Ülkemizden yurt dışına izinsiz çıkarılan tarihi eserlerimizin iadesi konusunda 20 yıldır inanılmaz bir mücadele veriliyor. Bugüne kadar tam 12 bin 16 eser, ait oldukları topraklara geri getirildi. Dünyanın en büyük müzeleri ve müzayede evlerini takip eden ekipler, satışa çıkan eserlerle ilgili işlem başlatıyor. Son yıllarda yabancı müzayede evlerinin en gözde eserleri ise çini ve el yazması gibi Türk İslam eserleri.
Tarihi eserlerimizi ülkemize geri getirmek konusunda olağan üstü mücadele veren Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2002 yılından bugüne kadar 12 bin 16 tarihi eseri ait oldukları topraklara iadesini sağladı. Üç bin kişilik kültür ordusuyla yapılan bu mücadelenin birden fazla yöntemi var. En önemlisi ise ülkemizin uğradığı haksızlığı bilip, bu haksızlığı gidermek üzerine yola çıkmak. Sonrasında ise eserlerin tespiti, eserlerle karşılaşma ve çeşitli yöntemlerle iadesi sağlanıyor.
Osmanlı döneminde izinli veya izinsiz yurt dışına çıkarılan ve dünyanın en büyük müzelerinde sergilenen eserlerle ilgili mücadele, kamuoyunun en çok bildiği yöntem. Bu eserlerin kimi padişah fermanıyla gönderilse de her eserin izinli gönderildiği kabul edilmiyor. Uzun yıllar mücadelesi süren Boğazköy sfenksi bunlardan biri. 1906-1912 yıllarında bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi başkanlığında Almanlarla yapılan Boğazköy kazılarında çıkarılan eserler, restore edilmek ve yayınlarda kullanılması için kataloglanmak üzere Almanya’ya gönderilmişti. Osman Hamdi Bey’in kardeşi Halil Ethem tarafından başlatılan iade süreci, 2011 yılında sfenksin son parçası da geri getirilerek tamamlandı.
ALTMIŞLARIN TALANI KOLEKSİYONERLERDE
1960’lı yıllarda Türkiye’de yaşanan kültür varlığı kaçakçılığı talanıyla yurt dışına çıkan eserler ise müzelerde değil genellikle yabancı koleksiyoncularda rastlanıyor. Bunlara da koleksiyoncuların yayınlarını takip ederek ulaşılıyor. Bilimsel yayınlara konu edilenlerin de ayrıca peşine düşülüp, söz konusu eserin yeri tespit ediliyor. 1973 yılına kadar yürürlükte olan Asar-i Atika Nizamnamesi’ne atıfta bulunularak, bu eserlerin yasal olarak çıkmadığı saptanabiliyor. Ceza davaları da eserlerimizin peşine düşmede bir yöntem, ancak özel hukuk davaları hem ülkenin üzerine maddi yük getirdiği hem de öngörülemez olduğu için çok tercih edilen bir yöntem değil.
ARŞİV BİLGİSİ ÖNEMLİ
Sanat akımları gibi koleksiyoner akımları da yıllara göre değişkenlik gösteriyor. Son yılların müzayedelerinde boy gösteren en popüler parçaların, Türk İslam eserleri olduğunu öğrendik. Artık arkeolojik eserlerden çok, el yazmaları ve çiniler müzayedelerin gözdesi. Yabancı müzayedelerde satışa çıkan eserleri takip etmek de yine Kültür ve Turizm Bakanlığı ordusunun işi.
Tabii ki bütün bunları tespit etmenin en önemli adresi arşiv. Bilimsel raporlar da Anadolu kökenli olduğunu gerekçelendiren bir yöntem. Gerekirse kimyasal analizler yapılarak eserin üzerinden toprak partikülü alınıp, kökeni tespit ediliyor. 2021 yılında İngiltere’den getirilen gaga ağızlı testi, kimyasal analiz yöntemiyle tespit edilerek ülkemize iadesi sağlanmıştı.
TARİHİ ESERLERİ AKLAMAYA SON
Son yıllarda yapılan ikili anlaşmalar, bu mücadelenin en büyük atılımlarından. Sayısı 12’yi bulan devletlerle yapılan karşılıklı anlaşmalarda, Amerika ve İsviçre pazar ülke olduğu için çok önem arz ediyor. Artık çıkışı yasak olan tarihi eserlerimiz, anlaşma yapılan bu ülkelere girişi de yasak. Bu da tarihi eserlerin gittikleri ülkede aklanma sorununu ortadan kaldırıyor.
Polis-polis işbirliği de iki ülke polisleri arasında ortak operasyonları kapsıyor. Dünya gümrüklerinde verilen çeşitli eğitimler, tarihi eserlerin yurt dışına çıkmadan haber verilerek engellenmesini sağlıyor. Konunun hukuki, bilimsel ve kronolojik ayaklarıyla mücadele her geçen gün güçlenerek artıyor. Yurt dışından ülkemize getirilmeye aday eserlerimizin sayısını tahmin etmek hayli güç olsa da yeni müjdeler pek yakında gelecek.