Sedat Anar’ın son eseri: Bir Müzisyenin Arayışı.
Everest Yayınları’nın okura sunduğu kitap 143 sayfa. Kapakta kullanılan Ahmedzade Natik imzalı resim; insan, doğa, sanat ve teknolojiye ilişkin çizgileriyle Bedri Rahmi ve Picasso’dan esintiler taşıyor. Kapağa bakarken aklımdan geçen “Bedri Rahmi’den bir resim daha mı uygun olurdu?” sorusu, Sedat Anar’ın ülke ve ulus sınırlarını aşan arayışını hatırlayınca önemini yitirdi. Kitapta metni zenginleştirmek için kullanılan renkli görsellerin özenle seçildiği ve hazırlandığı belli. Kasım Tan’ın çizdiği Ahmet Kanneci, Metin ve Kemal Kahraman, Kemal Dinç, John Cage, Keith Jarrett, Joep Beving, Anouar Brahem, Evrim Demirel, Gürciyev portreleri takdiri ve teşekkürü hak ediyor.
Sanatını icra etmekle yetinmeyip tarihsel kaynakları ve gelişim çizgilerini de araştıran, edindiği bilgileri paylaşan Sedat Anar’ın kitaptaki 11 metninden en hacimlisi: “Ses, sessizlik, nefes ve müzik üzerine bir deneme” (s. 15-37). Niyazi-i Mısrî ile Yaşar Kemal, Ali Şeriati ile Ahmed Amiş Efendi, Tanburi Cemil ile Mozart vb. çok sayıda sanatçı, düşünür ve yazarı ya bir özlü sözüyle ya ilginç bir anekdotuyla buluşturan bu güzel metinde takıldığım iki husus oldu. Kur’an-ı Kerim’de “her şeyin ‘kün’ (ol) emriyle yaratıldığı ifade edilir.” cümlesinden sonra şu cümleyi okuruz: “Kitâb-ı Mukaddes’te de şöyle der: ‘Başlangıçta kelâm vardı ve bu kelâm, Tanrı kelâmıydı.” Sonraki paragrafta şu cümle karşımıza çıkar: “Yuhanna İncili de ilk âyetinde ‘Başlangıçta söz vardı’ der.” (s. 30) Bildiğim kadarıyla Yuhanna İncili, Kitab-ı Mukaddes’in Yeni Ahid kısmının bölümlerinden biridir ve nakledilen söz sadece onun başında yer almaktadır.
İkinci husus, bir alıntıda karşımıza çıkan okuma yanlışıyla ilgili: Osmanlı Ansiklopedisi, 10. cilt, s. 582’den alınan “Hattat Hamid Aytaç istifi: ‘Ehl-i musikişinas piri ya Hazreti Cebrail Aleyhisselam” ibaresinde geçen “ya” ünlemini ben dikkatle baktığım hâlde göremedim. Müzikolog Etem Ruhi Üngör’ün makalesi içinde yer alan bu hattın altında istifte yer almayan “ya” yazılmışken istifin üst bölümünde bulunan “aleyhisselam” ibaresi yazılmamış! Sedat Anar, alıntı yaparken bu eksikliği gidermiş ama fazlalığı fark edip düzeltmemiş. Bu küçük kusura işaret ettikten sonra sözünü ettiğimiz hatta ilham veren rivayeti nakledelim: “Bir rivayete göre Allah, Âdem’i yarattığında ruha ‘Âdem’in vücuduna gir!” diye emreder. Ruh, vücuda girmeye korkar. Allah, Cebrâil’e ‘Cennetten koşneyi getir ve çal!’ diye emreder. Bu emir üzerine Cebrâil, cennetten alıp getirdiği koşneyi çalınca mest olan ruh, bedene girer. Bu sebeple Hz. Cebrâil, musikişinasların pîri kabul edilir.” (s. 31)
Sonraki dört yazı, sırasıyla: “Ahmet Kanneci ile Halfeti’de hüzünlü bir akşam”, Metin&Kemal Kahraman ve ‘Ferfecir’ albümü”, “Ankara’da bir sokak müzisyeni: Santuri Sedat Anar”, “Kemal Dinç ve ‘Lir ve Ateş’ albümü” başlıklarını taşıyor ve her biri, müzik tarihimiz açısından olduğu kadar, sanatçı duyarlığının güzelliğine ve büyüklüğüne ilişkin örneklerle de zihnimizi ve gönlümüzü besliyor. Cura çaldığı çocukluk günlerinde Halfeti’de görmek ve dinlemek fırsatını bulduğu Ahmet Kanneci’ye yirmi yıl sonra “Erol Göka ağabeyi aracılığıyla” ulaşıp onunla uzun bir söyleşi yaptığında o Halfeti tanışıklığından söz etmez. Neden mi? “Konuyu açarsa gözlerinin dolmasından çekindiği için...” (s. 42)
Sedat Anar’ın “unutamadığı dört ses”ten dördüncüsü Metin ve Kemal Kahraman kardeşlerin Ferfecir albümünde işittiği seslerdir. Yoğurt götürmek için gittiği öğretmeninin evinde karşılaşmış ve kapılmıştır o seslere. Öğretmenin inceliğine bakın, çocuğun ilgisini görünce “Sana hediyem olsun” demiştir. Sedat’ın önüne enstrümantal müziğin ufukları o kasetle açılmıştır. Dinç sazının mucidi Kemal Dinç’in önce albümüyle sonra kendisiyle tanışan Sedat Anar’ın onunla kurduğu dostluk, Hâllerin Esiri adlı romanının kapak resmini yapmasını rica edeceği ve ricasının kabul göreceği düzeye ulaşmıştır (s. 77).
“Anarşist bir müzisyen: John Cage” ile Filiz Ali’nin Müzisyen Portreleri kitabında karşılaşmış Sedat Anar. İlginç bulduğu bu sanatçıyla ilgili araştırmalara başlamış. İngilizce ve Fransızca metinleri “dostu Zakaria Haffar yardımıyla” okumuş (s. 80). Cage’in “ünlü” eserlerinden birinin 4’33” olduğunu işitmiş olmalısınız. Besteci, bu eserini piyanosunun başında tek tuşa basmadan 4 dakika 33 saniye oturarak icra eder. Bu eşsiz eser, Sedat’ın dostu Behlül’e bir iddia kazandırmıştır (s. 80) Sıra dışı ve aykırı çıkışlarıyla tepkiler de toplayan sanatçı meğer “mantar uzmanı” da olmuş. Semih Fırıncıoğlu’nun onun hakkında dile getirdiği şu yargıyı aktarıyor Anar: “Cage müziği bir çıkmaza koymuyor, kendiliğinden çıkmaza girmiş ve yerinde saymakta olan müziğe yeni yönler gösteriyor.” Sedat Anar, daha ileri bir noktaya taşıyor konuyu: “Sanat insan yaşamında katı kurallar gerektirecek kadar somut ve vazgeçilmez bir yer tutmamalı kuşkusuz ve Cage de böyle düşünüyor anlaşılan...” (s. 88).
Deneme ile hatıranın sarmaştığı bir çalışma olan Bir Müzisyenin Arayışı’nda tanıtılan öteki sanatçılar için yerim kalmadı.
“Sedad” Arapça bir kelime, “doğruluk, dürüstlük, tutarlılık, sağlamlık” kavramlarını da bunların sıfat hâllerini de içeriyor. Sedat Anar, müzisyen olarak da yazar olarak da ismiyle müsemma olmayı başardı. “Müzisyenler bazı bestelerden etkilenip besteler yaparlar ama çoğu bunu dile getirmekten korkar. Bense bunu büyük bir mutlulukla sizinle paylaşabilirim.” (s. 106). Sedad budur!