Günümüzde sağlıklı bir yaşamın temel koşullarından birinin, sağlıklı gıda tüketmek olduğunu hepimiz biliyoruz. Sağlıklı, doğal gıdaya erişmekse, çoğumuz için zorlu ve pahalı. Yerel gıdaların korunması, organik ürünlerin üretilmesi açısından büyük önem taşıyor. Her şehire, bölgeye hatta köye özgü eşsiz ve doğal ürünlerin tezgahlarda yer bulabilmesinin yolu dayanışmadan geçiyor. Salgınla beraber geriye dönüş, memleket toprağında bir bahçe, kendi sebzelerimizi yetiştirme fikri de gelişmeye başladı. Aslında belki de hem kendimiz, hem de dünyanın sağlıklı geleceği için bu fikir çok ta doğru ve güzeldir. Ülkemizde son yıllarda hız kazanmış bir çaba var: coğrafi işaretler. Şehirlerimizin, köylerimizin ürünlerini belli bir standart içerisinde aslına uygun olarak üretip dünyanın dört bir yanında satışa sunabilmek için verimli, güzel bir yol. Dünyada coğrafi işaret kullanımı çok yaygın. Fakat, bunca zenginlik ve eşsiz ürünle bizim dünya çapında kabul görmüş yalnızca beş coğrafi ürünümüz var. Antep Baklavası, Aydın İnciri, Aydın Kestanesi, Malatya Kayısısı ve Milas Zeytinyağı.
Bugün dünya birinciliğini mevsim farkıyla kaçırmış ünlü ve muhteşem Bingöl balının, Çorum’un ondilim kavununun, Kargı tulumunun, Tosya pirincinin, Diyarbakır karpuzunun nasıl olur da coğrafi işareti olmaz diye düşündüm. Hele ki Yunanistan’ın yüzden fazla Avrupa tescilli coğrafi işareti olduğunu öğrendiğimde. Çünkü Yunanistan ile Türkiye’nin mutfak kültürü coğrafya ve Osmanlı egemenliğinde uzun süre kalmaları sebebiyle ortaklaşmıştır. Yoğurdun coğrafi işareti neden Kanlıca’da değil de Atina’da olsun? Bunu kör bir milliyetçilikle söylemiyorum. Bu işaretlerin bölgesel pazara ve çiftçiye çok büyük katkısı var. Dünya çapında işaretlenmiş bir ürün ,sadece o bölgede üretildiyse satılabilir. Bu da yerel üreticinin kazanması, yerelde toprağın korunması, organik tohumların çoğalması anlamına gelir. Avrupa’da tanınan, bilinen ve bizden başkasının üretip satamadığı nice ürünümüzün olması Türk Mutfağı ve tarımının korunması adına çok önemli. Bununla birlikte Türk Patent Enstitüsü tarafından tescil edilmiş bir çok ürünümüz var. Bugün, tescilli yerel lezzetlerimizi evimizde yapalım istedim. Sağlıklı, mutlu bir hafta sonu dilerim.
-500 g. Un
-3 yumurta
-Bir tatlı kaşığı tuz
-2-3 su bardağı su
-3 diş sarımsak
-2 yemek kaşığı salça
-2 yemek kaşığı tereyağı
-Bir kase yoğurt
Un, tuz, yumurta ve su ile orta sertlikte bir hamur yoğuralım. Limon büyüklüğünde bezeler yapıp üzerini örterek 15-20 dakika dinlendirelim. Her bir bezeyi oklava yardımıyla erişte yufkası gibi karton kalınlığında açalım. Yufkaları temiz örtülere serip hafifçe kurutalım. Kuruttuğumuz yufkaları iki parmak kalınlığında şeritler halinde keselim. Daha sonra bu şeritleri üçgen formlar vererek keselim. Sarımsakları dövelim, yoğurt ile karıştıralım. Salçayı tereyağında kavuralım. Bir tencerede tuzlu suyu kaynatalım. Velense hamurlarını suda haşlayıp süzelim. Tepsiye veya tabağa aldığımız velensenin üzerine sarımsaklı yoğurt ve kızdırılmış salçayı gezdirelim. Afiyet olsun. Bu tarifte salçanın içine kıyma da eklenebilir.
-1 kg bal kabağı
-2 su bardağı şeker
-Bir çay bardağı tahin
-Bir su bardağı dövülmüş ceviz içi
Soyulmuş, çekirdekleri alınmış ve 3 parmak eninde doğranmış bal kabaklarının üzerine toz şekeri iyice bulayarak serpelim. Bir gece üzeri örtülü olarak bekletelim. 24 saat geçtiğinde kabaklar kendi suyunu bırakacaktır. Kabakları kendi suyu içinde ocağa koyalım. Ocağın altını kaynayınca kısıp yumuşayana kadar pişirelim. Pişen kabakları tencereden çıkartıp soğutalım ve üzerine tahin, ceviz ilave ederek servise alalım. Afiyet olsun.