Farah Nabulsi, İngiltere doğup büyüyen bir Filistinli. Yıllarca bankacılık yaptıktan sonra özel bir işletmenin kurucusu olan Nabulsi, 2013'te Filistin gezisi sonrasında iş dünyasından ayrılmaya karar verir. Çocukluğunda ülkesine yaptığı ziyaretlerden çok farklı bir tecrübe edinir. Filistin'de yaşayan bir Filistin olmanın ne anlama geldiğini, ne kadar zorlu bir yaşam koşullarına sahip oldukları gerçeğiyle yüzleşir. Bu geziden sonra Nabulsi, Filistinliler'in İsrail hükümetinin elinde yaşadığı insan hakları ihlallerini belgeleyen sanatsal üretimlere ayırmaya yönelir. İlk olarak "Adaletsiz Okyanuslar" isimli bir internet sitesi kurar. Beş çocuklu bir anne olarak,onu en çok tutuklu çocukların hikayeleri yaralar. “Today They Took My Son” (Bugün Oğlumu Aldılar)isimli ilk filminde de bu konuyu ele alır. Oğlunun askeri sistem tarafından kendinden alınışıyla mücadele eden bir annenin yakarışlarını anlatan filminde Nabulsi, “Ortadoğu'daki tek demokrasi olduğunu savunan İsrail, bir ulusun topraklarını yasadışı bir şekilde işgal ettiğini inkar ediyor. Bir yandan da kendi insanlarına uyguladığının aksine, topraklarını işgal ettiği bu insanlara tamamen farklı, adil olmayan ve insanlık dışı kurallar ve kanunlar uyguluyor.” diyor.
Çocukluğumda yaptığım ziyaretlerden epey farklıydı. İşgal altındaki Filistin'e gidince, zulmün nasıl yayıldığını, sistematik ve kurumsallaştırılmış bir şekilde uygulandığını görüyorsunuz. Tepeden tepeye yayılan yasadışı İsrail yerleşim yerleri insanı şok ediyor. Uzaktan bakınca güzel, refah içinde, komşu mahalleler gibi gözüküyor. Ancak uluslararası hukuka göre orada olmaya hiçbir haklarının olmadığını, çalınan topraklar üzerinde yaşadıklarını fark ettiğinizde tablo değişiyor. Filistinliler’in her gün etraflarını bir asker gibi saran şiddet ve baskıyı, kontrol noktalarını, Duvar'ı, ruhsat sistemini, su kesintilerini, ev yıkımlarını, tarım arazilerinin tahrip edilişini ve maruz kaldıkları diğer her şeyin bu yerleşimler nedeniyle olduğunu bilmek acı veriyor. Apartheid sistemin bir koruyucusu olarak İsrail yönetiminin bu yerleşimleri desteklediğini ve onları İsrail toprağı olarak gördüğünü fark edince aslında tamamen şok oluyorsunuz ve yasa boğuluyorsunuz. Benim gördüğüm Filistin buydu.
Yetişkin bir birey olarak ilk defa Filistin'e gidişimden sonraydı. Filistin topraklarında gerçekten ne yaşandığını diğer insanlara göstermek için üzerime düşeni yapmak zorunda olduğuma karar verdim. Ancak bunu bir “haber” olarak değil de, insanlarda daha derin ve duygusal bir seviyede yankı uyandıracak şekilde yapmak istedim. Ne de olsa, Filistinliler, insanlık dışı bir muamele görüyordu ve insanlara, onların da herkes gibi yaşadığını, sevdiğini, güldüğünü, yaralandığını ve nefes aldığını hatırlatmak önemliydi. Fikir, sadece İsrail askeri makamlarınca tutulan Filistinli çocuk tutuklularla ilgili bir kısa film yapmak değildi. Filistinlilerin yaşadığı adaletsizliklerin hepsiyle alakalı ayrı birer kısa film yapmaktı. Böylelikle insanlar kendilerinin nerede etkilendiğini görerek bilgiyi alabilirler ki bunu da sadece hikayelerle yapabilirsiniz.
Evet, çünkü, beni en derinden etkileyen hikaye oydu. Bir anne olarak, birinin benim çocuğumu aldığını ve böyle bir sürece maruz bıraktığını düşünmek kalbimi kırıyor.Today They Took My Son( Bugün Oğlumu Götürdüler) UNICEF raporuna dayanan bir film. Oğlunun askeri sistem tarafından kendinden alınışıyla mücadele eden bir annenin hikayesi. Oğlunun maruz kaldığı acımasız ve insanlık dışı muameleyi engellemek karşısındaki çaresizliği, herhangi bir annenin kaldırabileceğinden çok daha fazla.
İsrail, çocuk tutuklulara askeri gözetleme sistemi uygulayan tek ülke ve doğal olarak bu sistem çocuklara gerekli olan güvenliği sağlamıyor. İsrailli bir çocuğun asla bu şekilde muamele görmeyecek olması ancak Filistinli çocukların buna maruz bırakılması, çifte standarttır, iki yüzlülüktür ve asla kabul edilemez. Ortadoğu'daki tek demokrasi olduğunu savunan İsrail, bir ulusun topraklarını yasadışı bir şekilde işgal ettiğini inkar ediyor. Bir yandan da kendi insanlarına uyguladığının aksine, topraklarını işgal ettiği bu insanlara tamamen farklı, adil olmayan ve insanlık dışı kurallar ve kanunlar uyguluyor. Trump'ın Kudüs kararı sonrası da pek çok Filistinli çocuğun, İsrail askerleri tarafından gözaltına alındığını gördük. Bir İsrail askerine tokat attığı için gözaltına alınan Ahed Tamimi de onlardan biri. Ahed, 2000 yılından beri İsrail askerlerinin gözaltına aldığı ve hikayeleri asla haber bültenlerine ulaşmayan 10 bin çocuktan biri. Bu kısa filmde anlattığım acı veren hikaye de her bir çocuk için genelde aynı.
Sosyal medya hesabımda, şahsi görüşlerimi anlattığım daha kapsamlı bir video mevcut ama anlatmam gerekirse şöyle: Bu karar, İsrail'in 1948'den beri gerçekleştirdikleriyle paralel bir başka yasadışı ilhak. Böylelikle en azından ABD'nin “dürüst bir barış aracısı”ymış gibi davranmaya son verebiliriz ve sözde “barış süreci”nin İsrail'in daha fazla yasadışı yerleşim kurabilmesi için uygulanan bir sis perdesi olduğunu kabul edebiliriz. Bence, bu karar Filistin hükümetinin de tamamen güçsüz olduğunu ve Oslo Anlaşması'nın da açıkça geçerliliğini yitirdiği göz önüne alınırsa, İsrail'le, kendi maaşları hariç Filistinlilere hiçbir olumlu dönüşü olmayan ve yalnızca İsrail'in güvenliğini sağlayan ilişkilerini sona erdirmeleri gerektiğini gösterdi.Filistin yönetimi, tüm başağrıları ve masrafıyla birlikte, bir kısmının onlara dış kaynak olmasına izin vermek yerine, kendisini de içeren tam işgali İsrail'e geri vermeli. İki devletli çözüm kötü bir fikir değil ancak bu son Kudüs kararıyla, İsrail'in çok başka planlar peşinde olduğu açıkça görülebiliyor. Birçoğumuz bunu zaten biliyordu ancak konuyla çok ilgisi olmayanlar ilk defa, Trump'ın tek taraflı, özrü olmayan ve küstah hareketinin dengesizliğini ve haksızlığını açıkça görebildi.
Batı ana akım medyasının Filistin-İsrail meselesini anlatışında bir bağlam yok. Bağlam her şeydir. Bağlam, uzun yıllardır süren yasadışı işgaldir. Bağlam, kontrol noktalarıdır, ev yıkımlarıdır, Gazze ablukasıdır, Duvar'dır, yerleşimci şiddetidir, yasadışı yerleşimdir, askeri şiddettir, ruhsat sistemidir, çocuk tutuklulardır ve çok daha fazlasıdır. Bağlam olmadan Batı'nın haber yayınları yanlış yönlendirici ve anlamsız olacaktır. Öyle ki, Filistinlilerin isyanı, direnişi ve şiddeti, “Yasadışı yerleşime karşı direniş, bağımsızlık için yasal direniş, maruz kaldıkları insanlıkdışı muameleye ve topraklarının çalınmasına karşı çıkış” yerine, nedensiz bir nefrete dayalı barbarlık, teröristlik olarak yaftalanabiliyor.
Ben ve ailem 70'lerin başında İngiltere'ye gelebildiğimiz ve burada kendimize bir hayat kurabildiğimiz için çok şanslıydık. Şahsi olarak Filistin'de yaşama özlemi içinde değilim ancak tüm Filistinlilerin, mülteci kamplarında yurtsuz yaşamak yerine, istedikleri gibi orada yaşama ve orayı ziyaret etme hakkına sahip olmasını isterim. Benim hikayem pek çoğundan daha şanslı bir şekilde gelişti ki bunun için minnetarım. Yaptığım işi yapmak zorunda olmamı hissettiren de bu.