Küresel anlamda son çeyrek yüzyılın en çok konuşulan ve tartışılan konularının başında iklim değişikliği geliyor… Eriyen buzullar, çoraklaşan topraklar, geçişken mevsimler, ekosistem dengesinin bozulması gibi konular dünyanın tamamını ilgilendiriyor. Hepimizin geleceğini etkileyecek iklim değişikliğinin mevcut durumu korkutucu boyutlarda.
Hemen her coğrafya bu değişiklikten nasibini alıyor elbette fakat Kutuplar’ın durumu daha kritik. Zira erimeye başlayan buzullar sadece bölge için değil tüm dünya için ciddi bir tehdit. Özellikle Arktik ve Antartik bu dönüşümden hızla etkileniyor. 2013 yılında Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli sonrasında yayımlanan rapora göre Arktik bölgesinin diğer bölgelere oranla iki kat hızlı ısındığı tespit edildi. Rusya – bu alanda en uzun hatta sahip ülke-, ABD (Alaska), Kanda, Danimarka ve Norveç’in Arktik’e kıyısı bulunuyor ve bölgede 30 farklı yerli grup ve yaklaşık 4 milyon insan yaşıyor. Bölge aynı zamanda önemli miktarda doğal gaz, petrol rezervi ve mineral kaynaklarına sahip.
Türkiye’nin yaklaşık 17 katı büyüklüğünde bir yüzölçümü olan Arktik Okyanusu’nda sadece son yüzyılda Türkiye yüzölçümünün yaklaşık 4 katı büyüklüğünde deniz buzunun yok olduğu tahmin ediliyor. 1979’dan bugüne kadar yapılan ölçümler Arktik’teki deniz buzu alanında 40 yıl içindeki en düşük üçüncü değeri 2018 yılında gösterdi. Son yıllarda deniz buzu miktarında kış aylarındaki artış erken kesilmeye, yaz aylarındaki erime ise daha geç sona ermeye başladı. Arktik bölgesindeki iklim değişikliği etkilerinin artması, yeryüzünün ısı makinaları gibi çalışan atmosfer ve okyanuslardaki dengenin değişme potansiyeli ve sera gazı salımındaki artışlar, yaşadığımız yüzyılın ilk yarısına kadar bunların ciddi sonuçlar doğuracağına işaret ediyor. Son 30 yılda, yaz aylarında buzun minimum kaplama alanı yarı yarıya düştü; hacmi dörtte üç oranında azaldı. Mevcut veriler ışığında, Arktik Okyanusu 2040’ yılına kadar buzsuz olacak.
Dünyanın tamamını ilgilendiren ve tehlike çanlarını çaldıran bu soruna Türkiye de kayıtsız kalamadı. Bölgede yaşananları tespit etmek, ölçümler yapmak ve kayıt altına alınanları bilim dünyasına kazandırmak üzere 11-26 Temmuz tarihleri arasında bölgeye İlk Türk Arktik Bilimsel Seferi düzenlendi. İTÜ Kutup Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İTÜ PoIReC) tarafından İş Bankası’nın desteğiyle yapılan seferde, 8 kişilik heyet yer aldı. Merkez Müdürü Doç. Dr. Burcu Özsoy öncülüğündeki ekip 15 gün boyunca Arktik deniz buzu tipi gözlemleri ve analizi, deniz buzu yersel ölçümlerinin uzaktan algılama ile doğrulanması, Arktik denizcilik meteorolojisi, gökyüzü kalite araştırması, kalıcı organik kirletici örneklerinin alınması, mikroplastik araştırılması çalışmaları, bioürünleştirme çalışmaları gibi 80 Kuzey noktasına varış gibi çalışmalara imza attı ve Türk bayrağını Arktik’te gururla dalgalandırdı.
41 araştırmacı tarafından 6 ay önce planlanan seferin başkanlığını yürüten Burcu Özsoy, Kuzey Kutbu’nda ilk kez yapılan bu araştırma için “Türkiye Cumhuriyet’ine bir bilimsel hafıza kazandırmak istedik. Bunu bilimsel anlamda yapmak adına ilk Türk Arktik Bilimseli’ni icra etmek için harekete geçtik” dedi. Türkiye’ye döner dönmez sorularımızı yanıtlayan Özsoy, “Aslında büyük çerçevede baktığımızda temel hedefimiz iklim değişikliği nereye gidiyor sorusuydu. Ama kutup bölgelerinde ayrı bir durum söz konusu. Arktik ile ilgili özellikle bu sene toplayacağımız hafıza bizim için çok önemliydi. Çünkü öncesinde böyle bir hafızaya sahip değildik. Toplanılan her bir örneğin tüm dünyaya bilimsel aydınlatma sağlayacağının farkındayız. Yani büyük çerçevede baktığımızda bu bilimsel çalışma dünyaya hizmet verecek. İklim değişikliği ne yöne gidiyor, bunun canlılara olan etkisi nedir, deniz buzlarına atmosfer etkisi gibi çok geniş çerçevede bir ağı görebiliyoruz” diye konuştu.
Çalışmaları bilim camiasına kazandırmanın ve projeyle birlikte iklim değişikliği çatısının vurgulanmasının önemine değinen Özsoy, bu seferin Türkiye’deki bilim insanlarına motivasyon sağlayacağını vurguladı. “Türk bayrağını bilimle dalgalandırdığımız bir seferdi” diyen Özsoy şunları kaydetti: “Biz 8 kişi, 41 kişinin projesini taşıdık. Bu konudan ilk bahsettiğimiz zaman çok farklı üniversitelerden ve çevrelerden bilim insanları ve kurumlar minumum ayak izini çok iyi Sanlıyoruz, bizim orada olmamıza gerek yok, bizlerin de yönlendirmesiyle alınacak örnekler çok önemli dediler. Bu çok önemliydi. Biz 8 kişi bu motivasyonla 41 kişinin projesini taşıdık. Bilim insanlarının teşviğe, bu ortamların yaratılmasına ihtiyacı var. Dünyanın herhangi bir noktasında olan etkiye biz duyarsız kalamayız. Dünyanın dört bir yanında yapılan bu bilimsel çalışmaların Türkiye’de de yapılması çok önem arz ediyor.”
Dünyanın 5’inci büyük kıtası olan ve Güney Kutup bölgesinde yer alan Antarktika’ya yönelik Türk araştırmaları, ilk kez 1513 yılında Piri Reis tarafından oluşturulan haritaya dayandırılmaktadır. 4 dile çevrilen ve Arjantin’in en güney ucunda yer alan Tierra Del Fuego bölgesini gösteren Piri Reis haritasının bir kopyası, Arjantin’de Ushuaia Denizcilik Müzesi’nde sergileniyor. Türkiye’nin kutuplara ilişkin ilk resmi çalışmalarının başladığı tarih, Türk bilim insanlarının Antarktika’da çalışmaya başladığı 1967 olarak kabul ediliyor.
Arktik’te yapılan seferde zaman zaman şartlardan ötürü zorlandıklarına dikkat çeken Özsoy, “Karaya ayak basamadığımız kapalı bir ortamda çalıştık. Sefere giden insanların tecrübeleri çok önemliydi. Özellikle Antartik, bilim ve deniz tecrübesi çok çok önemli. Seferimizde kaptanlarımız, uzak yol vardiya zabitlerimiz vardı. Hem denizcilik hem deniz bilimlerine yeterliliği olan bilim insanları tercih konusuydu. Türk bayrakları bilim insanlarının Arktik’le olması çok ilgi gördü. İleride ne tür işbirliğine gireceği konuları da değerlendirildi. Toplanacak örneklerin o konuyla ilgili yetkin bilim insanı tarafından alınabilmesi diğer bilim insanları tarafından kabul gördü bu da bizi çok mümkün etti. Çünkü insan etkisi her yerde çok belirgin şekilde görülüyor. Zor bir süreçti” diye konuştu. İTÜ tarafından gelecek yıllarda yapılacak çalışmalarla da deniz buzlarının ve buzulların azalma oranları tespit edilerek, iklim değişikliğinin bölgeye, Türkiye’ye ve tüm dünyaya etkileri araştırılmaya devam edilecek.