Bosna-Hersek’te soykırım yaşanmaya başladığında tüm dünya bunun nasıl olduğuna hayret etti. Şaşırmalarının sebebi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya konulan Avrupa değerlerinin ayaklar altına alınmasıydı. Tito ismiyle sarmalanan Yugoslavya hikayesinin hazin sonu Müslümanlar için kötü günlerin başlangıcıydı. Daha düne kadar komşusu olan kişileri aktif veya pasif katılımıyla bir soykırım gerçekleştirildi. Bosna-Hersek’in birçok yerinde gerçekleşen katliamlar aynı zamanda Boşnak kimliğinin yeniden tanımlanması ve yeni bir hafızanın inşası anlamına geliyordu. Gözyaşları hiç dinmedi. Srebrenica başta olmak üzere Bosna-Hersek’in birçok yerinde kadınlar, çocuklar hem kendi acılarını hem de kaybettikleri aile fertlerinin hatıralarını yaşatmak için yepyeni bir hikaye yazmaya çalıştılar. Yaşananları anlatmak kolay değildi çünkü en yakın tanıkları bile yaşadıklarını anlatmak için kelimeleri yetersiz buluyorlardı. Bu acıları tarif için gerekli kelimeler henüz icat edilmemişti. Dünyanın gözünün önünde ve sessiz tanıklığıyla gerçekleşen bu katliamın suç ortakları arasında Birleşmiş Milletler ve bir bütün olarak Avrupa yer aldı. Bugün Çetnik katillerin uluslararası savaş suçları mahkemesinde yargılanmaları devam ediyor ve çeşitli cezalar alıyorlar. Ancak katliamı gerçekleştirenlerle bir arada sessizce suç ortaklığı yapan Birleşmiş Milletler komuta kademesi için böyle bir sorumluluk öngörülmüyor.
Travnik’te, Elçi İbrahim Paşa’nın, İvo Andriç’in memleketi Travnik’te kaleye çıkarken Don’t Forget Srebrenica yazan bir duvar karşılıyor. Travnik, yaşananları hatırladıkça, unutmadıkça kendisinin de kim olduğunu unutmayacak. Avrupa’nın ortasındaki Müslümanlar, yakın geçmişlerine baktıkça neden hedef tahtasına konulduklarını daha iyi anlayacaklar. Saraybosna’ya döndüğümde yine bir Srebrenica karşılıyor. Tarık Samarah’ın fotoğrafları, hayatını kaybeden insanların vesikalık fotoğraflarıyla birleşiyor. Yaşları, yüzleri, hikayeleri farklı binlerce insan bir hikayenin etrafında sessiz aktörler olarak hafızanın bekçiliğini yapıyorlar.
Türkiye’de Srebrenica üzerine yapılan çalışmaların öncelikli olarak ekranlarda yer alması tesadüfi değildi. Bosna-Hersek’teki savaşa daha çok Saraybosna ve bir miktar Mostar penceresinden bakmak, Sırp nüfusun yoğunlaştığı bir bölgede kalan Srebrenica’nın hikayesine kitlesel erişimi güçleştirdi. Mas Mira yürüyüşleri Srebrenica’da yaşama savaşı veren kişileri anlamak için empati oluşmasına yardımcı oldu. Elbette Srebrenica annelerinin medya görünümleri hikayeleri dinlemek için bir zemin oluşturdu. Fata ninenin bahçesinin ortasına dikilen kilissseyi mahkeme kararıyla kaldırması güncel gelişmelerden sadece biri. Farklı dillere çevrilen Srebrenica kitapları hayli uzun bir maceradan sonra Türkçe’ye de kazandırılmaya başladı. Ketebe’den çıkan Hasan Nuhanoviç imzalı Son Sığınak ve Samira Osmanbegoviç-Baksiç’in Vadi Yayınları’ndan çıkan Nehrin Karşı Tarafına Geçmek kitapları Srebrenica’nın sadece mahdut bir coğrafya değil, tüm Bosna-Hersek’te yaşanan acıların sembolü olduğunu gösteriyor. Bosna-Hersek’te yaşanan acılardan birini ön plana çıkarıp turistik bir çerçeveye oturtma riski elbette her zaman var ve farklı tanıklıklar bu tehlikeye düşmemizi engelliyor. Zira Boşnaklar sadece Srebrenica’da değil, aynı zamanda Foça, Prijedor, Sanski Most ve Zvornik dahil birçok şehirde soykırıma tabi tutuldu.
Üsküdar Belediyesi, 11 Temmuz’da UID Bosna Hersek işbirliği ile Üsküdar Meydanı’nda Srebrenica için bir fotoğraf sergisi açmaya hazırlanıyor. Bu sergideki fotoğraflar içeriden bir bakış taşıyor. Boşnak fotoğrafçı Veliya Hasanbegoviç, daha 16 yaşındayken, 1992 yılında Drina Nehri kıyısında Sırp tarafından kurşuna dizimekten nehrin karşı tarafına yüzerek kurtulmuş bir isim. Hasanbegoviç’in şahitliği Srebrenica’nın acılarının tekrar yaşanmaması ve kaybettiklerimizi hatırlamak için imkan sunuyor.