Fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar’ın İstanbul’un farklı semtlerini içeren “Efsunlu Şehir” sergisi açıldı. Keribar 1952’den beri devam eden fotoğraf serüveninde 2 milyona yakın arşivi bulunduğunu belirterek, “Mimari yapıları çekmeyi seviyorum. Özellikle 16. yüzyıl dönemi eserlerini seviyorum. Osmanlı eserlerine aşığım” diyor.
Balıkçılar, sokak satıcıları, tarihi hanlar, camiler, Boğaziçi ve geçmişten bugüne uzanan sokaklarda bize hep gülümseyen ahşap evler: Dün ve bugün kolkola girmiş yarına selam veriyor. Beyazıt Meydanı’ndan Yeni Cami’ye, Beylerbeyi’nden Topkapı’ya, Üsküdar’dan Çamlıca’ya, Kandilli’den Emirgan’a doğru keyifli bir yolculuk yapmak için İzzet Keribar’ın Üsküdar Nevmekan Sahil’de açılan Efsunlu Şehir sergisindeyiz. Ne diyor Ahmet Hamdi Tanpınar? “..bir İstanbullunun gündelik hayatında bulunduğu yerden başka tarafı özlemesi çok tabiidir. Göztepe’de, hışırtılı bir ağaç altında bir yaz sabahını tadarken küçük bir ihsas, teninizde gezinen hiçten bir ürperme veya gözünüze takılan bir hayal, hatta birdenbire duyduğunuz bir çocuk şarkısı sizi daha dün ayrıldığınız bir Boğaz köyüne, çok uzak ve değişik bir dünya imiş gibi çağırır, rahatınızı bozar. İstanbul’da işinizin gücünüzün arasında iken birdenbire Nişantaşı’nda olmak istersiniz ve Nişantaşı’nda iken Eyüp ve Üsküdar behemehâl görmeniz lâzım gelen yerler olur. Bazen de hepsini birden hatırladığınız ve istediğiniz için sadece bulunduğunuz yerde kalırsınız.”
İşte 1950’lerden günümüze tam 70 yıl boyu elinde fotoğraf makinasıyla İstanbul’u kıyı bucak dolaşıp kareleyen dünyaca ünlü ödüllü fotoğrafçı İzzet Keribar’ın sergide yer alan İstanbul fotoğraflarından bir seçki bizi İstanbul’un sokaklarında unutamayacağımız bir zaman yolculuğuna davet ediyor. tıpkı Tanpınar’ın anlattığı gibi...
“Benim eşimden sonra en iyi yol arkadaşım fotoğraf makinam olmuştur. Bugün ilerleyen yaşıma rağmen güçlü hafızamı mesleğime borçluyum. Son ana kadar da fotoğrafçılık mesleğimin en iyi dostum olmasını isterim” diyen Keribar, iyi fotoğraf çekmenin sırrını da paylaşıyor bizimle: “Ben elimde makinayla gezerken gördüğüm bir şey karşısında o an kafamın içinde bir hikaye oluşur ve hemen o hikayeyi bir fotoğraf karesine aktarırım.”
Eski ile yeni buluşur
Sergiyi gezerken 50’li, 60’lı, 70’li, 80’li yılların İstanbul sokaklarından Boğaz sularından, mimari yapılarından, çarşılarından geçip bugünün İstanbul’una doğru bir yol alıyorsunuz. “15-20 yaşımdan bu yana İstanbul’u gezer fotoğraflarım. Ancak gençken bu kadar hızlı bir değişimin farkında değildim. Eğer o zaman bunu fark etseydim çok daha fazla fotoğraf çekerdim. Ben çektiğim fotoğrafların önemini seksenli yıllardan sonra fark ettim ve o yıllardan sonra fotoğrafa bakışım da değişti” diyen Keribar, ilerleyen yaşına rağmen her gün İstanbul’u bir uçtan diğer uca dolaşmaya devam ediyor. “Her şey hızla değişiyor hiçbir şey aynı kalmayacak. Ben de 50 yıl sonraki değişimi görmeyeceğim” diyen Keribar, özellikle mimari eserlerin fotoğraflarını çekmeyi, değişimi kaydetmeyi çok önemsiyor. “Cumhurbaşkanımızın geçende açtığı bir camiyi duydum hemen ertesi gün o camiyi fotoğraflamaya gittim. Özellikle mimari eserlerin fotoğraflarını çekmeyi çok seviyorum. Taksim Camii açıldı çektim, Çamlıca Camii açıldı gittim çektim. Benim fotoğraflarımda eski İstanbul ile modern İstanbul buluşur” diyen Keribar özellikle Osmanlı dönemi ve Mimar Sinan eserleriyle ayrı bir gönül bağı kurduğunu söylüyor ve ekliyor: “Ben Osmanlıya aşığım özellikle 16. Yüzyıl eserlerini çekmeyi çok seviyorum. Üsküdar’da en sevdiğim yerlerden birisi de Valide Atik Camii’dir. Oranın çok fotoğrafını çektim. Zaten çiniler özel uzmanlık alanım.”
Kapalıçarşı’yı yıllardır çekerim
Fotoğrafçılığın en güzel yanını “İnsanlar beni görünce yüzlerinde bir gülümseme beliriyor. Çünkü ben onlara güzel şeyler hatırlatıyorum, çektiğim fotoğraflarla kişilerin kurduğu ünsiyet sayesinde aramızda bir kardeşlik bağı gelişiyor. Ben fotoğrafçılıkta kendimi buldum. Beni kim nereye davet ederlerse giderim, gençlere bildiğim her şeyi öğretmek isterim. Sayısız sergi açtım ve kitap hazırladım” diyen Keribar, paylaşmanın verdiği mutluluğun güzelliğine de dem vuruyor. İstanbul’da defalarca gidip çektiği Kapalıçarşı’nın yeri ise İzzet Keribar için ayrı. “Kapalıçarşı’yı ve Mercan Yokuşu’nu çok seviyorum. Sokak sokak yıllardır fotoğrafını çekerim. Kapalıçarşı esnafı beni görünce kahve çay ikram eder. Yıllardan beri gidip çektiğim bir çarşıdır, esnafla ahbap olduk. Tarlabaşı’nda yine çok gidip insan fotoğrafları çektum. Artık çok tekin yerler değil ama yine zaman zaman gidip oradan da fotoğraflar çekmeyi severim” diyerek bu tarihi çarşıya ve İstanbul’un eski semtlerine karşı olan ilgi ve sevgisini anlatıyor. Sergide Dolmabahçe Camii’nin farklı açılardan fotoğrafları dikkatimi çekiyor. “Beylerbeyi ve Dolmabahçe’yi defalarca çektim. Artık gide gele oranın müdürüyle dost oldum” diyor gülerek.
Her fotoğraf karesi sizin imzanızdır
Teknolojinin hızla geliştiği herkesin elinde artık cep telefonlarının olduğu bir dönemde iyi fotoğraf çekmenin sırrını ise şöyle anlatıyor Keribar: “Öncelikle tek bir fotoğraf karesinde bir öykü anlatmanız gerekir. Yani çektiğiniz o karenin sizin yanınızda o anda olmayan başka birine de anlatacağı bir öyküsü olmalı. O kareyi çekerken aldığınız bir elektirik vardır ve o kareye bakanın da o elektiriği alması lazım. Yine fotoğraf karesinde bir estetik duygusunun öne çıkması lazım. Eskiden fotoğraf makinasıyla gezerdim şimdi zaten her an cep telefonu cebimizde ve o hikayeyi hissedince çıkarıp çekersiniz o kareyi. Bir de çektiğiniz o fotoğrafın sizden bir iz taşıması lazım, sizin olduğu belli olmalı. Yani imzanız olmadan o fotoğrafa bakan sizin imzanızı görebilmeli. İşte o zaman fotoğraf çekmeye başladınız demektir.”
2 milyon fotoğraflık bir arşivim var
Fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar’ın İstanbul’un farklı semtlerini içeren fotoğraflarından oluşan “Efsunlu Şehir” adlı kişisel sergisi görülmeye değer. Keribar 1952’den beri devam eden fotoğraf serüveninde 2 milyona yakın arşivi bulunduğunu belirterek, Üsküdar ağırlıklı bir seçki ile İstanbul’u anlatan bu serginin kendisi için çok özel olduğunu dile getiriyor.