Türk Akademisi, Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) kurduğu Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de geçtiğimiz günlerde düzenlenen üçüncü toplantısında, 34 harften oluşan Ortak Türk Alfabesi önerisi üzerinde uzlaştığını açıkladı. Türk Akademisi ve Türk Dil Kurumu’nun öncülüğünde gerçekleştirilen toplantıda, Türk Devletleri Teşkilatı’na bağlı olarak faaliyet gösteren komisyon üyeleri, Latin tabanlı alfabe projesini gözden geçirdi ve gerekli düzenlemeler üzerinde çalıştı. Ortak Türk Alfabesi’nde yer alan 34 harf, Türk dillerinde bulunan çeşitli fonemleri temsil etmekte ve Türk halkları arasında ortak bir yazı sistemi oluşturmayı hedefliyor. Bu yeni alfabe, mevcut Türk dillerinde kullanılan alfabeye bazı eklemeler yaparak daha geniş bir dil yelpazesinde iletişimi kolaylaştırmayı amaçlıyor. Örneğin, Türkiye’de kullanılmayan “Q”, “X”, “W”, “Ň”, “Ä” gibi harfler de yeni alfabede yer alıyor.
Her ne kadar yeni gündeme gelmiş olsa da Ortak Türk Alfabesi için ilk çalışmaların 1926’da atıldığı açıklandı. Buna göre bütün lehçelerin farklılıkları göz önüne alınarak ortak bir alfabe çalışması yapıldı. Yıllardan beri süren çalışmalar sonucunda yeni alfabe üzerinde mutabık kalınırken Türkiye’deki alfabenin değişip değişmeyeceği de merak edilmeye başlandı. Bu konuda en çok merak edilen ise Türkiye’de alfabe değişecek mi? sorusu oldu. Yeni Şafak Pazar olarak; Türkolog Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Prof. Dr. Vahit Türk ve Doç. Dr. Mehdi Genceli’ye Türkiye’de alfabe değişikliği olacak mı? Yeni harfler nerelerde kullanılacak? Bundan sonraki süreç nasıl olacak? gibi soruları sorduk.
Erciyes Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Türk Dünyasında ortak alfabe konusunun Sovyetler Birliği’nin dağılmaya yüz tuttuğu 1990 yılından itibaren gündeme geldiğini belirterek, “Türkiye’nin o yıllardaki gayretini unutmamalıyız. Yeni bağımsızlığını kazanmış cumhuriyetler öncelikle Rusya’nın etkisinden kurtulmak için 1930’ların sonlarında kendilerine zorla kabul ettirilmiş Kiril alfabesini bırakıp Latin alfabesine geçmek istiyorlardı. Fakat hiçbirisinin buna alt yapısı ve hazırlığı yoktu. Türkiyeli dilciler bu konuda yeterince bilgi birikimine sahipti. Türkiye bu değişime öncülük etti” diyor. “Kültür Bakanlığı, üniversitelerimiz ve bazı kurumlar elinden geleni yaptı” ifadelerini kullanan Argunşah, “19-20 Kasım 1991 tarihlerinde Marmara Üniversitesi’nde yapılan alfabe toplantısında Türk dünyasından katılan akademisyenler 34 harfli çerçeve alfabe üzerinde anlaştı. Latin alfabesine geçmek isteyen Türk cumhuriyetleri ve toplulukları kendi alfabelerini bu 34 harften seçeceklerdi. Maalesef bu gerçekleşmedi. Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan 1992-1993 yıllarında Latin alfabesine geçti. Fakat 34 harfli alfabeye uyulmadı, her birisi kendi dilinin bütün seslerinin alfabeye yansıtılmasını istiyordu. Ortaya çok kötü alfabeler çıktı. Azerbaycan alfabesi ideale yakındır. Özellikle Özbekistan alfabesi çok sorunludur. Son yıllarda Kazakistan’ın Latin alfabesine geçme çabaları var, fakat süreç yavaş işliyor. Yıllardır orada da tartışmalar bitmedi. Kırgızistan ise işi daha yavaştan alıyor. Alfabe, akademik olduğu kadar siyasi bir konudur. Bilim insanları çalışırlar, doğru alfabeyi ortaya koyarlar, ama bunun uygulanması siyasetçilerin işidir. Bizde de öyle olmuştur. Atatürk’ün kararlı ve doğru yaklaşımı olmasaydı bizim alfabemiz de bugünkünden daha farklı olabilir, daha çok harften oluşabilirdi. Oysa hiçbir alfabe bir dilin bütün seslerini karşılamaz. Alfabelerin az harften oluşması dilin öğrenilmesini kolaylaştırır” diyor.
Argunşah sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Yeni alınan kararların uygulanıp uygulanmayacağını bilmiyoruz. Buna siyasiler karar verecek. Kararı akademisyenler aldı, siyasiler henüz işin içinde yok. Yeni alfabede 1991 alfabesine göre iki harf değişikliği var. Bunun gerekçesini bilmiyorum. Henüz bir açıklama yapılmadı. Fakat bunlar teferruat. İster eski ister yeni çerçeve alfabeden seçilsin, yeter ki bu çerçevenin dışına çıkılmasın. Yeni alfabeye hem 1991 kararlarını alanlardan bazıları hem de Türk dünyasının önemli akademisyenlerinden itirazlar geldi. Eski alfabenin daha gerçekçi olduğunu ileri sürenler var. Bu tartışmalar bitmez. Bizim 1928’de kabul ettiğimiz alfabe 1970’lere kadar tartışıldı. Hâlâ bazı harflerin eksikliğini iddia edenler var. Yeni alfabe hayırlı olsun. Kolay değil ama inşallah Özbekistan ve Türkmenistan hükümetleri alfabelerinde gerekli değişiklikleri yapar, Kazakistan ve Kırgızistan da yeni alfabelerinin harflerini ortak alfabeden seçer. Türk Dünyasında alfabe birliği her Türk’ü mutlu eder. Alfabe birliğinin dil birliği olmadığını özellikle vurgulamak gerekir. Alfabe araçtır, önemli olan dil birliğidir. Yakın gelecek için dil birliğinden bahsedemeyiz. Kanaatimce ortak bir iletişim dilinin geliştirilmesi alfabeden daha önemlidir. Şartlar Türkiye’yi zorluyor, devletimiz biraz gayret ederse Türkiye Türkçesi önümüzdeki 50 yıl içinde Türk Dünyasının ortak iletişim dili olur. Bu da dil birliğinin Türkiye Türkçesi üzerinden kurulması anlamına gelir.”
Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mehdi Genceli öncelikle şu konuya açıklama yapıyor: “Alınan kararla yeni bir alfabe meydana getirilmemiş, var olan, kullanılagelen alfabeye birtakım harfler eklenerek Türk Dünyasına kılavuz olmak üzere ortak bir alfabe havuzu oluşturulmuştur” Bugüne kadar Türk Dünyasında çeşitli alfabelerin kullanılması, Türkler arasında yazı birliğini engellediğini dile getiren Genceli, “Mevcut alfabe Türkçenin ses özelliklerini tam olarak yansıtmakta yetersiz kalıyordu. Bu nedenle, Türk devletleri arasında dilde ve yazıda birliği sağlama fikri uzun zamandır gündemdeydi.Türk Akademisi ve Türk Dil Kurumu tarafından 1991 yılından bu yana görüşülen ortak alfabe konusu, Latin esaslı Türk alfabesi temel alınarak oluşturulmuş ve 34 harften oluşan yeni alfabe, Türk Devletleri Teşkilatı tarafından tüm temsilcilerin imzası ile yeni Türk alfabesi olarak kabul edildi” diyor ve bazı yanlış anlamalara da cevap veriyor: “Konu bazı kimselerce -ki bunların arasında konunun uzmanları da yer almaktadır- ‘Çeşitli Türk topluluklarının kullandığı alfabeler kaldırılarak tamamı yeni oluşturulan 34 harfli alfabeye geçecek’ şeklinde anlaşıldı ve yorumlandı. Hayır, bu yanlış bir algılamadır. Bu yanlışa düşenler arasında İlber Ortaylı gibi akademisyenimiz dahi vardır. Oysa işin aslı şudur: 34 harften teşekkül eden bu alfabe Türklerin ortak alfabesi olacak, herkes ihtiyacına göre havuzdan harf alacak fakat Türk toplulukları bu harflerin tamamını kullanmak zorunda kalmayacak. Herkes kendi alfabesini kullanmaya devam edecek. Kendi alfabelerinde olmayıp da havuzda bulunan yeni harfleri okumayı da öğrenecek ve gerektiğinde diğer Türk topluluklarının yazılarını okuyabilecek” ifadelerini kullanıyor.
“Sonuç olarak Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonunca 11 Eylül 2024 tarihinde imzalanan Ortak Türk Alfabesi Latin alfabesine geçmiş, geçme aşamasında olan veya yakın gelecekte bu Latin alfabesini kabul etmeyi planlayan Türk cumhuriyetlerinin harflerden oluşan ortak havuzudur” diyen Genceli, “Her topluluk kendine uygun gördüğü harfleri bu havuzdan seçip alacaktır. Bu yönü ile de yeni Ortak Alfabe bir kılavuz niteliği taşımaktadır” şeklinde dile getiriyor.
İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahit Türk, Türkçenin bugünkü bilgilerimize göre yaklaşık bin 300 yıldır bir yazı diline sahip olduğunu ancak ana neden olarak Türklerin yaşadığı konar-göçer bozkır hayatının getirdiği siyasi koşullar dolayısıyla bütün Türklerin her çağda kullandığı bir ortak alfabeleri olmadığının altını çiziyor. Türk, “Bir kısmı oldukça dar çevrelerde kullanılmış olmakla birlikte Türk dili pek çok alfabe ile yazıldı, bunlardan Köktürk, Uygur, Arap, Latin ve Kiril alfabeleri nispeten daha geniş alanlarda yaygın ve uzun süre kullanılan yazı sistemleridir. Bir ulusun ortak bir yazı sistemi kullanması, ortak bir konuşma ve yazı dili olduğu anlamına gelmez ama o ulusa mensup bireylerin o dilin bütün lehçelerinde yazılan metinleri kolayca okuyabilmesini ve lehçelerin birbirinden uzaklaşmamasını, dolayısıyla birbirlerini anlama kolaylığını sağlar, bu durum zamanla lehçelerin birbirine yakınlaşmasının, birbirinden beslenmesinin, belki de zaman içinde ortak bir yazı dilinde buluşmasının yolunu açar. Bu konudaki öncü çalışmalar, Kırımlı İsmail Gaspıralı’ya aittir. Gaspıralı, yirminci yüzyılın başında temeli Türkiye Türkçesi olmak üzere ortak bir yazı dili oluşturmak için büyük çaba göstermiş ve önemli ölçüde de başarılı olmuştu” diyor. “İyi bir alfabede üç temel özellik aranır” diyen Türk, “Birincisi; dilin seslerini mümkün olan en üst düzeyde karşılanması, ikincisi; öğrenme zorluğuna neden olmamak için harf kalabalığı olmaması, üçüncüsü ise; bir sesin bir işaretle (harfle) gösterilmesi. Türk yazı dili tarihinde en geniş alanda ve en uzun süre kullanılan yazı düzeneği, Türkçenin yazımında yetersiz olduğu konuyu az çok bilen hemen herkesçe kabul edilen Arap alfabesidir. Bu yetersizliğin nedeni, Türkçenin bol ünlülü bir dil olması ancak Arap alfabesinin ünlü açısından yoksul, ünsüz açısından zengin olmasıdır. Uzun süre kullanılan bu alfabe ile ilgili tereddütler Osmanlı aydınları arasında on dokuzuncu yüzyıl ortalarında görülmeye başlandı, hemen hemen aynı zamanda benzer rahatsızlıklar Azerbaycan aydınlarınca da dillendirildi ve konu, uzun süre tartışıldı” sözleriyle anlatıyor.
1926 yılında Bakü’de toplanan 1. Türkoloji Kurultayı’nın ana konususun alfabe olduğunu ve bu kurultayda Sovyetler Birliği sınırları içinde yaşayan Türklerin Latin alfabesi esaslı alfabeler benimsemesi kararı alındığını söyleyen Türk, “Bu karar sonrasında adı geçen ülkede yaşayan bütün Türk boyları kendi lehçelerine göre Latin esaslı alfabeler oluşturdular ve bu alfabeler 1938 yılına kadar kullanıldı, yaklaşık on yıl kullanılan bu alfabe, bu tarihten sonra yerini en küçük ağız farklılıkları bile dikkate alınarak oluşturulan Kiril alfabesi esaslı alfabelere bıraktı ve her Türk halkına Kiril esaslı farklı alfabe uygulandı. Kiril alfabesi böylece esas ilkesi, böl, parçala, yönet olan Rus emperyalizminin bir aracı durumuna getirilmiş oldu. Bu alfabe konusu o çağın Sovyet yöneticileri için o denli önemliydi ki Bakü Türkoloji Kurultayı’na katılan aydın ve bilginlerin hemen hiçbiri sağ bırakılmamış, hiçbiri 1939’u görememişti. Stalin Sovyet sistemi, ortak bir yazı dili oluşturma hayali güden Türklerden korkunç bir intikam almış, hafıza bütünüyle yok edilmeye çalışılmıştı” diye anlatıyor. Türk sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Bakü Türkoloji Kurultayına Türkiye de temsilciler göndermiş ve orada konuşulanları, Türk aydın ve bilginlerinin konuyla ilgili düşüncelerini, alınan kararları öğrenmişti. Sovyetler Birliği’nde yaşayan bütün Türk halkları Latin esaslı alfabeleri benimsedikten sonra Türkiye Cumhuriyeti de alfabe değişikliği yapma kararını verip bugünkü alfabemizi oluşturdu ve kullanmaya başladı. Bu hamle, Sovyetler Birliği içinde yaşayan Türklerle Türkiye’nin yazı birliğinin sürmesini sağlamıştı. Türkiye’nin ciddi çalışmalar sonunda oluşturduğu ve ‘Yeni Türk Alfabesi’ olarak adlandırdığı alfabe, yukarıda belirtilen üç temel niteliğe sahip bir yazı sistemi oldu. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığa kavuşması üzerine 1926 Bakü Türkoloji Kurultayı’nın ikincisi olarak niteleyebileceğimiz bir toplantı, Çağdaş Türk Alfabeleri adıyla 19-20 Kasım 1991’de İstanbul’da Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma Enstitüsü tarafından düzenlendi ve bu toplantıya pek çok Türk ülkesinden aydınlar ve bilginler katılıp 34 harfli Ortak Türk Alfabesini belirlediler. Bu alfabe şu harflerden oluşmuştu: a b c ç d e ä f g ğ h x ı i j k q l m n ŋ o ö p r s ş t u ü v w y z. Sempozyuma katılan bilginlerin ve aydınların imzasıyla yayımlanan sonuç bildirisinin beşinci maddesi şöyledir: ‘Sempozyum, Türk boyları için aşağıda gösterilen alfabenin esas alınmasını tavsiye etmektedir.” 34 harften oluşan bu alfabe, çerçeve olarak benimsendi. Çerçeve alfabe, her Türk yazı dilinin bu 34 harften kendi ihtiyacını dikkate alarak kendi alfabesini oluşturacağı anlamına gelmektedir. Yani hiçbir yazı dili bu otuz dört harfin hepsini kullanmak zorunda değildir. Türkiye Türkçesinin alfabesine yeni harfler eklenmesi gerekmeyecek çünkü bizim bütün harflerimiz belirlenen 34 harf içinde var ve bu harfler Türkiye Türkçesinin yazı dili için yeterlidir. Burada gözden kaçırılmaması gereken ve Türklerin birbirlerinin yazdıklarını okumalarında zorluk çıkartmayacak olan durum, lehçelerdeki eş seslerin aynı harfle gösterilmesidir. Yani a sesinin bütün Türk yazı dillerinde a harfiyle, b sesinin b harfiyle karşılanmasıdır.
Azerbaycan, bu sempozyumun hemen ardından ortak alfabeden hareketle 32 harften oluşan kendi alfabesini 1991 yılından başlayarak kullanıma soktu. Türkmenistan ise 1993 yılında Latin esaslı alfabeyi benimsedi ancak Türkmen alfabesinde bazı sesleri gösteren işaretler bakımından birtakım farklılıklar söz konusudur. Özbekistan’da da Latin esaslı alfabe benimsendi ancak bugün kullanılan alfabe üzerinde tartışmalar sürmektedir. Kazakistan ile Kırgızistan’da hâlen Kiril alfabesi kullanılmaktadır.”
“Ortak Türk Alfabesi konusuyla ilgili son toplantı 9-11 Eylül 2024 tarihleri arasında Bakü’de yapıldı. Türk Dil Kurumu ile Uluslararası Türk Akademisinin iş birliğiyle Türk Devletleri Teşkilatının uhdesinde düzenlenen bu toplantıda da konuşmacılar 1926’da Bakü’de yapılan kurultay ile 1991 yılında Marmara Üniversitesinde yapılan toplantıyı hatırlattı ve son günlerde gündeme gelen alfabe bu toplantıda benimsendi” diyen Türk, “1991’de Marmara Üniversitesinde yapılan toplantıda olduğu gibi bu toplantıya da Türk devlet ve topluluklarının temsilcileri katılarak ortak Türk alfabesi konusunda bir karara varıldı. Yeni önerilen 34 harfli ortak alfabenin öncekinden farkı, w harfinin olmaması, buna karşılık ŭ harfinin eklenmesidir. Ortak bir yazı dilinin oluşması, öncelikle ortak bir alfabenin kullanılmasına bağlıdır. Öncelikle bağımsız olan Türk devletlerinin ortaklıklarını geliştirmesinin ve sorunlarını birlikte çözme bilincine kavuşmasının herkesin yararına olacağı anlaşılmalıdır. Dünya dengelerini etkileyecek bir güç olmanın yolu, bu tür ortaklıklardan geçecektir. Alfabe konusunda bilim insanları üzerlerine düşeni fazlasıyla ve hiç vakit geçirmeden yapmışlar, konuyu devletleri yönetenlerin, yani siyasetçilerin kararına bırakmışlardır. Alfabe, bir bilim konusundan çok bir siyaset konusudur.