Y. Doğan Çetinkaya aslında çok değerli bir çalışma olmasa da ''Ortadoğu: Direniş, Devrim ve Emparyalizm'' adlı çokça aceleye gelmiş derlemesinde en azından iki önemli olgunun altını çizmiş. İlki gerek direniş ve gerekse devrim anlamında bu bölgede yaşananlara bakan Batı''lı algının olaylar karşısında takınmış oldukları travmatik şok. Tunus''tan Mısır''a, Libya''ya, Suriye''ye ve hatta Türkiye''ye kadar ilerletilmek istenen bir eksen üzerinde olup bitenlere bakarak aslında olmasını istedikleri şeyden de öte ne olup bittiğini bile anlamadan yorumlamaya başlayan ortalama Batı''lı algıya dair bir şok bu: Tunus''ta, Mısır''da, Libya''da, Yemen''de neler oluyor; bir devrim mi yapılıyor yoksa, ama bu bir devrim değil, olamaz, olmamalı vs. vs. gibi…
İkincisi ise yine bu bölgeye ve bu bölgede olup bitenlere dair ve epeyce oryantal bir içerikle beslenen ''Bu topraklarda devrim yapılamaz, bu topraklarda yetişen insanlar direnemez…'' türünden aptalca olmaktan da öte genelleşmiş klinik bir vaka olarak Ortadoğu toplumlarına yakıştırılamayan kutsanmış birer mitoloji halindeki devrim ve direniş -hatta belki büyük harflerle yazılarak kutsanan DEVRİM ve DİRENİŞ- kaynaklı Batı''lı önyargının duvara çarpışıdır.
Öylesine vahim ve bir durum tespitidir ki bu, tıpkı bütün Batı solunda görülebileceği gibi – küçük bir parantez açarak Latin Amerika solunu ayırmak gerekiyor- Türkiye solunun da daha Muhammed Mursi başkanlık yeminini bile etmeden Ortadoğu''nun Amerika ve dolaylı olarak ta Emperyalizm eliyle Ilımı İslam sürecinde yeniden yapılandırılacağına yönelik sayısız görüş ortaya dökülmüş ve ortaya dökülen bu ucuz ve basit söylemin içeriği de hemen Marksist- Leninist Devrim ve Direniş tarifleriyle süslenebilmiştir.
Bütün bu çürük algılı söylemsel çarpıklığa göre, Ortadoğu da olan şeyin ne Devrim''le ne de Direnişle ilgisi yoktur. Devrim ve Direniş denilen olgular zaten 1789''da Fransa''da tarif edilmiş ve kesinleşmiştir ve bu coğrafyada Devrim ve Direniş adına ne söyleniyorsa bir an evvele bu kesinleşmiş tariflere göre yeniden değerlendirilmeli hatta bu ne yaptığını bilmeyen kalabalıklara gerekirse Devrim''in ve Direniş''in nasıl yapılacağı dünyanın bütün solcu devrimci ve direnişçileri tarafından gösterilmeli öğretilmelidir.
Y. Doğan Çetinkaya isterse hiç tespit etmiş olmasın; 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus''un Sidi Buzid kasabasında kendini ateşe veren Muhammed Bouazizi''nin yaktığı ateşle ortaya çıkan yegane gerçek budur: Hem ortalama Batı''lı önyargı çökmüş hem de kemikleşmek bir yana adeta taşlaşmış haldeki Batı''lı Devrimci Sol ve Sosyalist söylem muhteşem bir duvara toslamıştır. Y. Doğan Çetinkaya''nın derlemenin başında ve daha sonra kendisiyle yapılan söyleşilerde değindiği gibi ''tek yönlü'' bir bakış açısının değil bütünüyle ''yönsüz ve aptalca'' bir bakış açısının toslayışıdır bu…
Ortadoğu insanı yıllar boyunca kendisinin seçip tabi olmadığı yine Batılılarca seçilen ve öne sürülen onlarca tiran, diktatör ve firavun''un karşısına çıkmıştır. Bir devrim yapmak istemiştir ve devrimcidir ancak yapılan bu devrim onlara dayatılan tiranlara, diktatörlere ve firavunlara yaramadığı gibi devrimi ve direnişi onlara layık görmeyen Batı''lı Emperyal kanonun da işine yaramamış ve tam da tarif edilmediği yerde ketlenerek tarifsiz bir direnişin acısıyla silikleştirilip kendi tarifince anlamlı olabilecek yeni tiranlara, diktatörlere ve firavunlara uygun bir kavşağa iteklenmiştir.
Bugün için Tunus''ta olan budur, Yemen''de olan budur, Mısır''da olan budur, Libya''da olan budur. Budur çünkü yapılanın tepeden tırnağa baldırı çıplak bir devrim olduğu halde görülmek istenmediği ve görüldüğü anda da ketlenerek akamete uğratıldığı saçma sapan bir gerçeklik bütün Batı''lı egemenlerin işine gelmektedir.
Derlemede bir nebze de olsa bir kronoloji izleğinde Ortadoğu''da devrim ve direnişin tarihini ele alan J. L. Gelvin ile yer yer sağduyulu ve tarafsız olmayı başaran M. Çubukçu''nun yorumları bir yana bütünüyle seküler kaygılarla tasarlanmış, İslam ve Müslüman karşıtı H.Kandil, F. Khosrokhavar''ın yazılarına bakıldığında bile görülebilecek bir haldir bu.
Özellikle Kandil ve Khosrokhavar''ın güya Mısır''da yaşananlara yönelik açıklamalar olarak dile getirdikleri, devrim ve direnişlere yönelik şiddet ve ordu yorumlarıyla dolu önyargılarını nasıl yorumlamak gerekiyor bilemiyorum.
Her ikisinde de general Sisi, komutan Sisi… gibi gerçek anlamıyla övmekten de öte adeta yağ çekerek ele aldığı – kendi menfaatleri uğruna zaman zaman harekete geçse de- her zaman temiz kalmış bir Mısır ordu vurgusu sözgelimi…
Hakeza aynı biçimde Khosrokhavar''ın da güya devrim ve direniş zamanlarında olagelen şiddeti incelemeye çalıştığı – lakin etnisite ve şiddet, politik şiddet, kent ve siyasal şiddet, terörizm ve psikoloji, sosyolojiyi de geride bırakacak bir etnometodolojik okuma ile Lacan, Zizek, Althusser, Arendt vs vs. okuyan ortalama felsefe öğrencisinin bile daha fazlasını söyleyebileceği - yazısında şiddet diye sadece Muhammed Mursi''nin başkanlığı sırasında yaşanan bazı sokak çatışmalarını ele alışı ve buna rağmen Rabia Meydanında ordu tarafından öldürülen binlerce insanın ölümünü ise düzen adına bir kaçınılmazlık olarak yorumlayışı sözgelimi…
Bütün bu önyargılara ek olarak özellikle bu iki yazarın yazılarında hem Ortadoğu''nun hem de Ortadoğu insanının hem bir coğrafya ve hem de bir eylemlilik bağlamında ille de yapılan her şeyde – ille de olması gereken – bir sekülarizm kaygısından yola çıkılarak yorumlanışı ise manidar olmaktan da öte İslam''a ve Müslümanlara yönelik düşmanca bir içerik taşıyor.
Belki de bu yüzden bu iki yazar İhvan-ı Müslimin''e bakarken bir yandan Muhammed Mursi eliyle tüm Mısır''ın İslamlaştırılması ve – kardeşleştirilmesi- kaygısını dillendirebiliyor öte yandan da Mursi''yi ve İhvan''ı Emparyalizmin temsilcileri olarak tarif edebiliyorlar.
Velhasıl hala çözülememiş ve çözülemeyecek bir algı körelmesi yaşanıyor Ortadoğu''ya bakarak konuşanların kafalarında ve içlerinde. Zira onlara göre bu coğrafya da devrim yapacak olanların kaygısı sadece dünyevi bir içerik taşımakla anlam kazanıyor. Seküler bir çaba onlar için çok şey ifade ediyor çünkü.
İletişim Yayınları''nın Politika Dizisinin 125. Kitabı olarak yayınlanan bu derleme yer yer doğru ve hakikate değin bir şeyler de okuyabildiğimiz ama öncelikle bu katılaşmış seküler önyargıyı gördüğümüz bir kitap olarak bile tersinden de olsa ayrı bir önem taşıyor…
Ortadoğu:Direniş, Devrim, Emperyalizm
Derleyen: Y. Doğan Çetinkaya
İletişim Yayınları
Ağustos 2014
271 sayfa