Gençliğini kan davasına diyet olarak geçiren Hatice Yakut, ödek gelin olarak gittiği evde yaşadıklarını kitaplaştırdı. Şimdi ise yaşadıkları kısa belgesel oldu. Emine Erdoğan önderliğinde 2004 yılında okuma yazma seferberliğine katılan ve okuma yazmayı öğrendikten sonra yaşadıklarını kitaplaştıran Yakut, 50’sinden sonra hem okuma yazma öğrendi hem de kitap yazarak hayatını değiştirdi. KADEM tarafından hikayesi kısa belgesele dönüştürülen Yakut’un hikayesi, 7 Mart tarihinde BM (Birleşmiş Milletler)’de dünya kadınlar buluşmasında anlatılacak.
Hatice Yakut’un hikayesi şöyle:
Babası kazara bir adamı öldürür. İki aile arasında kan davası çıkmaması için bir bedel ödenmesi gerekir. Bunun için de babası kazara öldürdüğü adamın oğluna henüz 14 yaşında olan Hatice Yakut’u ödek kızı olarak verir. Evlenip gittiği şehirde aydın insanların “Böyle bir şey olmaz sen niye bedel ödeyeceksin?” diye yön göstermesiyle bir çocuğunu da alarak baba evine kaçar. Daha sonra ikinci evliliğini yapar. Hatay’da 11 çocuğunu büyütüp evlendiren Hatice Yakut, eşiyle birlikte yalnız yaşamaya başlar. Hayat serüveni, anne babasına Kur’an okutmak için arkadaşlarını topladığı bir gün yeniden değişir. Yirmi kadın eve gelir gelmez Kur’anlarını açıp okurlar ve bir yere yetişir gibi acele edip kalkmak isterler. Hikayenin devamını Hatice Yakut’tan dinliyoruz: “Ne yaptınız hanımlar demeye kalmadı yirmi arkadaşım toparlandı çıktı. Ben de takıldım peşlerine, meğer okula gidiyorlarmış. Tayyip Erdoğan’ın eşi, Emine Erdoğan’ın açtığı kurs var, biz ABC öğreniyoruz dediler. Bu fırsatı kaçırmak istemedim. Hadi bey dedim, okula gidiyoruz. 2004 yılıydı, o kursa gittim ve kör gözlerimi açtım. Yazdım, yazdım, defterler doldurdum.”
Gece gündüz çalışan Yakut, kursu birincilikle bitirir. İçindeki duygular dolup taşarken elinden kalem düşmez. Bol bol yazar. Bu yazı merakı, öğretmenin de dikkatinden kaçmaz ve bir gün hayalini dile getirir: Kitap yazmak istiyorum. Okumaktan çok yazmaya ağırlık veren Yakut’a öğretmeni de destek verir. Mutfakta, yemeklerle birlikte pişirdiği yazılarını, “niye bunları yazıyorsun” diye kızan eşine göstermeden gizli gizli tamamlar.
Ödek kızı hikayesini ise Yakut şöyle anlatıyor: “Kan davası olan aileler yeni birini öldürmek yerine kız vermeyi tercih ediyorlar. Oysa ödek gitmek denilen bu uygulama binlerce kızın kabusu oldu. Barış yapmışlar, filancanın kızı ödek gitmiş, kan dökmeyi önlemiş, ne güzel derlerdi ama hiç düşünmezdi o kız orada neler çekiyor diye. Gittiği yerde insan muamelesi yapmazlardı o kıza. Derdim ki okumam yazmam olsa da şunları yazsam. 1970’lere kadar sürdü bu uygulama. En son ödek ben gittim. Benden sonraki kuşak okuyup cahiliyetten kurtuldu ailelerine karşı çıktılar. Herkes kendi cezasını çeksin kızlar niye çekiyor dediler. Yani son ödek kızı bendim. Ben de okuma yazma öğrendikten sonra yaşadıklarımı yazmaya başladım. Birkaç defter bitirdim, her seferinde beğenmedim sobaya attım. Dördüncü defter içime sindi ve ‘Ödek Kızı’ adıyla kitap oldu.”