Sadece Türkiye'nin değil, modern dünyanın siyaset tarihinde de 15 Temmuz artık önemli bir dönüm noktası. Demokratik hayatı darbelerle sürekli kesintiye uğrayan ve her bir darbeyle dış müdahalelere açık hale gelen Türkiye, 15 Temmuz'da yeni bir darbe girişimine, bir kalkışmaya topyekün karşı durmasını bildi. Gerçekleşme biçimi, arka planı ve sonuçları itibariyle daha uzun süre tartışılacak 15 Temmuz kalkışmasını, Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ile konuştum. Bakan Işık ile sadece darbe kalkışmasını değil, milletin direncini, darbe koşullarını ortadan kaldırmaya dönük reformları, FETÖ'nün mahiyetini de ele aldık.
Türkiye'nin demokratik olgunluğa ulaştığı noktasında hiç bir tereddüt yok. Bunun en önemli göstergesi de 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla meydanlara çıkan, sokağa çıkan, yollara dökülen halkımızın tavrı oldu. 15 Temmuz bu açıdan bakınca bizim için bir milat. Eğer bu demokratik olgunluğa sahip olmasaydık kimse canını hiçe sayarak tankın önünde durmazdı. Yukarıdan bomba atılırken sokakta demokrasiye sahip çıkmazdı. Ancak demokratik olgunluğa ulaşmış olmak darbe teşebbüsünün olmayacağı anlamına gelmiyor. Darbe üreten zemini, mekanizmaları ortadan kaldırmadığınız sürece darbe riskini her zaman beraberinizde taşımak zorunda kalırsınız.
Şu ana kadar açıklanan reformlar var. Bu adımlar yeterli mi darbe riskini bitirmek için?
Açıklanan yenilikler bu altyapının hazırlanması için son derece önemli. Devrim niteliğinde adımlar bunlar. Burada en önemli nokta, gücün dengelenmesidir ve tüm dünyada da sistem bu şekilde işlemekte; güç hiç bir zaman tek kişi ya da kurumda toplanmamıştır. ayrıca bu reformlar askerin esas işine odaklanmasını sağlayacak.
Harekat, harbe hazırlık düzeyini en üst seviyeye çıkarmak gibi askerliğin asli unsurları var. Bizim askerimiz, hastahanecilik de yapıyor, fabrikacılık da yapıyor, tersanecilik de yapıyor. Batılı demokrasilerde Milli Savunma Bakanlığının yaptığı tüm görevleri bizde Genelkurmay yapıyor. Bu durum da Genelkurmayı kendi asli işlerine gereken zamanı ayıramaması sonucunu doğuruyor. Bu eleştirim asla şahıslara yönelik değil benim eleştirim bu sisteme yönelik. İnsanları biraz da bazı noktalara zorlayan sistem oluyor.
Bu reformlarla hem orduda darbe yapma heveslisi insanların bu hevesi kırılıyor hem de ordunun gücü artırılıyor. Düşünün, asli işini çok iyi yapan bir orduya bizim milletimiz sahip çıkar mı? Çıkar. Asli işini yapan daha başarılı olur, daha başarılı olan daha saygın olur. Daha saygın olan da her zaman milletin başının üzerinde olur. Türk ordusu bu sürecin sonunda daha da güçlenecek. İtibarı ve saygınlığı çok daha yukarılara çıkacak. Hareket kabiliyeti, savunma gücü çok daha artacak. Bundan da Türkiye kazançlı çıkacak.
Şu anda yaptığımız reformların ikincil düzenlemeleri de gelecek. Mesela “Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlıkları Milli Savunma Bakanına bağlıdır ama Genelkurmayın emir komuta birliği de devam eder” şeklinde bir düzenlememiz oldu. Kuvvet Komutanlarının hangi işlerde Milli Savunma Bakanına karşı sorumlu olacağı, hangi işlerde de Genelkurmay Başkanına emir komuta zinciriyle bağlı kalacağı konusunu ikincil bir mevzuatta detaylı olarak düzenleyeceğiz. Hem emir komuta birliğini koruyacağız, hem de askerin kendi asli işleri dışındaki işlerinde Kuvvet Komutanlıkları Milli Savunma Bakanına bağlı olacak. Bu doğrultuda yeni bir takım düzenlemeler olacak.
Bu örgütün sızma girişimlerinin yeni olmadığı açık. 15 Temmuz gecesi darbe girişimine katılan ve bundan dolayı tutuklanan Korgeneraller var. Baktığımız zaman bu kişilerin yakın yıllarda orduya girmiş olması söz konusu değil. Korgeneral seviyesine gelen bir FETÖ mensubunun en azından 1980'lerde orduya girmesi gerekir ki 15 Temmuz kalkışmasında bu unvanda olsun. Dolayısıyla bu örgütün orduya sızması son yıllara değil çok öncelere uzanıyor. Ayrıca bu yapılanmanın askeriyede tavan yaptığı dönem 28 Şubat dönemidir. FETÖ'cü yapının TSK'da en yoğun sızdığı dönem 28 Şubat oldu.
Ordu içerisindeki son tasfiyede bize en çok yardımcı olan bunların yaptığı çok vahim bir yanlış oldu. Bunlar darbeye teşebbüs ettikleri anda, bütün TSK komuta kademesine kendi adamlarını getirdiler ve bunu yayınladılar. Yani darbe listesini kendileri yayımladılar.
AYİM dediğimiz Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin ve Askeri Yargıtay'ın bir anayasa değişikliğiyle tamamen kaldırılması ve bu işlevlerin Yargıtay'da ve Danıştay'da kurulacak dairelerle yönetilmesi muhalefet partilerinin de benimsediği bir durum. AK Parti de bunu destekliyor. Bu değişikliğin en kısa zamanda gerçekleşmesini ümit ediyoruz. Ayrıca askerin kendi içerisindeki disiplin işlemleri ve idari işlemlerle ilgili yargı da tamamen her yönüyle Milli Savunma Bakanlığı uhdesinde olacak. Dediğim gibi artık asker kendi işinin dışındaki işlerle uğraşmayacak.
Keşke yeni bir anayasa çıksa. Türkiye, her darbeden sonra yapılan anayasalar ilge maalesef demokratik anlayışlardan uzaklaşmış. Şimdi hangi değişikliği yaparsak yapalım, bu anayasanın ruhu darbedir. Darbe bu anayasanın ruhuna işlemiş. Onun için sıfırdan, sivil bir anayasa ekmek gibi, su gibi, hava gibi ihtiyaç. İnşallah partiler bu konuda uzlaşma sağlar ve yeni bir anayasayı yapar, halkın onayına sunarlar.
Genelkurmay binasının taşınmasını Sayın Başbakanımızla istişare edeceğiz. Kışlalar kesin taşınacak. Akıncı Üssü kapatılıyor. Zırhlı birlikler tamamen Ankara ve İstanbul'un dışına çıkacak. Necdet Özel döneminde bu taşıma işlemi için Polatlı bölgesinde bir yer belirlemişler ve kamulaştırma işlemleri de yapılmış. Ancak şimdiye kadar bu gerçekleşmemiş. Genelkurmay'da daha önce yapılan ama hayata geçirilmeyen çalışmaları hayata geçireceğiz. Havacılık ise Isparta'ya gidiyor, orada da inşaat bitti. Kazan halkının gösterdiği o kahramanlık dolayısıyla, İnşallah Kazan halkına hediye sayılacak bir takım çalışmaları da ayrıca yapacağız.
Bu darbeci teröristlere karşı en büyük öfke hepimizden daha çok TSK'nın o üniformasının haysiyetini koruyan şerefli askerlerinde bulunuyor. Çünkü bu asker elbisesi giymiş teröristler TSK'nın imajına çok büyük bir darbe vurdular, en başta TSK'ya ihanet ettiler. Bu sebeple TSK içerisinde bunlara karşı duyulan öfke bizden daha fazla. Biz onun için bu ayrımı net yapıyoruz. Ve halkımıza da çağrımız bu yöndedir; TSK'nin kurumsal yapısıyla bu darbecileri kesinlikle birbirinden ayırın. Bunlar asker elbisesi giymiş hainler, teröristler. Bu kişiler TSK'nın içine yuvalanmışlar ve elbette kurumsal zaaf oluşmuş ki bu noktaya gelmişler. Ama bu olay TSK'yı kesinlikle temsil etmez, bunlar TSK ile asla ve asla özdeşleştirilemezler. Onun için bu ayrımı her zaman yapıyoruz. Şu anda TSK'mızın morale ihtiyacı var. Bu morali en yüksekte tutmak için gayret gösteriyoruz. Ama aynı zamanda da bir daha hiç kimsenin darbeye teşebbüs etmemesi için de adımlarımızı atıyoruz.
Sayı her geçen gün düşüyor. Bazıları teslim oluyor, bazıları da yakalanıyor. En son 288'di.
Türkiye'ye dağılmış durumdalar.
İçinde aşağı yukarı 150-160 generalin olduğu bir darbe girişimi var ve bu darbe girişimi daha önceden bilinemiyorsa bu bir istihbarat zaafıdır. Burada hiç bir tereddüt yok. Ancak burada kişisel sorun aramak doğru yaklaşım değil. MİT'in, Genelkurmayın bu durumu görememesi, Jandarma istihbaratın bile konudan haberdar olmaması sistemin problemini gösteren bir olay. Olayı kişiler üzerinden değerlendirmek olayı hafife almak olur, bu bir sistem sorunudur. Bunların bir sistemik zaaf olduğunu görüp bu sistemin rehabilitasyona, belki de sistemin güncellenmesi ihtiyaç var.