Yıldız Ramazanoğlu’nun sinema hakkındaki kritikleri “Gerçek ve Büyü Arasında Sinema” adlı kitapta toplandı. Sinemanın dünyada İslam hakkında kanaat oluşması için kullanılabileceğine dikkat çeken yazar, “Sanat yoluyla oluşturulan İslam karşıtı yaklaşımlara öfkelenmek yerine görsel dille cevap vermenin gücüne inanmalı” diyor.
Yazar Yıldız Ramazanoğlu’nun bir edebiyatçı gözünden sinemaya baktığı “Gerçek ve Büyü Arasında” adlı kitabı İz Yayıncılık etiketiyle yayımlandı. Kitabın temelini yazarın sinemayla ilişkisi gereği davet edildiği sempozyumlarda sunduğu bazı tebliğler oluşturuyor. Türkiye’den ve dünyadan çeşitli filmlerin kritiklerine yer veren çalışmada sinema dünyasındaki İslam’ın temsiliyeti, İslam dünyasının sineması, Müslüman dünyada kadın sinemacılar gibi konulara da değiniliyor. Detalayları Ramazanoğlu ile konuştuk;
Bu durum doğrudan siyeri konu alan yönetmenler için geçerli. Sinema ve sanat yoluyla oluşturulan İslam karşıtı yaklaşımlara öfkelenmek yerine yine görsel dille cevap vermenin gücüne inanmaktan geliyor. Tasvir meselesi üzerindeki tartışmalarda sinemanın yolu, faydaya dayalı gerekçeler üretilerek açılmak istendi. Mustafa Akkad da Mecid Mecidi de Peygamber dönemi filmlerini yaparken İslam’ın güzelliğini rahmetini dünyaya tanıtmayı amaçladıklarını açıkça beyan etmişlerdi. Hatta Akkad ülkesinden uzaklarda yaşarken çocuğuna İslam hakkında bilgi verememenin girdabı içinde, Çağrı filmini ona bir şeyler anlatmak için çekmek istediğini söyler. Hayal ve hülyaların işin içine girmesinin ne ölçüde kabul edilebileceği tartışması hala devam ediyor.
Ailevi ve toplumsal sorumlulukları aşıp sanat ve sinema için kendine alan açmak her kadın için zordur. İmkanlara ulaşmak, zor koşullara katlanmak hiç kolay değil. Konu seçiminde bile ince bir zorlama var, mesela kadın yönetmenlerin daima kadınların meselelerini ele almasını beklemek baskının ta kendisi. Fakat hep eş,
baba ve ev işi dolayımından anlatılan kadın profilinin başlı başına güçlü müstakil bir özneye dönüşmesinde kadın yönetmenlerin rolü olduğunu düşünüyorum.
Sinemamız başlangıçtan bu yana doğrusal değil helezonik, inişli çıkışlı bir seyir izledi. Geriye bakınca yaşanan inkişaf çok açık. Değerli filmler çekiliyor, insanın varoluş meselesine, toplumsal gerçekliklerimize çatışmalarımıza çelişkilerimize ince bir dille bakan gören sayısız film var. Ancak birkaçına kitapta yer verebildim.
Son yıllarda İslam coğrafyasındaki filmler yükselişte. Dünyada yankı bulan filmler de var. “İslam dünyasının sineması” bugün ne durumda sizce?
İstanbul, Fecr, Taşkent, Kahire, Bişkek, Saraybosna film festivalleri gibi birçok festival var ve çok önemli filmler gösteriliyor. Fakat kendi aramızda entelektüel ve kitlesel manada yeterince iletişim ve ilgi alaka olmadan dünyaya açılmak ne kadar mümkün. Sinema sanatı hakkındaki kuşkuların giderek daha çok dağıldığını, imkanların oluştuğunu, özgüvenin ve birikimin yükseldiğini düşünüyorum. Geniş bir perspektif içinde Müslüman coğrafyanın içine doğmuş, aynı kültür iklimini soluduğumuz bütün sinemacılar ve yönetmenler bu birikimin bir parçasıdır.