist, fütürist, dadaist diyerek adlandırmamız boşuna değil. Avangart olarak adlandırmamızın sebebi deneysel olmalarından kaynaklanmıyor. Belli bir felsefeden, kimlikten besleniyorlar ve belli iddialara sahipler. Bu iddiaları genel geçer sanat anlayışına karşı duruşu içeriyor. Biz bu hareketlere avangart diyoruz. Böyle olmayan sinema filmlerine de deneysel film diyoruz. Deneysel film ile avangart film arasındaki fark bu. Bir akım oluşturmak demek eğer genel geçer sanat anlayışına karşı bir akımsa bu avangart oluyor. Çünkü bir çığır açıyorsun.”
Bizde en özgün sinemacı Metin Erksan’dır
Türk sinemasında bir akımın olmadığını taklidin var olduğunu dile getirirken bir akımdan söz edilecekse onunda ancak melodram olabileceğini belirtiyor. Onun dışında ciddiye alınacak bir akımın olmadığını ama yönetmenlerin olduğunu belirtiyor. Kendisi için ciddiye alınacak yönetmenin Metin Erksan olduğunu söylüyor: “Türk sinema tarihinde en özgün, iddialı, entelektüel olarak Metin Erksan’ı görürüm. Ama maalesef o da böyle olduğu için suçlu ilan edilmiş ve idam edilmiştir. Sürülerden farklılaşmıştır. Sürü de gelip onu öldürmüştür. 40 yaşında sinemayı bırakmak durumunda kalmıştır. Mahkeme kurulmadan yargılanmış ve idam edilmiştir. Türkiye’de özgün olmak büyük bir suçtur.” Şentürk, bütün olumsuz gelişmelere rağmen, bir gün sahteliğin üzerindeki örtünün kalkacağına inanıyor: “Taklitler üzerinden gidebilir, Avrupa üzerinden ithal edebilirsiniz. Alkış toplayabilirsiniz. Ama sonrada birileri gelir örneğin benim gibi bunların tarihini yazar ve hesabını sorar. Gençlerin de ileride bu sahteliğin, makyajlamaların hesabını soracağına inanıyorum. Makyajların gizlediği Türk sinema tarihinin kanayan bölgelerini ortaya çıkaracağına inanıyorum.”
Avangart hareketleri tartışırken Avrupa’yı tartışıyoruz
Şentürk empresyonizm, kübizm, ekspresyonizm, fütürizm, dadaizm ve sürrealizm akımlarına yakından bakarken karşımıza Batı’nın çıkmasının tesadüfi olmadığını belirtiyor. Avangart hareketleri anlamaya çalışırken Asya’da, ülkemizde karşımıza çıkan bir olguymuş gibi davranmaya yeltenmemizin anlamsız olacağını da dile getiren Şentürk şunları söylüyor: “Avangart hareketleri tartışırken aslında bir yandan da Avrupa’yı tartışıyoruz. Çünkü yalnızca Avrupa’da var. Biz sürrealist, dadaist sinemayı hayatın akışı içinde her yerde olan bir sinema şeklinde anlatamayız. Avangart sinemada herhangi bir akımı inceleyebilmek için öncesini, sonrasını, karşıtlarını ve bütün hadiselerin cereyan ettiği yeri yani Batı’yı dikkate almak gerekir. Çünkü sadece orada oluyor. Bu bir tesadüf değil. Batı’nın Batılılık kimliğini oluşturan, inşa eden, doğuran ve biçimlendiren şey tesadüfi midir? Yoksa kendine özgülüğü var mıdır? Muhakkak vardır. Batılılık tesadüfen oluşmuş bir kimlik değildir. Bizim son dönemimizde oluşan kimliğe tesadüfiliği yakıştırılabiliriz. Ama Batılılık kimliği tesadüfen oluşmuş bir kimlik değil. Onun bir tarihi var, arka planı var, genetik kodları ve karakteristiği var. Biz bunu anlamadan ne Batı’nın klasik resim tarihini ne de karşıtlık ilişkisi içinde doğmuş olan avangart resim hareketlerini anlayabiliriz. Anlamlandıramayız. Onlara insanlığın ortak akımları ve tarihi şeklinde bakamayız. Bu temelden yanlış bir bakış açısıdır. Avangart akımlar Batı’nın kendi sanat tarihinin akışıyla ilgilidir. Batı’nın sanat anlayışı Antik Yunan’dan başlayarak, Roma, Hristiyanlık dönemi, Orta Çağ, Modernizm vs. bütün bu süreçler içerisinde en başta inandığı ne varsa, Avrupa’nın sanat anlayışının günümüze kadar değişerek, dönüşerek geldiğini görüyoruz.”
Muhattaplarımın gençler olmasını istiyorum
Türk sinemasının kanayan bölgelerinin yaralarını ortaya çıkaracak grubun gençler olduğunu belirten Şentürk, kitabını gençler için yazıldığını söylüyor: “Çalışma bu zorlu görevi sorumluluğunu yüklenirken alanında hissedilen eksikliğin bir nebze olsun giderilmesiyle aktüel sinema tartışmalarına katkı sunmayı amaçlıyor. Yeni bir sanat anlayışına yönelen, meselelere daha sorgulayıcı bir gözle bakmak isteyen, yeniden başlangıç yapmak isteyen ama bunu yaparken geçmişin de muhasebesini yapan gençlere yönelmek istiyorum. Gençlerin de elbette bu ve benzeri kitapları okuması ve anlaması gerekiyor. Bunun için zamana ihtiyacımız var. Yeni yetişen gençlerin eski dönemlere göre daha sorgulayıcı, eleştirel, derinlikli bir perspektife sahip olabileceklerini düşünüyorum. Okuyucu kitlemin, muhataplarımın daha çok onların olmasını isterim.” Şentürk, sorgulayan, geleceği hatırlayan ve öteye bakan gençlerin, o eski şablonlara, dar bakış açılarına hapsedilmiş düşünceye iltifat etmeyeceğine, umudu diri tutacağına inanıyor.