Yerel mimari üzerine düşünürken hatırladığımız ilk unsur kerpiç. Genç bir mimar olan Serkan Duman, kerpici öğrenebilmek için dünyanın çeşitli yerlerini gezerek yerel ustalardan toprak mimarisini öğrenmiş. Duman, “Bu tekniğin sahibi biziz. Unuttuğumuzu hatırlamamız gerekiyor” diyor.
Her yanımızın beton binalarla örülü olduğu bu çağda, alternatif bir mimarinin söz konusu olabileceğini söyleyen genç bir mimar var, Serkan Duman. Duman’ın kişisel hikâyesi ise oldukça ilginç. Mimarlık fakültesini bitirdikten sonra ‘öğrendiklerini unutmak’ için dünyanın farklı yerlerine gidip, toprak mimarisi üzerine çalışıyor. Hindistan, Fas, Gana, Irak... Bizim topraklarımızdan çok uzakta, bizim mimarimizi arayıp, buluyor... İlk caminin de topraktan yapıldığını hatırlatan Duman, unuttuğumuz bu mimariyi hatırlayabileceğimizi söylüyor...
Mimarlık fakültesinde okurken çok sayıda yarışmaya katıldım. Henüz öğrenciyken çalışmaya başladım. Bugün yapılan konsept çalışmalarda da bulundum. Ancak bu erken ve hızlı çalışma hayatı bana bazı kırılmalar yaşattı. Bu anlarda vicdanım beni nereye götürüyorsa oraya gitmeye çalıştım ve toprak mimarisine ulaştım. Hz. Muhammed’in ilk yaptığı caminin topraktan olduğunu hatırladım. Sırf bu duygusal bağ bile, Hz. Peygamberin kendi elleriyle kerpiç taşmış olması bile, kendi adıma bu meseleye eğilmek için yeterliydi aslında.
Önce Mısırlı mimar Hasan Fethi ile tanıştım. Daha doğrusu onun eserleriyle, düşünceleriyle tanıştım... Ardından da Hasan Fethi’nin öğrencisi Abdülvahid el-Vekil’le görüştüm. Sağ olsun daha sonra beni öğrencisi olarak kabul etti. Ben de o ekole bağlanmış saydım kendimi. Ancak toprak mimarisini ayrıntılı bir biçimde öğrenmek Türkiye’de mümkün görünmüyordu ve ben de bu nedenle Fas’a gitmeye karar verdim.
KERPİCİ BİLEN USTA YOKTU
Maalesef yoktu. Araştırma sürecinde Denizli’de eski bir kerpiç ustası buldum. Hatta kameramı alarak yanına gittim. Ancak konuşmamızdan pek tatmin olmadım.Tam olarak ne yaptığının farkında değildi ne yazık ki. Fas yolları göründü. Orada gerçekten bu iş devam ediyor.
İspanyol mimarlarla beraber bir restorasyon işi yaptık. Tozun toprağın içinde çalıştık orada. Türkiye’ye geldikten sonra de bir süre Irak’a gittim. Tam da İŞİD’in saldırılarını yoğunlaştırdığı bir dönemdi. Yine de atalarımın uzun yıllar önce Kerkük’ten geldiklerini bildiğimden dolayı oraya ayak basmam gerektiğini düşündüğüm için gitmek istedim. Orada bir miktar para kazanınca aklımda iki rota belirdi. Toprak mimarisini daha yakından anlayabilmek ve farklı tecrübelerden yararlanabilmek için Hindistan’a ve Afrika’ya da gitmem gerekiyordu. İlk durağım Hindistan oldu. Ama Hindistan’a gitmeden önce Maraş’ta kerpiçten bir ev yaptım. Hindistan’da ise Toprak Enstitüsü’nde eğitim aldım. Bu işin pirlerinden ve toprak enstitüsünün kurucusu olan Fransız mimar Satprem Maïni ile beraber çalıştık.
Bana garip bir rota çizdi toprak mimarlığındaki ısrarım. Fas’ta çalışırken yaşlı bir amca gelip bana sarıldı, Faslı bir ailenin evine konuk oldum. İspanyol arkadaşlar “sen Arapça mı biliyorsun” dediler. Hayır, bilmiyorum. Ama o insanlarla aramda bir bağ vardı. Ben kerpicin benim için oluşturduğu rotayı gezerken kerpiçi takip etmenin yapabileceği şeyleri de gördüm. Mesele sadece mimari değil.
Şaşırdılar. Şaşırmalarının nedeni bu işin merkezi aslında bizim topraklarımız olması. Ama benim bu tekniği kendi topraklarımda öğrenememem... Hindistan’da geleneksel yöntemlerle kağıt yapan bir atölyeye gittim. Türkiye’den geldiğimi söyleyince, bu işin pirleri sizde dedi adam. Adamlar bu işi bizim bildiğimizi biliyor. Bu tekniğin sahibi biziz. Unuttuğumuzu hatırlamamız gerekiyor
Fas’a sadece olaya giriş yapmak için gitmiş oldum. Geleneksel yöntemlerle bina inşa ediyorlar. Ama Hindistan’da modernize edilmiş bir teknik var. Burada da kubbe, tonoz ve kemeri öğrendim. Döndükten sonra Çorlu’da bir büro açtım. Ardından da sırada Afrika var diyerek yola çıktım. Orada da Amerikalı bir grup mimar ile klinik inşa ettik. İşin doğrusu gittiğim her yerde işçi gibi çalıştım yerel ustalarla beraber. Amelelik yaparak öğrendim toprak mimarisini.
ŞEHİRDE NEDEN OLMASIN?
Tabi ki hayır. Ben şehrin içinde yapılacak pek çok proje çizdim. Şimdi üzerine çalıştığım projelerden biri de şehir merkezinde. Şehirde kerpiç neden olmasın ki! Bunun olmayacağını düşünenler, “5 katlı bir ev yapıp buradan gelir elde etmek varken, müstakil, kerpiçten bir ev yapmak neden tercih edilsin?” diyor. Ama bunu tercih eden insanlar var. Bu insanlar, bu mimariyi getirecek. Unuttuğumuzu böylece hatırlayacağız.
Yaygınlaşma noktasında ne kadar kaygı duymalıyız bilmiyorum. Bir süre sonra reklamlarda ‘doğal ev’ pazarlamaları duymamız ne kadar doğru olacak? Kerpiçten villalar, güvenlikli siteler... Bunun maalesef olacağını da düşünüyorum. Ancak benim uygun gördüğüm, insanların kendi evlerini, kendilerinin yaptırması. Doğru olan bu.
Sadece doğallık değil. En başta bu iş bir sistem ortaya çıkarabilir. Dışarıya bağımlılığı azaltır. Ustaların ortaya çıkmasını sağlar. Küçük müteahhitler ortaya çıkar. İş gücü artar. Mimarlar ev yapmaya başlayabilir. Öte yandan Türkiye’de birçok insan bunu yapmaları gerektiğinin de farkında. Çünkü ataları öyle yapmış.
Kaybetmedik, unuttuk. Ben de yeniden hatırlayabiliriz diyorum. Bugün yeni bir çağdayız. Bu yeni çağda toprak mimarisini yeniden hatırlayabiliriz. Yeniden hatırlamak bize önemli faydalar sağlar. Özellikle tükenen dünya için önemli bir çıkış imkanı sunuyor toprak mimarisi.
Fas’ta kerpiç bir evde yaşamak
Adam içtiği suyun kalanını duvara atıyor, birden toprak kokusu yayılıyor tüm eve. Fark bu. Yaşayan bir evin insan bedenine katkısı da tabi ki bambaşka. Beton tamamen kimyasal süreçlerden geçerek bize bir ev veriyor. Bu evin içinde aldığınız nefesle, beton bir yapının içinde aldığınız nefesin arasında ciddi bir fark var. Ben çocukken amcamın köydeki kerpiç evinde nasıl nefes aldığımı hala hatırlıyorum. Genel düşünecek olursak ben kerpicin sistemi değiştirebileceğini düşünüyorum...
Betonla yerel mimari olmaz
Bugün yerel mimari denilen şey Batı’dan geliyor. Betonu Fransızlar icat etmiş, çeliğin babası İngiliz. Teknikleri onlardan öğreniyoruz, takip ettiğimiz modern mimari yayınlar onlara ait. Bizde de bunları kullanarak yerel mimari üretelim diyorlar. Bu mümkün mü? Tabi ki değil. Ama toprak mimarisi zaten bize ait bir teknik. Unuttuğumuzu hatırladığımızda bunu çok güzel kullanabiliriz. Ama kerpicin üzerine bir teknoloji de geliştirmemiz de gerek. Ben ‘ilk camimiz de topraktandı, biz de topraktan geliyoruz’ diyorum. Akademi, birkaç özverili hocam dışında, bunu biraz es geçti şimdiye kadar.
Ev bir makine değildir
Evi makine olarak tanımlamak dolayısıyla insanı da makine derecesine indirgemek demek oluyor. Zaten Corbusier insanı da tasarlamaya çalışmıştır. Örneğin kimin nasıl yaşayacağına, ne giyeceğine kadar belirlemiştir. Bugün büyük oranda bu düşündükleri hayata geçti çünkü ne kadar farklı kökenleri olursa olsun insanlar aynı tip kutularda yaşıyorlar. Aynı tip evde yaşayanlar da ister istemez tornadan çıkmış gibi aynılaşıyorlar. Benim kanaatim her insanın kültürüne, yaşam biçimine göre evler inşa etmemiz gerekiyor.