Gündüzleri oruç, geceleri teravih ve ibadetle geçirmeye hazırlandığımız Ramazan ayında pek çok ünlü isme kendi hazırlıklarını sorduk. Şair Nurullah Genç, On Bir Ayın Sultanı Ramazan’da geçen bir yılın muhasebesini yaptığını söylerken, Ayşe Sevim ise şimdiden heyecanlı bir şekilde güzel sohbetlerde bulunmak için belli iftar programları hazırladığını ifade ediyor. Karikatürist Hasan Kaçan ise Ramazan-ı Şerif’e hazır olmak için diğer Müslüman kardeşlerimizin de ihtiyaçlarını karşılamamız gerektiğini dile getiriyor.
Ramazan Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen, Kur’an’da değeri ve önemi bize bildirilen bir ay. Manevi yolculuğumuzda bize eşlik eden Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmesiyle anlam kazanan bir ay. Peygamber Efendimiz de (sav) Ramazan ayını tanımlarken “Mübarek bir ayın gölgesi üzerimize düştü” demiş. Efendimiz (sav) gündüzünde oruç tutmamızın farz kılındığını, gecelerinde teravih namazı kılmamız gerektiğini, bu ayın af ve mağfiret ayı olduğunu infak, cömertlik ayı olduğunu müminler olarak bir yarış içerisine girmemiz gereken bir ay olduğunu bize bildiriyor. Kulun, cenneti kazanması için adeta bir fırsat mevsimi olduğunu bildiriyor Peygamber Efendimiz (sav). Manevi havasıyla gönüllere ferahlık veren, tutulan oruçlarla nimetlerin değerini anladığımız, yardımlaşmanın ve kardeşliğin önemini daha fazla hissettiğimiz ve her yıl dört gözle beklediğimiz Ramazan ayı kapımızı çaldı. On bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif bu gece evlerimize misafir oluyor. Yeni Şafak Pazar olarak biz de; Yazar ve şair Ayşe Sevim, Nurullah Genç, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Genel Direktörü Mahmut Erol Kılıç, Ressam Cemal Toy, Karikatürist Hasan Kaçan, Müzisyen Göksel Baktagir ve Belgesel yapımcısı, yönetmen Ömer Faruk Aksoy ile konuştuk. Bu mübarek aya manevi olarak nasıl hazırlanmamız gerektiğini, ramazan geleneklerini sorduk.
Dünyadaki acı olaylar Ramazan’a hazırlanırken ket vuruyor
Karikatürist Hasan Kaçan, üç aylar içerisindeki bütün inceliklerin ve bu ay içerisindeki yaşanılan bütün ibadetlerin bizi bir şekilde Ramazan-ı Şerif’e hazırladığını söylüyor. Kaçan, “Tabii bu fiziken hazırlanmak değil, ruhen bir hazırlanma” diyor. Ramazan ayına hazırlanırken buna uymaya gayret ettiğini dile getiren Kaçan, ne yazık ki son zamanlarda yaşanan olayların iç dünyasını ramazana hazırlanmasına mani olduğunu söylüyor. Kaçan, “Özelikle Filistin’de, Doğu Türkistan’da Müslümanların yaşamış olduğu zulümler ve onlara bu korkunçluğu yaşatan zalimler ister istemez gönlümü Ramazan-ı Şerif’e hazırlarken ket vuruyor. Hakkıyla gönül dünyamı ve iç dünyamı hazırlamak da zorlanıyorum” diyor.
İhtiyaç sahiplerini araştırmak bir gelenektir
Kaçan, ramazana hazırlanırken herkesin kendisiyle muhasebe yapması gerektiğinin altını çiziyor ve daha sonra yakınlarımızı, komşularımızı düşünüp Ramazan-ı Şerif’e girerken ihtiyaçlarını araştırmamız gerektiğini vurguluyor. Kaçan, “Komşularımızın ve akrabalarımızın ihtiyaçlarının olup olmadığını araştırmak da bir gelenektir. Ramazan-ı Şerif’e hazır olmak için diğer Müslüman kardeşlerimizi de yardımcı olmalıyız” ifadelerini kullanıyor. Kaçan bu gelenekleri, çocuklarına gelecek nesle aktarırken de “Bu güzel ibadet aynın sadece açlık olmadığını bize lütfedilmiş ve çok büyük bir mükafatı olan bir ay olduğunu anlayıp anlatmalıyız” diyor ve öğüt biçiminden ziyade eylem halinde gerçekleştirerek örnek olunmasını söylüyor.
Müşfik olmak ve cömertlik ailemiz tarafından aşılandı
“Yüce Allah’ın biz insanlara sunduğu mucize nimetler arasında bir seher vakti var ki, o vakit aralığında insan daha büyük bir maneviyat duygusu yaşıyor ve hayatında mucizelere tanıklık edebiliyor” diyen müzisyen Göksel Baktagir, “Ramazan’a manevi olarak hazırlanırken on bir ayın sultanı, Ramazan ayında seher vaktinin de nimetlerinden nasiplenmek üzere bir özel duaya dönüşecek güzellikleri insanların hayatlarına katmalarının çok anlamlı olacağını düşünüyorum” şeklinde tavsiyede bulunuyor. Baktagir, “Maneviyatı daha çok yüklü olan Ramazan ayında nefsimizin terbiyesinin, sabrın, merhametin, yardımseverliğin, cömertliğin, birlikte her türlü nimetin gönülden paylaşabilme olanaklarının idrak edileceği bizlere ailemiz tarafından aşılandı ve bizler de aynı duyarlılığı yarınlarımız, çocuklarımıza aktarma sorumluluğuyla hareket ediyoruz” şeklinde konuşuyor.
Medine’de hayır sahiplerince kurulan iftar sofraları
Konuştuğumuz isimler Türkiye’de yaşadıkları Ramazan hazırlıklarını ve ritüellerini anlatırken belgesel yapımcısı, yönetmen Ömer Faruk Aksoy da bizimle Mekke ve Medine’deki ramazan anılarını paylaşıyor. Mekke ve Medine’deki iftar sofralarında bulunmanın tadını başka yerde almanın imkânsız olduğunu söyleyen Aksoy, Peygamberimizin (sav) kutlu şehri Medine’de, Mescid-i Nebevi’de hayır sahiplerince kurulan iftar sofralarını “Uzun uzun serilmiş yer sofraları üzerinde en nadide hurmalardan tutunuz, börek, çörek, Arap kahvesi, çay, ayran ve hatta çeşitli meyvelere varıncaya kadar nimetler mevcuttur” diyerek betimliyor. Ezanın duyulmasıyla oluşan atmosferi ise şu sözlerle anlatıyor: “Kalplerin derinliklerine inen o muhteşem Medine ezanı okunur okunmaz her tarafı derin bir sükunet sarıverir... Sanki etrafınızda bir milyon kişi yokmuşçasına, sadece tebessüm eden yüzler ve sessizce elleri ve ağızları işleyen insanlarla çevrili olduğunuzu görünce, gözlerinizdeki yaşlara sahip olamazsınız.” Mekke’de ise oruçlar tavaf sırasında ikram edilen hurmalarla açılıyor. Aksoy, “İkram edilen hurmaları ve zemzem bardaklarını alır Beytullah’ın yanı başında, yüz binlerce din kardeşinizle beraber orucunuzu açarsınız” diyor. İstanbul’un da son yıllarda Ramazan ayında dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanlara ev sahipliği yaptığını söyleyen Aksoy, “60 yıl önce; çocukluğum esnasında iftar sofralarında hep ailem ve yakın akrabalarımızla beraber olurduk. Sadece; bazen Mısırlı meşhur hafızlar gelirler ve Kur’an-ı Kerim okurlardı büyük camilerde” diyor ve ekliyor: “Bugün ise manzara oldukça değişik. Dünyanın dört bir tarafından İstanbul’a gelip yerleşerek Ramazan’ı bu güzel şehirde, şehirlerin kraliçesinde yaşamak şerefine nail olmak isteyenlerin adedi oldukça fazla.” Misafirler arasında tanınmış Amerikalı yazarlar da olduğunu söyleyen Aksoy, isimleri sıralıyor: “Shems Friedlander ve Michael Sugich gibi kitapları Ketebe’den ve Timaş’tan yayınlanmış yazarlar misafirimiz oluyor. İlaveten Avrupalı diğer Müslümanlar da mevcut. Onlardan birisi de Alman asıllı eşim Hacı Kitty Amina.” Ayrıca 2021 ve 2022 yıllarında, teravih namazlarını Shems Friedlander ve Meral Hanım’ın evlerinde; Michael (Haroon) Sugich ve Kitty Amina ile beraber eda ettiklerini anlatan Aksoy, geçen yıl vefat eden Şems Baba’dan sonra, bu yıl teravih namazlarını onsuz kılacak olmanın üzüntüsünü de bizimle paylaşıyor.
Ramazanın ruhunu içselleştirmeliyiz
İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Genel Direktörü Mahmut Erol Kılıç, her şeyden evvel Ramazan ayında maneviyatın yoğunlaşılması gereken bir ay olduğunu belirterek, “Recep, Şaban ve Ramazan üçlüsünde; Receple başlanan Şabanla devam eden ve Ramazan da zirveye çıkan bir maneviyat yoğunlaşması isteniliyor bizden” diyor. Kılıç, modern hayatın getirdiği şartların ramazandaki maneviyatı değiştirdiğini dile getiren Kılıç, “Maalesef Ramazandaki maneviyat yoğunluğunu profan hayat söküp aldı bizden. Çok fazla sosyalleştirdik Ramazanı da. Oysaki daha da bireyselleşmenin ve insanın yari ile baş başa kalacağı bir halvet ayağı adeta. Peygamber Efendimizin (sav) hayatında da onu görüyoruz. Özellikle Ramazanın son on gününde itikaf denen bir inzivaya çekildiğini görmekteyiz” ifadelerini kullanıyor.
Ramazan ayının sadece mideye oruç tutturmak olmadığını vurgulayan Kılıç, “Bu ayda dilimize, gözümüze ve birtakım başka işlerimizde de oruçlu olmamız gerekiyor. Kötülüklerden, yanlışlıklardan eli, ayağı çekmeliyiz. Kırgınlıklar, küslükler varsa insanlarla barışmalıyız. Affedici olmak, bağışlamak ilahi özellikler. Allah Gafur-ur Rahim diyoruz ama o sıfatı biz kendi üzerimize almadığımız sürece olmuyor. Allahın isimlerini bizim de giymemiz gerekiyor. Bizim de affedici olmamız, daha birleştirici olmamız gerekiyor. Ramazanın bize bereket getirmesi gerekiyor. Bunlar tabii ki kavramda kalmayıp içselleştirilmesi gerekir ki, o ruhu yaşayabilelim” diyor. Kılıç, ramazana hazırlanırken bireysel olarak şimdilerde bunları birebir de olsa yerine getirebilen birisi olmadığını belirterek, gençlik yıllarında daha çok yapabildiğini söylüyor. Sebebini ise şöyle açıklıyor: “Modern hayatın getirdiği hızlı tempo ve koşuşturma temposu ibadetlerimizi de kaçarken koşarken yapar hale getirdi. Bu manada biraz buruk bir Ramazan geçiririm her sene. Kılıç, ailesinden gördüğü ramazan geleneklerini de şu sözlerle paylaşıyor: “Büyükler başımızda olduğu zamanlar mütevazı iftar sofraları olurdu. Misafir gelecek diye hazırlanan yemeklerden dolayı zengin sofralar olurdu. Şölen şeklinde değildi tabii ki ama beraberinde insanların sosyal manada kaynaşmaları için güzel bir ortam oluşurdu. Çocukluğumdaki ramazan gecelerini güzel anılarla anarım. Yaz gecelerinde iftardan sonra teravih ve teravihten sonra bazı köşelerde çay sohbetlerinin yapılması bunlar güzel toplumsal dayanışma örnekleriydi.” Modernitenin maneviyatı yozlaştırdığını ifade eden Kılıç, bu katılaşmış dünyada ramazan ibadetinin de maalesef bir cendere içerisine alınmış bir vaziyette olduğunun altını çiziyor. Kılıç, “Bütün bu olumsuz gidişata rağmen ben yine de maddeciliğe, yozlaşmaya ramazanla karşı koyma ve ramazanla direnmeyi teklif ederim insanlara” diyor. Ramazanın Allahın isimlerinden biri olduğunu söyleyen Kılıç, “Allahın Samet isminin bir tecellisi olarak görülüyor. Bu ay da imsak ediyoruz, dışarıdan hiçbir şeyi içeri almıyoruz. Dışarıdan hiçbir yardım almadan yaşayabilen, var olabilen tek varlık Allah-u Tealadır” şeklinde açıklıyor.
Peygamber Efendimiz’in(sav) sünnetleri geleneğimdir
Şair ve yazar Ayşe Sevim, yaşadığımız sosyolojik olayların etkisiyle Ramazan ayına hazırlanırken düşünmemiz gerektiğini vurguluyor. Sevim, “Geçen ramazana girme geleneklerimizden bu Ramazan’a girme geleneklerimiz daha farklı olabilir. Çünkü sosyolojik olarak daha farklı şeylerle muhatap olduk. Mesela depremi yaşadık, Filistin’de soykırım yaşanıyor. Bunlardan ayrı bir hazırlık süreci düşünmemiz çok da mümkün değil” şeklinde açıklıyor. Sevim bu yüzden, dualarımıza neyi kattığımızı, yaşadığımız dünyada neleri gördüğümüzü ramazan hikayelerimize ekleyerek bir plan yapmamız gerektiğini söylüyor. Her sene aynı sözlerle, aynı kelimelerle, aynı düşüncelerle hareket etmemizin çevremizi okuyamadığımız anlamına geldiğini dile getiren Sevim, bu okumayı doğru yapmamız ve bu girişi de ona göre dizayn etmemiz gerektiğini ifade ediyor.
Aynı zamanda ramazana hazırlanırken heyecanlandığını dile getiren Sevim, “Kalbinizin atması, sevinmeniz, Ramazan ile ilgili en büyük şeyimizin sevinç olduğunu düşünüyorum” diyor. Sevim, sözlerine şu şekil devam ediyor: “Ramazan Kur-an ayıdır. Ramazan ayına girmeden önce mukabelelere başlıyorum, planlamamı yaparken defterimi ona göre kontrol ediyorum. Şimdiden güzel sohbetlerde bulunmak için belli iftar programları tasarlıyorum. Güzel kıraatler okunacağı için heyecanlıyım. Benim özel şahsi geleneklerim yok ama sünnet olan şeyleri yapmaya gayret ediyorum, edeceğiz.”
Sevim, ailesinden gördüğü iftara misafir davet etmeyi, zekat ve fitre vermeyi, mahalledeki yetimlere harçlık dağıtmayı, teravihe gitmek gibi pek çok davranışı geleceğe aktarmaya çalıştığını söylüyor. Sevim sözlerine şöyle devam ediyor: “İftardan sonra teravihe gitmek ağır gelir çocuklara. Onları gayretlendirmeye çalışıyorum. Kendim yapınca onlara da geçiyor aslında. Ailecek aynı anda sofraya oturma imkanına en fazla Ramazan’da ulaşıyoruz. iftarla birlikte o kadar tatlı bir an geliyor ki hep birlikte kaşıklarımızı aynı anda çorbalara daldırarak başlıyoruz. Hepimiz aynı anda eşitleniyoruz ve bu bana aslında ruhlar aleminde hepimizin aynı yaşta olduğun hatırlatıyor.”
Bir yıllık ömrümüzün muhasebesini yapmalıyız
Nurullah Genç, on bir ayın sultanı Ramazan’da geçen bir yılın muhasebesini yapmamız gerektiğini söylüyor. Genç, “O sultana ve sahibine nasıl hizmet ettiğiniz son derece önemli hale gelir. Biz bir yıllık ömrümüzün hesabını yapacaksak en azından on bir ayın sultanında ne yaptığımız çok önemlidir. Ona hangi gözle baktığımız, ibadetlerimizi nasıl gerçekleştirdiğimiz, ramazanın bizde oluşturması gereken davranış değişikliklerini yaşayıp yaşamadığımız, ramazan bittikten sonra onları devam ettirip ettiremediğimiz önemli. Ramazan bir iktisat ayıdır” diyor ve ekliyor: “Ramazan’da kelimeden, yediğimizden iktisat ederiz, tasarruf ederiz. Az konuşmamız, az yememiz lazım. Ramazan aynı zamanda barışma, muhabbet ayıdır. Bütün bunlar bizim ramazana nasıl hazırlanmamız gerektiği ipucunu da veriyor.” Genç, ramazana nasıl hazırlandığını da şu sözlerle anlatıyor: “Ramazan yaklaştıkça geçen ramazanlarda hangi eksiklerim, yanlışlarım olduysa bu sene tekrar etmemek için hazırlanıyorum. Başlangıcı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluşun müjdesine inandığımız bin aydan daha hayırlı bir ay. Dolayısıyla ramazan gelmeden üç ayların başlangıcında bu ayı nasıl değerlendirmem gerektiğine hazırlanıyorum aslında. Ramazan’a başlarken de şükür ederek başlıyorum.” Genç, ailesinden gördüğü gelenekleri de şöyle paylaşıyor: “Erzurum’da yaşarken ramazan gelmeden bir hafta önce de ailem hazırlıklara başlardı. Bir ay içerisinde hem komşulardan hem akrabalardan kimleri iftar yemeğine çağırabiliriz. Babam bunun listesini yapardı. İftar da beraber olacağımız, yemek yiyeceğimiz, bir oruç açacağımız insanların isimleri ramazan gelmeden önce konuşulurdu. Bir atlama olmasın unutulma olmasın diye. İkincisi mutlaka kılınacak namazlar, okunacak hatimler konuşulurdu. Hele Erzurumdaysanız binbir hatimler vardı. Öyle bir geleneğimiz vardı. Babamdan ayrıca ramazandan elde edilecek sevapları ve nasihatleri dinlerdik. Daha sonra ise maddi hazırlık başlardı. Ramazan bereket ayıdır. Evimizde ne yoksa onları gücü yettiği kadar babam temin ederdi ki çocukları soframızda bir şey yok demesin diye. Bunların hepsi gelecek için kalıcı olması gereken ve gelecek nesle bırakılması gereken adetlerdir. Her anne baba çocuklarına ramazanın ne anlam ifade ettiğini, ne yaşandığını anlatmalı. Benim ailemden gördüğüm bir adet buydu. Bunu gelecek nesillere bırakalım.”
Fakirlerle aynı sofrada bulunulmalı
Toplum ve dünya Müslümanları olarak zor günlerden geçtiğimizi söyleyen ressam Cemal Toy, geçen sene deprem afetinin yaralarını sarmak için ramazan ayında depremle alakalı yardım sergileriyle uğraştıklarını anlatıyor. Toy, “Bu yıl ise Gazze’deki hüzün ve acıların gölgesinde ramazan ayına giriyoruz” diyor. Toy, “Acıların unutturulmaması ve gündemden düşmemesi gerekiyor. Bizler de sanatçılar olarak bu ramazanda sergi ve yardım organizasyonlarını sürdürmeyi planlıyoruz” ifadelerini kullanıyor. Toy, ramazanın maneviyatından faydalanmak için rahmet ve güzelliklerle dolu bu ayda kardeşliğimizi diri tutmamız gerektiğini söylüyor. Toy, “Atölyemizde her yıl sanatçı arkadaşlarımız ve öğrencilerimizle çok güzel sade iftar sofraları hazırlıyoruz. Bu güzel ayda dostlarımız ve ailemiz ile iftar etmek sadece maddi bir beraberlik değil gönüllerin bir araya gelmesi çok anlamlı” şeklinde anlatıyor. “Bu ayda büyüklerimizden gördüğümüz ve sürdürmeye çalıştığımız pek çok güzellikler mevcut” diyen Toy, “Yardımlaşma, fakir ve muhtaçlarla aynı sofrada bulunabilmek çok değerli. Dostlarla ülfet edebilmek, ibadetlerde derinleşebilmek, belki de en önemlisi çocuklarımız için iftar sofraları hazırlamak çok kıymetli. Onlara güzel hediye ve diş kiralarıyla sürprizler yapmalı” sözleriyle neler yapılması gerektiğini açıklıyor.