Yeni Şafak

Soru güzel sorulursa

01:0015/03/2025, Cumartesi
G: 14/03/2025, Cuma
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Şeyma Subaşı’nın iki cilt halinde hazırladığı “Soru Sormak Güzel Geliyor” gerçekten, emek verilerek gerçekleştirilmiş söyleşilerden oluşuyor. 1. Ciltte öykücülerle yapılmış söyleşiler, 2. Ciltte ise şairlerle yapılmış söyleşiler yer alıyor.

Arif Ay
Söyleşi ya da diğer adıyla sohbet de edebî türlerden biridir. Özellikle şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla yapılan söyleşiler, bu kişileri daha yakından tanımak bakımından ufuk açıcı bir işlevi yerine getirir. Onların, sanat ve düşünce dünyalarına yolculuğun kapısını aralar bize. Sanat eserlerinin bizce muamma olan yanlarının anlaşır oluşunu sağlayan bir işleve de sahiptir söyleşiler. Söz konusu işlevin yerine getirilebilmesi için söyleşi yapan kişinin iyi hazırlanması ve genel geçer, beylik sorular değil, doğrudan şairin, yazarın, sanatçının eserlerine yönelik sorular sorması gerekir. Ayrıca her iki tarafın samimiyeti söyleşide hissedilmelidir.

Şeyma Subaşı’nın iki cilt halinde hazırladığı “Soru sormak Güzel Geliyor” (Fabrik Kitap, Nisan 2023, 1.cilt, Ekim 2024, 2. Cilt) gerçekten, emek verilerek gerçekleştirilmiş söyleşilerden oluşuyor. 1. Ciltte öykücülerle yapılmış söyleşiler, 2. Ciltte ise şairlerle yapılmış söyleşiler yer alıyor.

“Soru Sormak Güzel Geliyor”un 1.ciltinde: Sevinç Çokum, Ayfer Tunç, Mustafa Kutlu, Necip Tosun, Güray Süngü, Hüseyin Su, Naime Erkovan, Emine Batar, Osman Cihangir, Ayşegül Genç’ten oluşan on öykücü yer alıyor. 2. cilt şairle yapılan on söyleşiden oluşuyor: Arif Ay, Mehmet Aycı, Şaban Sağlık, Mehmet Can Doğan, Ahmet Murat, Cevdet Karal, Ömer Erdem, Mehmet Sümer, Ayşe Sevim, Melek Arslanbenzer, Ayşe Çelikkaya, Hüsrev Hatemi, İhsan Deniz söyleşi yapılan şairler.

1.ciltin ön sözünde, üniversite öğrencisiyken okuma ve yazma ilişkisinden söz eden Şeyma Subaşı: “Derslerin sıkıcılığından kaçmak gibi başladı önce her şey. Hayatın sorularından, sorunlarından ve derslerin sıkıcılığından yeni sorulara kaçtım, edebiyata, söze sığındım. Cevapları olan sorulardı bunlar. Kimi zaman kendi sorularıma cevap ararken ve hayata bir anlam bulma çabası içindeyken bu soruları çeşitli yazarlara sorduğumu fark ediyordum. Yani onlara soru sormak bir yandan da kendimi teselli etmekti benim için. Kendi cevaplarıma ulaşmak gibiydi” diyerek, söyleşiler yapmaya nasıl başladığının ipuçlarını verir ve “Söyleşi benim ilk göz ağrım” der.

Şeyma Subaşı 2. Cildin girişinde: “Şairlerle gerçekleştirdiğimiz bu söyleşiler, onların yalnızca şiir anlayışlarını değil, aynı zamanda hayata dair derin düşüncelerini ve içsel yolculuklarını da gözler önüne seriyor. Şairler, şiirin derinliklerinde gezinen birer dertli yolcu gibi; onların dünyalarına adım attıkça, bu derinlikli düşüncelerin ve duyguların okurlar tarafından da fark edilmesini diliyorum. Her bir söyleşi, şairlerin kendi içsel yolculuklarında taşıdıkları “dert” meselesini okura açıyor ve bu dert, aslında hayatın kendisine dair evrensel bir mesele hâline geliyor” diyerek, şaire ve şiire ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor.

SEVİNÇ ÇOKUM: BEN ÖNCE ŞİİRLE BAŞLADIM

Söyleşilerden birkaç tadımlık:

Kendisini öykü yazmaya Behçet Necatigil’in yönlendirdiğini söyleyen Sevinç Çokum, “Behçet Necatigil’in yönlendirmesinden sonra ‘öykü’de yoğunlaştınız. Peki son dönemde roman ya da anlatı sizin daha çok tercih ettiğiniz türler mi oldu?” sorusunu şöyle cevaplar:

“Ben önce şiirle başlamıştım, hâlâ ara ara yazarım ve şiirlerimi, bazı dizelerimi romanlarıma da taşırım. Behçet Necatigil 70’li yıllarda kendisine gönderdiğim Eğik Ağaçlar’ı, Bölüşmek’i okuduktan sonra yazdığı mektuplarında benim şiirden daha çok öyküde başarılı olduğumu belirtmişti. Öykülerim sevildi, bazıları yabancı dillere çevrildi, seçkilere girdi. Kitaplarımı okuyarak heveslenen etkilenip öykü yazanlar ve isim yapanlar oldu. Zamanla hikâye çerçevesine sığmadığımı sezdim. Bir süre öyküyle romanı yan yana götürdükten sonra 2010 yılında öyküyü bıraktım. Bunda bazı kırılmaların da payı var tabii. Başlangıçta Sait Faik armağanı almak gibi bir umudum vardı. Erkendi biliyorum ama ben gençtim ve kendime hayli güveniyordum. O ilk kitaptan sonra bir daha adaylıkta bulunmadım. Ve ilgilenmedim de… Roman çok daha özgür bir alandı ve geniş ufuklara doğru götürüyordu insanı. Karakterleri daha derinlemesine işlemenizi sağlıyordu bir de. Ve bugün çok iyi romanlar da yazdığımı görüyorum. Tren Burdan Geçmiyor, Deli Zamanlar gibi romanlarım yabancı dillere çevrildi. Lacivert Taşı ise birkaç ay önce Macaristan’da Macarca olarak yayımlandı.” (s.10-11)

“Büyülü gerçekçilik”, “fantastik” olarak adlandırılan edebiyatın aslında “Binbir Gece Masalları”ndan beslendiğini belirten Necip Tosun:

“ Örneğin ülkemizde daha çok doğaüstü olaylarla, cinlerle, perilerle, rüyalarla ilgilendiği için eleştirilen ve realist bulunmayan bu tutum daha sonra, sürrealizm, fantastik yaklaşımlar ve büyülü gerçekçilik akımıyla birlikte yeniden itibar kazanmış, 21. Yüzyılda yeniden edebiyatın gözde anlatımı olmuştur. Ama bu değişim de yine dış, Batı kaynaklı olmuştur. Çünkü büyülü gerçekçilik, fantastik, rüya kavramlarıyla keşfedilen Gabriel Garcia Marquez ve Jorge Luis Borges’in beslendikleri kaynaklar bizzat Binbir Gece Masalları’dır. Bu iki yazar da en önemli esin kaynaklarının Binbir Gece Masalları olduğunu belirtmişlerdir. Bir başka deyişle, fantastik tutumlara karşı çıkış da yeniden sahipleniş de Batı kaynaklıdır. Bu da Türk edebiyatı adına inciticidir.” (s.63)

“Geleneğin şiire yansıması” konusundaki soruya Ömer Erdem:

“ Gelenek, şiirde ilkin dilin farkına varmak ile açığa çıkmalı. Biçim başka dil başka. Temalar başka değişmez arketipler başka. Gelenekçilik yaratıcılığa açık bir eleştirel yenilikçilik düşüncesidir. Bunun en çarpıcı örneğini Şeyh Galip verir. Ancak yenilik yapanlar ve yeni bir söz söyleyenler gelenekten bahsedebilirler. Mirasyedicilik ve tembellik başka başka şeyler” der. (s.99)

DUYARLILIĞI OLAN HERKES GAZZE İLE İLGİLENİR

“Çocukluğunuz kendi deyiminizle ll. Dünya Savaşı ile başladı. Savaş ortamı birçok şairin şiirinde hüzün ve karamsarlık olarak kendini göstermiştir. Şimdilerde ise Filistin savaşı, soykırımı ile karşı karşıyayız. Sözün bittiği yerdeyiz. Derin acıların söze, kelama yansımadığı bir noktada… Siz neler söylemek istersiniz?” sorusuna Hüsrev Hatemi:

“İnsan duyarlığına sahip her insan Gazze’nin başına gelenlerle ilgilenir. Hitler’de, Cengiz’de görülmeyen bir acımasızlık Gazze’ye uygulanıyor ki bırakalım Hamas’ı insanlığa yakışmaz bu. Zaten daha en başında Netanyahu insanlığa yakışmayan bir açıklama yaptı. Ve insan dışı olduğunu herkese gösterdi” der.

Güzel sorular sormuş, güzel cevaplar almış Şeyma Subaşı, kutluyorum beğeniyle okuduğum ve yaralandığım bu kitaplardan dolayı kendisini.

Daha nice söyleşilere…

#Aktüel
#Edebiyat
#Hayat
Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.