'İftarlık Gazoz' aksayan kurgusu ve pişmemiş senaryosuyla vasat, sıcak atmosferi ve samimi duygusuyla da seyirlik bir film. Verilmeye çalışılan toplumsal mesajlara bakılırsa yönetmenin kafası hayli karışık. Cem Yılmaz şivesiyle olmasa da oyunculuğuyla beklentileri karşılarken, anne rolündeki Ümmü Putgül filmin yıldızı olarak öne çıkarıyor.
Dondurmam Gaymak adlı ilk filmiyle dikkatleri üzerine çeken Yüksel Aksu, makul duruşuyla geniş kesimlerin sempatisini kazanan bir yönetmen. İkinci filmi Entel Köy Efe Köy'e Karşı ile beklenen ilgiyi görmeyen Aksu, Cem Yılmaz'ı kadrosuna kattığı İftarlık Gazoz isimli üçüncü filmiyle bir kez daha seyirci karşısına çıktı. Önceki filmlerinde olduğu gibi yerel bir atmosfer peşinde koşan yönetmen, bir Ege kasabasında yaşayan Adem'in oruç, sabır ve çıraklılık etrafında yaşanan hikâyesini konu ediyor. Filmin başrollerini ise Cem Yılmaz'ın yanı sıra Berat Efe Parlar, Ümmü Putgül, Yılmaz Bayraktar ve Macit Koper paylaşıyor.
Adem, Ege kasabalarının birinde yaşayan 5 yaşında bir çocuktur. Okulun tatil olmasıyla birlikte, kasabada gazoz yapıp satan Cibar Kemal Usta'nın yanında çırak olmak ister. Ailesinden zorla da olsa izin alan Adem, Ramazan ayının başlamasıyla zorlu bir sürece girer. Gizlice niyet ederek oruç tutabileceğini ispatlamak ister ancak satması gereken gazozlar, yürümesi gereken uzun bir yol ve şahitlik edeceği acı olaylar vardır.
Yüksel Aksu filmi iyi niyetli duygularla yaptığını hissettiriyor. Ramazan ve iftar olgusunun hakim olduğu film, dine ve dini kavramlara yerel yorumlar getirirken, özellikle cami sahnelerinde imamın verdigi vaazlar yönetmenin bu konularda oldukça duyarlı ve samimi olduğunu hissettiriyor. Hz. Peygamberin hadislerinden örneklerle, İslam inancının insana, emeğe ve sosyal yaşama verdiği değeri hassas, içeriden bir bakışla yansıtan yönetmen, bu değerlerin diğer bazı meselelerle olan ilişkisinde ise hayli karmaşık, kararsız bir tavır sergiliyor. Orucu yalnızca açların halinden anlama ritüeli olarak görmek, rüya sahnesinde La Fontaine'in karıncası ile Hac yolculuğu arasında bağ kurmak ve filmin ana omurgası olan Ramazan orucu ile finaldeki ölüm orucu arasında bağ kuran ve bunun üzerine inşa ettiği algı, yönetmenin bu konulardaki kafa karışıklığını özetler gibi duruyor.
Filmin hikayesi genel itibarla Adem'in sevdiği kız, tuttuğu oruç ve ustası Cibar Ali ile yaşadıkları, üzerine kurulu. Bununla birlikte 80 Türkiye'sinin sağ-sol çatışmasına değinen film, ne yazık ki benzer filmlerdeki klişeler üzerinden yürüyerek okumuş, idealist, bilinçli ve sempatik sol gençlerin karşına bakımsız kılık kıyafetleri, karanlık yüzleri ile sağcı gençleri koyuyor. Üstelik bu "kötü adamlar" ellerinde ağır silahlarla gündüz gözü bir köyü basacak cüret ve güçte olabiliyorlar. Cami hocası camide verdiği vaazda gayet vakur ve entelektüel iken dışarı adım attığında ölçüsüz bir adama dönüşüveriyor.
Solcu Hasan'ın babasıyla yaşadığı (bu tarz filmler için yeterince) klasik, yüzeysel kavgalar, Cibar Ali ve çırağının yaşlı kadınla sokakta yaşadıkları ve benzer gereksiz sahneler, köylülerin kendi aralarındaki kimi muhabbetler, seyirciyi yoracak cinsten. Bunun yanı sıra filmin hantallaşan kurgusu, bir noktadan sonra dağılmaya başlayan hikayeler, devamlılık hataları, birbirinin tekrarı sahneler ve gişe hesabı yapıldığı açıkça hissedilen melodramik final, filmi ciddi oranda zaafa uğratıyor. Bununla birlikte zaman zaman şiirleşen güzellikte görüntüler ve mekân kullanımındaki başarı dikkat çekiyor.
Filmde Adem'in annesini canlandıran oyuncu Ümmü Putgül, yalın ve başarılı oyunculuğuyla dikkat çekiyor. İngiltere'de tiyatro oyunculuğu yapan Putgül, aynı zamanda filmin küçük oyuncusu Berat Efe Parlar'a oyuncu koçluğu da yapmış.