İstanbul Ticaret Üniversitesi ve araştırma şirketi Areda Survey’in iş birliğiyle hazırlanan Türkiye’de Değişen Aile Yapısı araştırması sonuçları açıklandı. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde gerçekleştirilen toplantıda, araştırmada yer alan “Evlilik ve nikâh durumu, çocuk sahipliği, yaşlı bakımı, aileyi bekleyen tehditler, aileyle ilgili değerler, kadının çalışmasına ilişkin tutumlar, ailenin ekonomik durumu, aileyle ilgili yasalar, aile içi şiddet ve boşanma, iletişim araçlarının aile üzerindeki etkisi ve salgın sürecinde aile” gibi konular masaya yatırıldı. Areda’nın “Türkiye’de Ailenin Değişen Yapısı” başlıklı araştırması, 3-13 Mayıs tarihleri arasında, 26 ilde toplam 2 bin 400 kişi üzerinde çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Araştırmada, Türkiye’nin aile yapısına, çocuk sahipliği konusuna, maddi konulardaki bakış açısına değinildi. Birbirinden ilginç sonuçlar içeren araştırmada, Türkiye’nin aile yapısının değiştiği gözlemlendi.
Araştırmada katılımcılar üzerinden “Tek bir çocukları olması durumunda bunun kız mı yoksa erkek mi olmasını istersiniz?” sorusuna, gelen cevaplara göre katılımcıların yüzde 56,3’ü tek çocukları olması durumunda bunun kız çocuğu olmasını tercih ederken, erkek çocuk tercih edenler tüm katılımcıların yüzde 43,7’sini oluşturdu.
Salgın sürecinde aile kavramı da araştırıldı. Katılımcılara sorulan “Salgın döneminde aile içi ilişkiler önceki dönemlere göre nasıl oldu?” sorusuna, katılımcıların yüzde 23’ü güçlendiğini, yüzde 32,8’inin anne-baba ile çocuklar arasındaki ilişkinin güçlendiğini belirtirken, yüzde 27,6’sı kardeşler arasındaki ilişki, yüzde 23,3’ü ise aile bireyleri ve yaşlılar arasındaki ilişkinin güçlendiğini ifade etti.
Araştırmaya göre, bayramlarda ve özel günlerde yapılan ziyaretlere bakıldığında katılımcıların büyük çoğunluğunun anne ve babaları başta olmak üzere ailenin yaşlı bireylerini ziyaret ettiği anlaşılıyor. Bu tür ziyaretleri sürekli veya bazen gerçekleştirenlerin oranının da yüzde 80’i aştığı görülüyor. Elde edilen sonuçlara göre, yine katılımcıların yüzde 59,5’i gününün en az 8 saatini ailesiyle birlikte geçiriyor. Aynı zamanda verilere göre katılımcıların yüzde 96,9’u, yaşlandıkları zaman anne veya babalarına bakmakla yükümlü olduğunu düşünüyor.
Aile bireylerinin birbiriyle dayanışması ve yardım isteği de araştırmada masaya yatırıldı ve ilginç sonuçlar çıktı. Araştırma bulgularına göre “Birinci derece aile bireylerinden birine ne zaman müracaat ediyorsunuz?” sorusuna araştırmaya katılanların yüzde 70,8’i başının sıkıştığında, yüzde 59,6’sı ise paraya ihtiyacı olduğunda şeklinde yanıtlıyor.
Salgın sürecinde evin kadını ile ereği arasındaki ilişkinin güçlendiğini belirtenler (%23) azaldığını belirtenlerden (%17,6) daha fazladır. Yine kardeşler, aile bireyleri ile yaşlılar ve anne baba ile çocuklar arasındaki ilişkinin güçlendiğini belirtenlerden daha fazladır. Söz konusu ilişkiler içinde en fazla güçlenen anne - babalar ile çocuklar arasındaki ilişkidir. Katılımcıların üçte ikisi salgın sürecinde anne - babalarla çocuklar arasındaki ilişkinin güçlendiğini belirtmektedir.
Psikolog Firdevs Şirin, pandemi süreciyle birlikte aile yaşantısı ve ebeveyn-çocuk iletişiminin bir dönüşüme uğradığını söylüyor. Şirin, “Ebeveynlerin, çocuklarına daha fazla vakit ayırmaları ve uyum problemlerine rağmen aile bağlarının güçlenmesi, bu dönüşümün olumlu yanlarından biri oldu” diyor. Peki, bu süreçte aile içi ilişkilerimizi nasıl yönetmeliyiz? Çocuklarımıza karşı nasıl bir tutum sergilemeliyiz? Psikolog Firdevs Şirin’e sorduk.
Şirin, başarı ile sonuçlanması beklenen etkinliklerin, çocukların kendilerine olan güvenlerini tehdit edebileceğinin altını çiziyor ve çocuğun kendi isteği doğrultusunda ve istediği oranda katılım sağlayacağı faaliyetlerin önceliğimiz olması gerektiğine vurgu yapıyor. “Bu bağlamda çocuğa gelişim sürecini destekleyecek seçenekler sunarak inisiyatif almasını destekleyebiliriz” diyen Şirin, gelişimin öncelikli adımının sınırların zorlanması olduğunu söylüyor. Şirin, çocuğu belirli oranda zorlayacak eğitim etkinliklerine yönlendirerek gelişiminin desteklenebileceğini de belirtiyor.
Sanat terapisinin, çocuğun motor becerilerinin gelişiminde ve problemlerin dışavurumda kullanılan önemli bir araç olduğunu ifade Şirin, “Yaratım sürecinde çocuk, kaygılarını ve korkularını özgürce ifade ederek rahatlama sağlar. Resim, müzik, tiyatro, heykel vb. aracılar kullanılabilir. Örneğin; serbest kil çalışması özellikle okul öncesi dönemdeki çocuklarla çalışabileceğiniz basit ve işlevsel bir etkinliktir” diyor ve önerilerde bulunuyor.
Resim Tamamlama Çalışmaları: Çocuktan bir resim yapmasını istemek yerine ortak bir konu belirleyip bu konu ile ilgili bütün aile üyelerinin resme dahil olduğu, resmin bir parçasını oluşturduğu ortaklaşa bir çalışma yapılabilir. Böylece ortaya çıkan ürün, çocuğun değil, ailenin ürünü olur.
Duygu Kartları: Aile içinde ifade edilen her duygu, yapıcı etkiye sahiptir. Ebeveynlerin duygular hakkında konuşması, beden dili ve duygular arasındaki bağlantıyı göstermesi, çocukların duygusal gelişimi için önemlidir. Duygu kartları
2 yaştan itibaren gelişim düzeyine bağlı olarak, oyunlaştırılarak kullanılabilir.
Doğa Aktiviteleri, Ortak Egzersizler: Birlikte yapılan doğa yürüyüşleri; fiziksel, duygusal ve mental olarak iyileştiricidir. Egzersizin, ağrı algısını azalttığı bilinen endorfin üretimini arttırdığı bilinmektedir. Kas ve kemik güçlenmesi gibi fiziki yararlarının yanı sıra anksiyete ve depresyon seviyenizi düzenler. Ailenizle planlayacağınız doğa yürüyüşleriyle hem psikolojik hem fiziksel olarak daha güçlü hissetmeniz mümkün.