Modern cazın doksanlardan itibaren en etkileyici piyanistlerinden biri olarak tanınan Jacky Terrasson, Türk müziğini ‘musique du monde’ yani ‘dünya müziği’ olarak tanımlıyor. “Bana göre bu insanların müziği. Biraz folk, biraz ruh, biraz da havası var” ifadesinde bulunan Terrasson, Türk müziğini ruhsal anlamda canlandırıcı ama aynı zamanda meditasyona yönelik olduğunu söylüyor.
Müzik kariyerinin henüz ilk yıllarında New York Times tarafından “Önümüzdeki 30 yıl içerisinde Amerikan kültürüne büyük etki edecek 30 yaşın altındaki 30 sanatçıdan biri” olarak gösterilen dünyaca ünlü caz piyanisti ve müzisyen Jacky Terrasson, yıllar sonra bir kez daha İstanbullu müzikseverleriyle buluşmaya hazırlanıyor. Modern cazın doksanlardan itibaren en etkileyici piyanistlerinden biri olarak tanınan Fransız müzisyen, bu kez “Jacky Terrasson -Trio” başlığıyla Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda konser verecek. “En çok seyahat eden caz piyanistlerinden” olarak tanınan Jacky Terrasson, İstanbul’da vereceği konser öncesinde sorularımızı yanıtladı.
Paris’teki en yakın arkadaşım piyanist Ahmet Gülbay’dı
Jacky Terrasson, seyahat ettiği hemen her ülke veya şehirde mümkün olduğunca “gerçek” caz kulüpleri ziyaret etmeye dikkat ediyor. “Büyük salonlar elbette harika, onları seviyorum, ama caz kulüpleri de öyle ve desteğimize ihtiyaçları var” diyor. Büyük ve güzel bir piyano ile bazen sıradışı lokasyonlarda keyifli müzik deneyimlerine tanıklık edilebileceğini anlatan Terrasson, benzer bir deneyimi yıllar önceki İstanbul seyahatinde yaşamış. Geçmiş yıllarda İstanbul’a yine bir başka konser için geldiğinde burada tanık olduğu her detayı “harika derecede farklı” olarak tanımlıyor. Terrasson, “Sanırım İstanbul’a ilk gelişimde Betty Carter’ın grubunda çalıyordum, yani 1994 yılı civarında olmalı. Betty’yle neredeyse her gece farklı bir sahnede çalıyorduk, bu yüzden buraya ilk gelişimin kısa bir konaklama olduğunu hatırlıyorum. İlk başta biraz yabancı ve tuhaf hissetmiştim” diyor. Sonraki ziyaretlerinde İstanbul’a her geri dönüşünde burayı daha çok sevmiş. İnsanları her zaman nazik ve dost canlısı bulduğunu söylüyor. Ayrıca yine o dönemler Paris’teki en yakın arkadaşı piyanist Ahmet Gülbay’mış. “En son buraya geldiğimden bu yana çok uzun zaman geçti, geri döndüğüm için çok mutluyum” ifadesinde bulunuyor. Bir müzisyen olarak elbette müzik dinlemeyi, özellikle caz dinlemeyi sevdiğini söyleyen Terrasson, aynı zamanda biraz klasik, biraz pop hatta uzak medeniyetlerden etnik müzikler de dinlemekten hoşlanıyor. Bit müzisyen ve dinleyici olarak Türk müziğini, “Bana göre bu insanların müziği. Biraz folk, biraz ruh, biraz da ‘musique du monde’ havası var” söyleriyle tanımlıyor ve ekliyor: “Ruhsal anlamda canlandırıcı ama aynı zamanda meditasyona yöneliktir.”
Önemli anların yalnızca zamanın gerisinde değil
Müzik kariyerinizdeki bazı önemli anları bizimle paylaşan Terrasson, ilk sıraya “müzisyen olmanın hayatta bir yol olabileceğini erkenden fark ettiği an”ı koyuyor. Elbette ikinci sıra global bin dünyaya adım atmak için New York’a taşınması oluyor, “New York’a taşınmak, kahramanlarımla gerçekten oynamak ya da onları kayıtlarda değil, canlı dinlemekti” diye amlatıyor. Ardından “Blue Note Records ile anlaşmalar yapmak, Betty Carter, Cassandra Wilson, Art Taylor, Steve Grossman, Tony Williams, Barney Wilen ve Charles Aznavour gibi harika müzisyenlerle çalmak bunlardan sadece birkaçı” diyor. Önemli anların en sonuncusu ise kendi plak şirketini kurması olmuş. Terrasson, “Önemli anların yalnızca zamanın gerisinde olmadığına inanmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Hayatta olduğu gibi müzikte de önde olmalılar” açıklamasını yapıyor. Terrasson’ın yeni albümünün başlığı “Moving On” onun en çok seyahat eden caz piyanistlerinden biri olması özelliğini bir kez daha müzikseverlere ifade ediyor. Single, farklı sahnelerde, farklı ülkelerde, farklı müzisyenlerle çalma yıllarını anlatıyor. Albümde iki özgün karaktere sahip iki şarkıcı Terrasson’a eşlik ediyor; Camille Bertault ve Kareen Guiock Thuram. Ayrıca albüm “Moving On” ismine yakışır şekilde, bir anlamda hareket halinde yarısı Fransa’da yarısı New York’ta kaydedilmiş. Terrasson Müzisyen olarak yaşamın getirdiği hareket ve paylaşımı sevdiğini söylüyor. Ayrıca 30 yılı aşkı bir süredir sevdiği işi yaparak yaşayabildiği için mutlu ve minnettar olduğunu sözlerine ekliyor.
Favori listem giderek uzuyor
Henüz küçük bir çocukken uçak pilotu olmak istediğinden bahsediyor Terrasson. Ancak doğumundan itibaren her evlerinde bir piyano varmış babası hafta sonları genellikle klasik müzik çalıyormuş. Doğal olarak Terrasson da küçük yaşından itibaren bu enstrümana ilgi duymuş. İlerleyen yıllarda hayatının bir parçası haline gelen bu enstrümanı, “Onsuz yaşayamazdım. Sanırım eğer bir kişi çok uzun bir süre piyanonun yanında, içinde, piyanoda zaman geçirirse, o kişi bir şekilde piyanist olur” sözleriyle anlatıyor. Caz müziğiyle de ilk olarak annesinin küçük plak koleksiyonu sayesinde tanışmış.Özellikle müzisyenlerin doğaçlamaları onda merak ve ilgi uyandıran şey olmuş. Ergenlik yıllarında Thelonious Monk, Bud Powell ve Bill Evans gibi başarılı isimleri dinlemiş. Daha sonra Miles Davis’i, John Coltrane’i ve Jazz Messengers’ı sevmiş. Şimdi ise hâlâ büyük bir keyifle bu isimlere eklenen genç müzisyenler olduğunu söylüyor, “Bu müzisyenlerin hepsini hâlâ ara sıra dinliyorum ama o zamandan beri favori listem çok daha uzun” diyor.