Sadece topraklarımızı değil arşivimizi de çaldılar

Dilber Dural
04:0014/07/2024, Pazar
G: 13/07/2024, Cumartesi
Yeni Şafak
Kamal Aljafari
Kamal Aljafari

Almanya’da yaşayan Filistinli yönetmen ve yapımcı Kamal Aljafari, işgalci İsrail’in Filistinlilerin sadece topraklarını elinden almadığını, 1948 yılından beri sistematik olarak Filistinlilere ait olan arşivleri de ele geçirdiklerini söylüyor. Aljafari, “İsrailliler, Filistinlilere ait fotoğraf, film stüdyolarını alıp oradaki arşivlere el koyuyor. Bu arşivleri alıp saklıyor, gizliyor ve bazen İsrailli bireylere açıyor bunu. Bu İsraillileri ikinci yağmacılar olarak görüyorum. İsrailliler bu arşivlerden kitap yazıp, film çekip kariyer yaptı” diyor.

Fotoğraf ve arşiv belgeleri bir halkın geçmişteki yaşam tarzını, geleneklerini, mimarisini ve toplumsal yapılarını gösterir. Filistinliler için de bu belgeler yüzyıllar boyunca o topraklarda var olduğunu ve nasıl bir hayat sürdüklerini anlatır. Bu tarihi bağlantılar, bir toplumun kimliğini oluşturan temel unsurlardır. İsrail’in Filistin kültürel mirasına yönelik tahribatı, sadece fiziksel varlıkları yok etmekle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda tarihi belgeleri ve kültürel izleri de silmeye çalışıyor. 1982 yılında Lübnan’ın başkenti Beyrut’u işgal eden İsrail ordusu, şehirdeki Filistin Araştırma Merkezi’nin fotoğraf ve film arşivine el koyarak bu belgeleri Tel Aviv’e taşımıştı. Bu olay, sadece bir arşivin ya da belgelerin kaybedilmesi değil, aynı zamanda Filistinlilerin geçmişlerine dair kanıtların kasıtlı olarak yok edilmesi anlamına geliyor.

“Filme Güvenmek” “Merak Etmek”, “Alışılmadık Bir Yaz”, “Bellek Limanı”, “Balkonlar”, “Çatı” ve “Bir Fedai” filmleriyle tanınan yönetmen ve yapımcı Kamal Aljafari de sinemaya farklı yaklaşımıyla tanınan Filistinli bir yönetmen ve yapımcı. İsrail’in ortadan kaldırdığı bu eski Filistin görüntülerine ulaşıp arşivdeki görüntüleri filme dönüştürüyor. Filistin’in Al-Ramla şehrinde doğmuş ve annesinin memleketi olan Jaffa’da büyümüş olan Aljafari, 18 yaşına kadar Filistin’de kaldıktan sonra sinema eğitimi için Almanya’ya gitmiş. Aljafari, Köln’deki Medya Sanatları Akademisi’nde okuduktan sonra halen Almanya’nın Berlin şehrinde yaşıyor. Aljafari, film yapımcılığındaki uzmanlığını New York’taki The New School’da ve Berlin’deki Deutsche Film- und Fernsehakademie’de öğretmenlik yaparak paylaşmış aynı zamanda. Bu alana yaptığı katkılar, Harvard Üniversitesi Radcliffe Enstitüsü Film Çalışma Merkezi’nde ve en son 2024-2025 yılları arasında Columbia Üniversitesi Fikir ve Hayal Gücü Enstitüsü’nde burslarla ödüllendirilmiş. IndielLisboa 2024 yılında, Retrospektif Bölümünü Kamal Aljafari’nin Portekiz sinematekindeki çalışmalarına ayırarak sinemaya katkılarını vurgulamış. Ayrıca, The Camera of the Dispossessed (2023) adlı kurgu çalışması 35. São Paulo Bienali’nde gösterilmiş. Kısa filmi Undr’nin (2024) ilk gösterimi Rotterdam Uuslararası Film Festivali IFFR’de yapılmış. A Fidai Film (2024) adlı filmi Visions du Réel’de büyük jüri ödülünü kazanmış. Yafa’da çekilecek yeni bir kurgu film üzerinde çalışan Aljafari, sinema sektörüne yeni bir soluk kazandırmak amacıyla TRT’nin düzenlediği senaryo geliştirme ve ortak yapım platformu “TRT 12 Punto” kapsamında geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye geldi. Aljafari’nin İsrail öncesi Filistin topraklarındaki sosyal hayatı gözler önüne seren görüntülerle meydana gelen “A Fidai Film” adlı eseri, TRT’nin düzenlediği 12 Punto çerçevesinde Türkiye’deki seyircisiyle buluştu. Aljafari ile bir araya gelip sinemayla yolunun nasıl kesiştiğini ve İsrail’in Filistin kültürel mirasına yönelik tahribatını konuştuk.

18 yaşına kadar Filistin’de yaşamışsınız ve Filistinli film yapımcıları tarafından yapılan filmlerin arasında büyümüşsünüz. Doğrusu merak ediyorum tam olarak sinemayla yolunuz nasıl kesişti?

Tecrübelerimizin film yapmak ve sanat yapmak için çok önemli olduğuna inanıyorum. Film yapmak için bir tecrübeniz olması lazım. Bu tecrübe maalesef daha çok film yapmaya yönelten bir tecrübe. Bir şeyden muzdarip olduğunuzda, kendinizi ifade etme ihtiyacı doğar. Bu, başka bir ülkedeki herhangi bir film yönetmeni için kişisel bir acı olabilir, ancak Filistin’de yaşıyorsanız, bu toplu bir acıdır. Ben de kendimi sinema yoluyla ifade edebileceğimi düşündüm. Aynı zamanda Filistin’de birçok Filistinli film yapımcısı ve yönetmeni var. Onların filmleri de bana yol gösterdi ve ışık tuttu.

Filistinlilerin sadece toprakları elinden alınmıyor

İsrail Filistin resimlerini, filmlerini, belgelerini çalıp, saklıyor ve bu arşivleri yalnızca İsraillilere açıyor. Siz de İsrailli araştırmacılardan bir şekilde bu arşivlere ulaşıyorsunuz ve o görüntüleri kullanarak filmler ortaya çıkarıyorsunuz. Filistinliler için bir arşiv savaşı diyebilir miyiz?

Bu çok güzel bir soru. Çünkü Filistinlilerin ülkeleri elinden alındığı gibi birçok şeyleri de elinden alındı. Bu elinden alınma sadece toprak, mal varlığı olabiliyor ama aynı zamanda tarihi görüntüleri de alıyorlar ve bu sistematik olarak yapılan bir şey. İsrailliler 1948’den beri sistematik olarak ele geçirdikleri tüm şehirlerde Filistinlilere ait fotoğraf, film stüdyolarını alıp oradaki arşivlere el koyuyor. İsrail bu arşivleri alıp saklıyor, gizliyor ve bazen İsrailli bireylere açıyor bunu. Bu İsrailli bireyleri ikinci yağmacılar olarak görüyorum. Neden? Çünkü bu arşivler herkese açılsaydı belki de orada bir rekabet ortamı olabilirdi. Ama sadece İsrail’e açıldığı için haksız bir rekabet oldu ve bu insanlar bunlardan kariyer yaptılar. Mesela kitap yazdılar, bazısı film yaptı.

Siyonistler Filistin’in boş bir ülke olduğunu düşünüyor

İsrail’in kullandığı bu arşivlerin Filistin için önemi nedir?

1948’de Jaffa, 1967’de Kudüs ele geçirildiğinde bu fotoğraflar alındı. Özel bir enstanteneden bahsetmek yerine bu fotoğraflar da hayat vardı. Zaten İsrail’in buradan silmeye çalıştığı da bir Filistinlinin hayatı. Yani sadece fiziksel olarak öldürmekle kalmıyor. Hatırasını öldürdüğünüz zamanda bir insanı öldürmüş olursunuz. Burada bu hayatı resmeden yani 1920-1930’lu yıllardan son yüz yılda burada Filistinlilerin bir hayat sürdüğünü, bir hayata dair sosyal enstaneydi. Bu bir düğün, bir sünnet veya başka bir andı. Sosyal hayattan çeşitli kareleri, çeşitli resimleri ve filmleri vardı. Bir Filistinlinin hayatını sürdüğüne dair bir belgeydi bunlar ve İsrail bunu kaldırdı ortadan. Çünkü siyonist hareket Filistin’in boş bir ülke olduğu, Filistin’de bir insan grubunun yaşamadığına dair bir iddiaya sahipler. Bunu da bir gerçeklik olarak sunmak için arşivleri aldılar ve bazılarını yok ettiler. Mesela 7 Ekim sonrası saldırılarda ilk bombalanan yerlerden birisi Gazze arşivleriydi. Tapu Kadastro’nun da kayıtlarını bombaladılar. Bu bir kaza bombalaması değil, sistematik olarak yapılan bir şeydi.

Peki Filistin’e ait olan bu arşivi sadece İsraillilere açtıklarını söylediniz. Siz İsraillilerden arşivleri nasıl aldınız?

Tabii benim bunlara ulaşmam kolay olmadı. İsraillilerden arşivi almak çok stresli bir süreçti.Arşiv iki kısımdan oluşuyor. 1982 yılında Filistin Araştırma Merkezi’nden çalınan arşivler ve Kovid dönemi insanlar eve hapsolsun diye televizyonda yayınladıkları bazı arşivler. 1982 yılında Filistin Araştırma Merkezi’nden çalınan arşivlere benim herhangi bir girişim, yetkim olmadı maalesef. Buna giriş yetkisi olan İsrailli profesyonellere ulaştım. Onlardan aldım arşivi. Kullandığım ikinci bir arşivde Kovid zamanıydı. Herkes evde kapalıyken İsrail hükümeti Filistinliler evden çıkmasın diye belli eski filmleri yayınlamıştı. Bazı arşiv olan diğer filmlerde vardı. Buradan aldığım görüntülerde çok işe yaradı.

İsraillilerden arşivi almak çok stresli bir süreçti

Aslında yasa dışı bir şey yapıyorlardı. Çünkü kendilerine ait olmayan Filistinlilere ait olan görüntüleri alıp kendi evlerinde tutup bunlar üzerine kitap yazıp, kariyer yapıp haksız kazanç sağlıyorlardı. Bazen tehdit etmem gerekti. Mesela bir tanesini şikayet etmekle tehdit ettim. Başıma herhangi bir bela gelmedi ama hiç güzel bir tecrübe değildi bu insanlarla iletişim kurmak zorunda kalmak. Çünkü onlar haksız olmasına rağmen bütün güç onlardaydı.

Bu filmler benim için otobiyografi

Filmlerinizde bu arşivlerden, kaynaklardan yararlanıyorsunuz. Filistin’in hikâyesini bu çalınan arşivlerle anlatmak çok kıymetli...

Benim için otobiyografi aslında bu filmler. Çünkü benim kullandığım arşiv görüntülerinin çoğu iki şehirden. Jaffa ve Ramla. Bu iki şehir benim büyüdüğüm şehirler aynı zamanda. Dolayısıyla, kendime ait birçok şeyi de hissediyorum bu görüntülerde. Ben kendimle son derece özdeşleştiriyorum. Genel anlamda düşünürsek de tabii ki sinema kendini ifade etmek için çok önemli bir araç. Sonuçta birçok kişiye ulaşıyor ve birçok kişiye de farkındalık yaratıyor.

İsrail, daha önce olduğu gibi 7 Ekim’den beri yaşanan katliamlarda da Filistin’in geleceğini, kültürel mirasını yok etti. Ne olacak?

7 Ekim’de sadece insanlar ölmedi. Kültürel bir miras da öldü. Mesela Filistin’in kültür yaşamına ait eskiden kalma camiler de yok edildi. Bazıları Osmanlı döneminden kalmıştı. Buradaki hayatın yok edilmesi sadece insanların değil, aynı zamanda onların kültürel geçmişinin de yok edilmesi, Filistin’i boş bir araziye çevirmekti amaçları. Yani neden insan bir camiyi yok eder ya da eski bir arşivi yok eder. Hamas diye terörist olarak adlandırdıkları bir şey yoksa bu caminin bununla ne alakası var ya da bir arşivi yok etmek. Hamas ile nasıl bir mücadele teknik açıklaması nedir? Aynı şey hastaneler ve okullar için de geçerli. Buradaki fikir, oradaki insanları orayı insanlara yaşanılamaz, orada kalınamaz hale getirmek. Tabii orada yaptıkları felaket bir şey insanlar için. Bu saldırılar bugün dursa da buradaki zorlu hayat devam edecek. Çünkü orayı yaşanılamaz hale getirdiler.

Batı Gazze’de insanların öldürülmesine hep sebep buluyor

7 Ekim’den beri yaşanan soykırım ile ilgili neler söylemek istersiniz? Özellikle dünya liderlerinin sessiz kalması ile ilgili...

Tamam 7 Ekimden beri sessizler ama 5 ekim ya da 3 Ekim ya da 8 Mart’ta sessizlerdi. O zamanlar da baskı vardı ve sessizlerdi. Batı hükümetleri aslında tüm suçlara ortak. Onlarca çocuğun öldürülmesinden sonra, onlarca saldırıdan sonra bu duruşlarını değiştirmemeleri çok ilginç ama kamuoyunda batı da olsa bir değişiklik var. Kamu vicdanı var sadece. Gazze’de insanların öldürülmesine hep bir sebep buluyorlar. Başta Amerika olmak üzere Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen silahlar olmasa İsrail bu suçları bu kadar rahat işleyemez. Bu insanlar her şeylerini kaybettiler. Evlerini kaybettiler, çadırda yaşamaya başladılar. Çadırları da bombaladılar. En basitinden çocuklar 7 Ekim’den beri bir okul yılı kaybettiler. Şu an tek dertleri bir yiyeceğe ulaşmak. Filistin’de yaşayan akrabalarım canlarını tek kurtardılar. Oradakilerle telefon, internet olmadığı için iletişimimiz pek iyi değil. Bir kötü tarafı da bu. Bir şey de bilmiyorsunuz. Belki şu an röportaj esnasında hayattalar dedim ama bir bilinmezlik de var.

Geleceğin yönetmenleri küçük imkânlarla harekete geçsin

TRT’nin düzenlediği senaryo geliştirme ve ortak yapım platformu “TRT 12 Punto” kapsamında Türkiye’ye geldiniz ve “A Fidai Film” adlı eseriniz Türkiye’de seyirciyle buluştu. Hem TRT 12 Punto ile ilgili hem de geleceğin yönetmen adayları için neler söylemek istersiniz?

TRT 12 Punto sektörde iyi bilinen bir organizasyon. Yerel sinemayı geliştirmek için de çok önemli bir hamle. Aynı zamanda yerel sinemayı dünya sinemasıyla birleştirmek için de çok önemli bir organizasyon. Geleceğin film yönetmenleri için de en önemli avantaj artık eskisi kadar çok büyük bütçeye ve paraya ihtiyaçlarının olmaması. Yani bir şeyleri beklemeden hemen harekete geçip küçük imkânlar dahilinde bile bir şeyler yapmaya başlayabilirler.

#Filistin
#Gazze
#Aktüel
#Hayat
#Avrupa