Tanpınar, Sadık Hidayet, Walter Benjamin üzerine önemli incelemeler kaleme alan deneme yazarı ve eleştirmen Oğuz Demiralp’ın son kitabı Orhan Pamuk’un eserlerine dair. Demiralp’la “Bir Orhan Pamuk Okurunun Notları” altbaşlığıyla yayınlanan Orhan Bey ve Kitapları’nı konuştuk.
Kitapçığımda da belirtmeye çalıştığım gibi, Orhan Pamuk’un Tanpınar Merkezini açış konuşmasında bir sözü aklıma takıldı: “Boğazdan bahseder. Benim yaşadığım yerlerden bahseden bir yazar. Benim de ilgi duyduğum, ilgi duymak istediğim, o sırada yeterince tanımadığım halde tanımak ve sahiplenmek istediğim bir kültüre derin bir ilgi duyan bir yazardı. Huzur romanı benim romancılığımı aşırı derecede etkilemiştir.” Bu sözü anlamaya çalıştım. Niyetim kısa bir deneme yazmaktı. Bu işler hiç belli olmuyor. Kalem aldı başını gitti.
Kitapçığın başlığını ben “Orhan Pamuk okurken gözüme çarpan veya aklıma gelen bazı şeyler” olarak düşünmüştüm. Çünkü yapmaya çalıştığım şey tam olarak buydu: Gözüme çarpan bazı şeyleri yazdım. Aklıma gelen başka bazı şeyleri ekledim, karıştırdım. Bu metin ortaya çıktı. Ancak, bu başlığın çok uzun olduğunu söylediler. Hak verdim. “Cevdet Bey ve Oğulları” başlığından esinlenerek “Orhan Bey ve Kitapları” dedim.
Pamuk’un Türkçesiyle ilgili kanım değişmedi. Savruk ve özensiz yazıyor. Yanlış sözcük ve deyimler kullanabiliyor. Uzun cümleleri de en azından benim kulağıma ve gözüme hoş gelmiyor. Bir okur olarak, Pamuk’u, ne yazık ki, bir üslûp ustası olarak göremiyorum. Beğenen beğenir, ben beğenmiyorum. Kitapçığımda da bu konuyu yeterince açtım.
Edebiyatta çeşitli metinler arasında kendiliğinden ortaya çıkan birtakım ilişkiler, benzeşmeler, etkilenmeler olabiliyor. Julia Kristeva edebiyatın bu yönünü açıklamak için “metinlerarası ilişki” kuramını geliştirdi. Ancak, zamanla gördük ki, edebiyatın metinlerarası ilişki yönü, başka metinlerden bolca yararlanmak, kaynak bile göstermeye gerek duymadan bol bol alıntı yapmak için kullanılan bir meşru bahane haline getirildi. “Kardeşim, bu kadarı da olmaz!” diyorsun. “Sen sus otur, metinler arası ilişkiden anlamazsın” diyorlar. Pamuk, metinlerarası ilişkilerde, maşallah, pek becerikli. Bana göre değil.
Lâfın uzayıp gitmesi kimi okurun hoşuna gidebilir. Ben hoşlanmıyorum. “Gereksiz yere uzatma” konusunu her roman için ayrıca değerlendirmek gerek. Şu da var: Bazen bir romanda o kadar çok şey içiçe anlatılmaya çalışılıyor ki, o zaman da metin, ne kadar uzun olursa olsun, anlatılmak istenilenlerin hepsini adam akıllı anlatabilmek bakımından kısa kalıyor. Dünya okuru bakımından önemli olan özellik ikincisi. Bir gerçekliğe dayanan ya da o gerçekliği ele alan bir kurmaca yazıyorsanız, gerçekliği, yani tarihi, coğrafyayı, kültürel öğeleri kafanıza göre değiştirip, kafanızda kurduğunuz dünyayı gerçeklik diye sunmanız doğru olmaz. Romanda yanlış bilgi ya da anlatılanın anlaşılması bakımından eksik bilgi vermeniz de doğru olmaz. O zaman Türkiye’yi bilmeyen dünya okuru sizin uydurduğunuz gerçekliği gerçeklik diye algılar. En hafif deyişle, bunu yapmamak gerekir. Yaparsanız kısa bir süre bir etki yaratırsınız belki, ama uzun vadede kaybedersiniz.
Hiç önemli bulmuyorum. Kafamda Bir Tuhaflık romanına sempati duydum, ama... O kadar işte! Son romanı bana göre vasatın altında... Nobelli bir yazardan böyle bir roman çıkması... Hayret! Umudumuz, beklentimiz, bundan sonra ününün düzeyinde romanlar yazarak bizi sevindirmesidir.
Olmazsa olmaz türündendir. Her yazarın mitologyasında edebiyat piyasasının bir oluşturucu payı görülür. Ancak, bir karşılaştırma yaparsak: Oğuz Atay mitologyasını büyük ölçüde okurları zaman içinde oluşturmuştur. Pamuk Mitologyası (belki Kara Kitap dışında) büyük ölçüde edebiyat piyasasının dinamiklerinin ürünüdür.