Nöroloji Anabilim Dalı Doç. Dr. Gülsen Babacan Yıldız, nedeni halen tam olarak anlaşılamamış ve kesin bir tedavisi olmayan Parkinson hastalığında, kahvenin koruyucu etkiye sahip olabileceği konusunda çok sayıda çalışmalar olduğunu belirtti. Doç. Dr. Yıldız, Parkinson hastalığından korunmada yapılabilecek en önemli şeylerin kişilerin düzenli spor yapmaları, sağlıklı beslenmeleri ve stresten uzak durmaları olduğunu söyledi.
Bir sinir sistemi hastalığı olan Parkinson'un ilk belirtileri titreme, sertlik ve hareketlerin yavaşlamasıdır. Toplum arasında yalnızca titreme hastalığı olarak bilinse de Parkinson'un başka belirtileri de var.
Parkinson hastalığında en önemli yakınmanın hareketlerde yavaşlama olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldız, “Parkinson hastalığı toplumumuzda sadece el titreme hastalığı olarak biliniyor. Ama daha da fazlası var.İlk araba ya da bisiklet kullanmayı öğrendiğimizde frene ve gaza bastığımızın farkındayızdır. Her şey kontrolümüz halindedir. Belli bir zaman sonra bunlar otomatikleşir. Bunun için beyinde özel bir bölge var.Bu bölgeyi motor kabul edersek onunda benzine ihtiyaç var. İşte o benzin üretilen hücrelerin ölmesine bağlı dopamin salgılanamıyor ve o motor çok yavaş çalışmaya başlıyor. O yüzden hastanın göz kırpmasından yürümesine ellerini hareket ettirmesine kadar her türlü hareketi yavaşlıyor. Aslında her yaş grubunda görülen bir hastalık Parkinson, 15 yaşından itibaren görebiliriz ama genelde bize gelen hastalar 60 yaşın üstünde.Yaşla beraber hastalık belirgin olarak artıyor" dedi.
Parkinson hastalığının altında ne yattığı kesin olarak bilinmemekle beraber genetik ve çevresel nedenler başta olmak üzere pek çok faktörün hastalığın oluşumunda rol oynadığını belirten Doç. Dr. Yıldız, “Parkinson hastalığı Alzheimer'dan sonra en çok görülen nörodejeneratif hastalık. Bu hastalığı durdurma şansımız yok maalesef. Ama geç başlamasını ve yavaş ilerlemesini sağlayabiliriz. Hastalığın öncesinde düzenli spor yapan ve hastalık başladıktan sonra da spor yapmaya devam eden kişilerde hastalık çok daha yavaş ilerliyor. Son zamanlarda kahvenin Parkinson hastalığı oluşma riskini azalttığına dair de çok sayıda çalışma var ama bunların hepsi araştırma aşamasında. Bu noktada şunun da altını çizmek gerekir ki bu çalışmalar uzun süreli ve günde en az üç fincan kahve içmiş kişilerde yapılan çalışmalar. Gerçekten de ben de klinik pratiğimde her hastaya kahve alışkanlığı olup olmadığını soruyorum ve aslında kahvesiyle ünlü bir toplum olmamıza rağmen kahve alışkanlığımız da pek yok olmadığını görüyorum maalesef. Toplumda bilinenin aksine kahvenin içinde sadece kafein değil onun dışında da pek çok madde var. Bunların da Parkinson hastalığı riskini azaltmada rol almakta olabileceği düşünülüyor.
Kafa travmasının da Parkinson hastalığına neden olabildiğini vurgulayan Doç. Dr. Yıldız, “Parkinson'a neden olabilecek şeylerden bir diğeri de kafa travması.Aslında dünyaca ünlü boksör Muhammed Ali bu hastalığa yakalandıktan sonra kafa travması çok konuşulur oldu. Ancak sadece kafa travması değil ayrıca onun dışında çiftçilerin kullandığı bazı tarım ilaçları, kumaşların boyanmasında kullanılan bazı kimyasal maddeler, bazı temizlik ürünleri ileride bize hastalık olarak dönecek. Bu nedenle bebeklikten itibaren çok dikkat edilmesi gerekir. Mümkün olduğunca doğal beslenmek ve doğal maddelere maruz kalmak gerekir. Hastalığın olmazsa olmazı el titremesi değil hareketlerde yavaşlama ve katılıktır.Erken tanı çok önemli el titremesi yok diye doktora gitmeyelim demesinler geç gelince tedavi zorlaşıyor. Hastaların aktif olarak spor yapmalarının hastalığı geciktirdiğini ve çok iyi seyirli gittiğini gördüm bu beni çok etkiledi. Hastanın aile içindeki dayanışması önemli, hastanın hastalığını kabul etmesi ve ailenin de ona destek olması gerekir" dedi.
Bilimsel araştırmalarda Parkinson hastalığının son kapılarının açılmak üzere olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldız, “Araştırmalar sonucunda bu hastalığın aslında el titremesinden yaklaşık 10 yıl önce başladığını öğrendik. Nerede başladığını, nasıl ilerlediğini artık biliyoruz. Şu anda en önemli aşama tedavi aşaması tedavide de büyük mesafeler kaydedildi. Bu hastalık ilk tanımlandığı yıllarda hastalar 8-10 yıl yaşıyordu,ama bugün geldiğimiz noktada bir Parkinson hastası 20-25 yıl yaşayabiliyor. Hastalarımız asla umudunu kaybetmesin, spora, sağlıklı beslenmeye ve depresyona dikkat etsinler. Parkinson hastaları normal popülâsyona göre daha depresif hastalar. Hayata dört elle tutunsunlar. Hasta olduklarının farkındalar el titremesi toplumda onları çok rahatsız ediyor ve bu hastaların pek çoğunda depresyon görüyoruz. Ailedeki destek önemli, evi ileri evredeki hastalar için ona göre düzenlemek gerekir" şeklinde konuştu.