Şakir Kurtulmuş’un Sanatın izi adlı deneme kitabında edebiyat dünyasının kapılarını okurları için açıyor. Eskişehir’den Ankara ve İstanbul’a uzanan edebi yolculuğun izlerini geçmişe dem vurarak kaleme almış.
Şakir Kurtulmuş’la tanışmam “Ah Güzel Bir Gün” (Akabe Yayınları, 1985) adlı şiir kitabıyla başlar. Bu kitaptaki şiirler, yoğun bir özlemle birlikte, güzel bir gelecek umudu da taşıyan şiirlerdi. Kitap hakkında yazı da yazmıştım. Bu yazı daha sonra “Gece Yazıları” adlı kitabımda yer almıştı. “Dünyayı bir çocuk saflığında algılayış, ilk gençlik delişmenliğinde boy atan bir sevdanın umutla umutsuzluk arasındaki gelgitleri, Afgan mücahitlerinin Rus Emperyalizmine karşı onurlu direnişleri “Ah Güzel Bir Gün”de ince duyarlıklarla şiirleşmiş. (…) Aydınlık ve güzel günler hepimizin yüreğinde tortulaşan bir özlem. Şakir Kurtulmuş, “Ah Güzel Bir Gün”le bu özlemin yakıcılığını, kavuruculuğunu daha bir duyurur bize.” Demiştim o yazımda.
“Sanatın İzi” (Çıra Edebiyat, 2021) “ Okuma Ve Yazmanın Gölgesinde”, “Şiirin Gölgesinde”, “Hayatın Gölgesinde” başlıklarıyla üç bölümden oluşur ve Şakir Kurtulmuş’un edebiyat dünyasına kapı aralar; okuma ve yazma yolculuğunun dönemeçlerine tanık oluruz.
“Okuma ve Yazmanın Gölgesinde” başlıklı bölümde yazar, okuma ve yazma serüvenini anlatır. Çocukken ablalarının kitaplarını karıştırarak başlayan kitaba ilgisinin okul dönemlerinde katlanarak arttığını belirten yazar, kendisinden iki sınıf üstte olan okul arkadaşı Mustafa Özçelik’in, “Gül Muştusu” kitabını hediye etmesiyle birlikte Sezai Karakoç’la tanışır ve onun bütün kitaplarını okumaya başlar.
ESKİŞEHİR’DE EDEBİYAT ÇEVRESİ
Atasoy Müftüoğlu’nu çevresiyle tanışır. 70’li yıllarda Eskişehir, Atasoy Müftüoğlu’nun çevresinde toplanan gençlerle birlikte kültür-edebiyat etkinliklerinin yaşandığı bir ildi. Sonraki yıllarda yazar, şair gençlerin İstanbul, Ankara ya da başka şehirlere yerleşmeleriyle şehir, söz konusu özelliğini yitirir gibi olsa da Atasoy Müftüoğlu’nun tek başına Eskişehir’e entelektüel bir boyut kazandırmayı sürdürdüğünü biliyoruz.
Şakir Kurtulmuş, 70’li yıllarda Eskişehir’deki çevrenin etkisiyle Diriliş, Edebiyat, Mavera dergilerini takip etmeye, dünya klasiklerini okumaya başlar. Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, M. Akif İnan, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu gibi şair ve yazarların yanında Cemil Meriç, Yahya Kemal, Ahmet Muhip Dranas, Ahmet Hamdi Tanpınar, Asaf Halet Çelebi, Nurettin Topçu, Mutafa Kutlu, Attila İlhan, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever gibi şair ve yazarlarla okuma serüveninin sınırlarını genişletir. Lise yıllarında yazmaya başladığı şiirlerini ilk olarak Mavera dergisinde yayımlar. Bu ilk dönem şiirleri “Ah Güzel Bir Gün” adıyla kitaplaşır.
DOSTLARA MEKTUPLAR
Yazar, aynı bölümde yer alan “Mektup Günlerimi Özlüyorum” başlıklı yazısında Kamil Aydoğan, Ali Haydar Haksal, Cahit Zarifoğlu gibi dönemin pek çok şair ve yazarıyla mektuplaştığından söz eder. Mektubun önemine vurgu yapan Kurtulmuş, yazısını “Coşku dolu mektuplar okumayı özlüyorum.” diyerek bitirir.
İkinci bölümde şiir ve şairler üzerine görüş ve izlenimlerini anlatan Şakir Kurtulmuş,
Yedi İklim dergisinin Cuma buluşmalarının bir okul işlevi gördüğünü, özellikle gençlerin yetişmesinde büyük katkılar sağladığını şu cümlelerle dile getirir: “Cuma buluşmalarına gelen gençlerin bir kısmı ise sosyal medyadan tanıdığı şair ve yazarları bizzat yakından tanımak amacıyla dergiye gelip gitmektedir. (…) Ellerinde yazdıkları kimi şiir ve öykülerle gelir bu gençlerin bir kısmı. Utanarak çıkarıp gösterirler yazdıklarını. Cesur yürekli gençler vardır aralarında. Söylediklerinizi dikkate alırlar. Eleştirilerinizi göğüsleyecek olgunluktadırlar.”
“Hayatın Gölgesinde” adlı son bölümde tam da deneme türünün özelliklerine uygun metinler yer alır. “Kalplere Dokunabilmek”, Babamdan Bana Hüzün Kaldı / Yalnızlığı Çok Sevdim”, “Ateşte Pişen Fincan Kahve”, “Yalnızlaşıyor muyuz”, “Sıklıkla Ziyaret Edelim Mezarlıkları”, “Yoksa Sus” başlıklarını taşıyan bu metinlerde hayata ilişkin tespitlerini, gözlemlerini, yorumlarını, yaşadıklarını ve değerlendirmelerini dile getirir yazar. Sözgelimi “Yalnızlaşıyor muyuz” başlıklı yazıda geleneğin önemine vurgu yapar. Gelenekten kopuşun insanları yalnızlaştırdığını belirten yazar: “ Eski geleneksel davranışların bugünkü yaşamın içinden uzaklaşmış olması derinden üzüyor bizi.” der.
Sezai Karakoç’un “Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır.” dizesinin başlıkta yer aldığı “Sıklıkla Ziyaret Edelim Mezarları” başlıklı yazıda ölüm gerçeği üzerinde durur yazar: “Ölüm gerçeği üzerinde düşünmek, bu dünyanın ötesindeki dünyanın varlığını yakından hissetmemizi sağlayacaktır. Öteye ait izleri bulabildiğimiz yerdir mezarlıklar.” diyerek, mezarlıkları ziyaret etmenin ölümü hatırlatması açısından önemine vurgu yapar.
Ne zaman konuşmamız, ne zaman susmamız gerektiğinin konu edinildiği “Yoksa Sus” yazısı da ilgiyle okuduğum yazılardan biri. Yazar, yazısını şu cümlelerle bitirir: “Doğruyu söylemeli, doğruyu söyleyeni dinlemeli. Açık yürekli olmalısın… Açık yüreklilikle konuşabiliyorsan konuş. Yoksa sus.”
“Sanatın İzi” yazarı hakkında bizde iz bırakan bir kitap. Severek okudum.