Bir düşünün: Adam babasını kaybetmiş, yüreği acıyla dolu. Henüz acısı tazeyken, “Yemekleri yetiştirdin mi? Misafirlerin tabağı doldu mu?” telaşıyla boğuşuyor. Bir zamanlar taziye evine destek olmak için koşan komşular, şimdi misafir gibi ağırlanmayı bekler olmuş. Bu ne büyük bir yük! Ne büyük eziyet! Taziye evlerimiz nasıl bu hale geldi?
Bir insanın en zor anı, sevdiklerini kaybettiği anlardır. O anda hissettiği acıyı tarif etmeye kelimeler yetmez. İşte böyle zor zamanlarda, toplum olarak sergilediğimiz dayanışma ve yardımlaşma kültürümüz, bizi biz yapan en kadim değerlerimizdendir. Taziye geleneği de bu değerlerin en anlamlı örneklerinden biridir. Taziye geleneğimize göre, taziye evlerinde hüzünlü aile yalnız bırakılmaz. Komşular, dostlar, akrabalar el birliğiyle destek olur, sofralar kurar, yemekler getirir, yük paylaşır. Ev sahibi, sadece acısını yaşar, hüznüyle baş başa kalır. Bu dayanışma, acının hafiflemesine bir nebze de olsa yardımcı olur, hüzünlü yürekler arasında bir bağ kurardı.
Ancak ne yazık ki bugün, bu güzel gelenek eski ruhunu kaybediyor gibi. Dayanışma yerini bir tür misafir ağırlama yarışına bırakmış durumda. Hüzünlü aile hem kaybının acısını yaşarken hem de bir organizatör gibi hareket etmek zorunda kalıyor. Yemek yetiştirme telaşı, misafirleri memnun etme çabası derken, cenaze evleri adeta birer misafirhane gibi görülmeye başlandı.
Adam babasını kaybetmiş, lahmacun ayran derdinde!
Düşünün… Adam babasını kaybetmiş. Destek olunması, acısının hafifletilmesi gerekirken, “Babasının ardından bir yemek bile veremedi!” diye eleştiriliyor. Bir yandan acısını yaşarken, diğer yandan misafir ağırlama telaşıyla mücadele ediyor.
Kafasında bin bir soru:
“Kaç çeşit yemek çıkarsak yeter? Acaba herkes doyar mı? Ya eksik bir şey olursa ne derler? Ayıplanır mıyız?”
Yemekler hazırlanıyor, misafirlere sunuluyor. Ancak biri tuzunu az buluyor, diğeri karabiberini yetersiz. Yanında ayran mı olmalı, meyve suyu mu? Sonunda bir de çay demlendi mi, “tamamdır, her şey yolunda!” Ama gerçekten yolunda mı? Oysa asıl mesele gözden kaçıyor. Acı içindeki bir aile, destek görmek yerine eleştirilerin ve ağırlama yükünün altında eziliyor. Bir yandan yasını yaşarken, bir yandan da “yeterince iyi ev sahibi olma” baskısıyla mücadele ediyor.
Taziye yemeği dağıtmanın ne dinimizde ne kültürümüzde yeri var
Ekonomik durumu iyi olan aileler, taziye yemeğini prestij meselesine, hatta sosyal bir yarışa dönüştürüyor:
“Falancanın cenazesinde şu yemekler vardı, bizimkinde daha iyisi olmalı!”
diye düşünenleri duyunca, insanın içi burkuluyor. Ekonomik durumu yeterli olmayan ailelerin bu yarışa ayak uydurmak için kimilerinin eşe dosta borçlandığını, kimilerinin dinimizce yasaklanan faizli krediler çektiğini, gücü yetmeyenlerin ise toplum içinde mahcubiyet yaşadığını görüyoruz. İsraf boyutu ise ayrı bir sorun. Fazla fazla hazırlanan yemekler çöpe giderken, asıl yapılması gerekenler göz ardı ediliyor. En üzücüsü de bu yanlış uygulamalar, sanki bir dini vecibe gibi dayatılıyor insanlara.
Bizim böyle saçma bir geleneğimiz yok!
Halbuki bizim kültürümüzde cenaze evine yemek hazırlamak, cenaze sahiplerinin görevi değildir Bu sorumluluk, komşular ve yakın akrabalar tarafından üstlenilir. Taziye yemeğinin amacı, cenaze sahiplerinin bu acı dolu süreçte yemek hazırlama gibi bir işle uğraşmalarını önlemektir. Nitekim Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), ölü yakınlarının acılarından dolayı yemek yapamayacak durumda olacaklarını ifade etmiş ve yüklerini hafifletmek adına onlara yemek götürülmesini tavsiye etmiştir bizlere.
Ayrıca, cenaze evine götürülen yemeklerin topluca yenmesi gibi bir uygulama da geleneklerimizde yoktur. Eğer ev sahibi uygun görürse, gelen misafirine ikram eder; bu, tamamen onun takdirine bağlıdır. Ancak üzülerek görüyoruz ki, pek çok noktada olduğu gibi, burada da bazı gerçeklerimiz çarpıtılarak bu güzel geleneğimiz yozlaştırılmıştır. Asıl amacı dayanışma olan taziye geleneğimiz, maalesef anlamından uzaklaştırılarak yanlış bir biçimde yaşatılmaktadır.
Müslüman, Müslümanın yükünü alandır
Bir Müslüman, bir başka Müslüman’ın yükünü hafifletmek için vardır; ona yük olmak için değil. Cenaze evine gidip misafir gibi ağırlanmayı beklemenin, insanların en zayıf anında, onları maddi ve manevi bir külfetin altına sokmanın, hüzün evini ziyafet evine çevirmenin bizim ne dinimizde ne de kültürümüzde yeri vardır. Taziye evine gelen kişi, yük olmaya değil, yük almaya gelir. Gelirken de yanında bir kap yemek getirir.
Toplum olarak bu yanlış anlayışı değiştirmeli, taziye geleneğimizi aslına uygun bir şekilde yaşatmalıyız. Unutulan değerlerimize ve bizlere unutturulan gerçeklerimize sahip çıkalım. Bu güzel geleneklerimizi özüne uygun şekilde yaşatmaya devam edelim. Vesselam…