Gazeteci, meslek hayatı boyunca her statüden insanlarla röportaj yapar. Eğer sıkı bir hazırlık yapmışsanız, karşınızdaki devlet başkanı da olsa umursamazsınız. Peki röportaj yapacağınız kişi dünyanın en zeki insanıysa? Prof.Dr.Naida Camukova her ne kadar yaşıtım olsa da, ister istemez heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Gözlerinde, sahip olduğu zekanın ışıltısının yanı sıra 'düşünebilen' cins beyinlere mahsus zihin yorgunluğundan da izler gördüğüm Camukova, şaşırtıcı cevaplarıyla heyecanımı haklı çıkarttı. Sohbetimizin sıcak bir havada geçmesi nedeniyle genç profesör diğer röportajlarında olduğu gibi ketum davranmadı ve soruları içtenlikle cevaplarken, ortaya hoş bir röportaj çıkmasını da sağladı.
“En zeki” demek yanlış bir tanımlama olur. Benim böyle bir iddiam yok. Zeka testinin sonuçları benim “dünyanın en zeki insanı” olduğumu söylemiş olabilir. Böyle de çıkmayabilirdi. Benim için her ikisi de normal bir sonuç olurdu.
Hayır, kesinlikle. Sadece beni değil, hiç kimseyi farklı kılmamalı. Çünkü insan öncelikle insandır. İnsan “1” rakamıdır ve yanına ne kadar çok sıfır eklerseniz, o kadar değerimiz artar. Ama “1”i, yani insanlığınızı kaybettiğiniz zaman yanına eklediğiniz sıfırların hiçbir anlamı yoktur. Sonuçta insanın doğuştan gelen bir özelliğinin ortaya çıkmasıdır zeka.
Benim için büyük bir avantaj elbette. Zekanın ortaya çıkması için insanın hem doğuştan böyle bir armağana sahip olması, hem çevrenin bunu desteklemesi, hem de kendi isteğiyle bunu geliştirmesi gerekiyor.
Kesinlikle böyle. Çünkü bilgi insanlığı var etmekle birlikte yok etmeye de sürükleyen bir unsur. Nasıl kullanırsak oraya götürür. Bilgi, üstünlükle, başarı potansiyeliyle dünyaya gelmiş olan bir insanı, Einstein de yapabilir Hitler de. Bizim toplumumuzda ise kötünün iyisi vasatlaşmaktır diye düşünülüyor. ve insanları vasatlaştırmaya yönelik eğilim var. Biraz sıra dışılığı olan insanlar için “Merak etmeyin biz onları normale benzetiriz” deniliyor.
Yaşadığım ülkede bilinçli olarak medyadan uzak tutuldum. Tutulması da doğruydu aslında. Benim gibi insanların medyada ön planda harcanmasındansa arka planda işe yaraması daha faydalı. Diğer yandan eğer zekamı, bana zarar verdirecek şekilde kullanıyorsam, zekam zaten yeterli değildir. Ayrıca kimse kıskanmamalı. Çünkü zeka verilmiş insanlar da bir hayat yaşıyor. Sadece biraz daha medyatik. Zekanın var veya yok olmasını zor veya kolaylık olarak görmüyorum. Sadece bana verilmiş olan hayatı yaşıyorum.
Huzurluyum. Her insan nasıl ki kendine verilenlerle mutlu olmayı huzurlu olmayı biliyorsa, ben de bana verilenlerle o kadar mutlu ve huzurlu olmayı tercih ediyorum. Ve o şekilde yaşıyorum.
Kuran-ı Kerim'i okuduğumda 3-4 yaşlarında idim ama okuyunca fotoğrafik hafızamdan dolayı ezberlemiş oldum. Şu an da ezbere biliyor olduğum da doğru. Bir şeyi okuduğunuzda ezberde kalması eksi midir artı mıdır bilmiyorum. Ama ruhunuza intikal ettirmek önemlidir. Sadece Kuran'ı değil, okuduğum kitapları, noktası virgülüne kadar neyin nerede olduğunu hatırlıyorum maalesef. Ancak bu sadece zekanın yüksekliğinden değil, hafızamın kuvvetli oluşuyla da ilgili.
Bunu hiç saymadım. Ama zihin yorgunluğu nedeniyle beyin kanaması geçirdiğim 23 yaşına kadar günde ya da haftada bir kitap okuduyordum. Bunun toplamı gazetecilere göre 3 bin ediyormuş. Artık sadece ihtiyacım olanları okuyorum.
Cinsiyeti zekayla ilişkilendirmemiz bence abes bir şey. Kadın ve erkek dünyaya birbirini tamamlayıcı olarak gelmiştir. Kadınlarda da tamamlayıcı bir yön vardır. Bu zekadır demiyorum ama insanların zekaları kadın erkek olarak ayrılmamalı. Kadınları temsil ediyorum, erkeklere karşıyım gibi bir algılama hiçbir zaman aklıma gelmedi.
Bana göre aşk dikey bir ilişkidir. Sadece yaratana olması gereken bir duygudur. Yatay olarak karşı cinse uyguladığımız zaman da başarısız oluyoruz. Ben insanları seviyorum. Aşkın da kime karşı yaşanması gerektiğini biliyorum.
Hayır. Düşünmüyorum.
Siz evli misiniz?
Evlenirken sizin kadar fiziki güce sahip birini aradınız mı?
O halde benim neden benim kadar zeki birini aramam gerekiyor? Bana göre zekayı gerektiği yerde geri planda muhafaza edemiyorsanız zeki değilsinizdir.
Hayır. Kıyaslamıyorum. Ben kendi kümemdeyim. Onlar kendi kümelerinde. Onların yaptıkları iyilikler ile kötülükler ortada. Genç ya da ilerlemiş yaşlarda profesör olmak için çalışmak bir yarış değil bana göre. Bir insan 20 yaşında da profesör olabilir. Profesörleri yaşına göre karşılaştırmak, ağır siklet çalışan bir sporcuyla iyi koşan bir atleti karşılaştırmak gibi olur.
Kibiri ve haseti kaldırmak ya da bu iki özelliği asıl amacına uygun kullandırmak isterdim.
Röportaj için gelirken bunları konuşuyorduk. Mesela Uğur böceği. Yapısını incelerseniz çok basit bir sistem görürsünüz. Eğer uğur böceği uçabiliyorsa, çok rahatlıkla uçan bir araç icat edebilirsiniz. Ya da başka bir çözüm mutlaka bulunur. Yeter ki insanlar bu sorunu çözeceklerine inansın.
Açığım davet gelirse çözüm için çalışmayı seve seve kabul ederim.
Televizyon bilinç altına giren 16. karedir. Dolayısıyla televizyonda verilen her şey direkt olarak bilinç altına etki eder. Bir filozof “Ben ayı gösterirken parmağıma bakan aptaldır” demiş. Özellikle milli maç günlerinde, oldukça popüler dizilerin gösterdiği günlerde arka planda neler olduğuna bakmamız gerekiyor. Televizyon parmağa bakmak için var.
Rehabilitasyon ve ölçme değerlendirme merkezleriyle irtibatta olsunlar. Ama Türkiye'nin bu konuda ciddi bir devlet politikasının olması gerekiyor.
1976 Moskova doğumlu Camukova, Dağıstan'ın Kumuk Türklerinden. 1 yaşında okuma yazma öğrendi, 3,5 yaşında ilkokula başladı, 11 yıllık okulu 7 yılda tamamladı. Moskova ve Dağıstan Devlet Üniversiteleri'ni aynı anda bitirip, 2001 yılında 25 yaşında iken tarih ve filoloji bilimleri alanında profesörlük unvanını aldı. 3 yaşından itibaren her yıl yapılan IQ testlerinde 200 üzerinden 199.37 dereceye sahip olan Camukova'ya “dünyanın en zeki insanı” unvanı iki yıl önce Moskova'da 23 ülkeden bilim adamının katıldığı bir toplantıda yapılan ölçüm sonunda verildi. Bu ölçümde Camukova'nın zeka seviyesi Picasso standardına göre 360 üzerinden 357 olarak ölçüldü. Fotoğrafik hafızası Camukova'nın okuduğu her şey aklında kalıyor. Bu nedenle Kur'an-ı Kerim başta olmak üzere okuduğu binlerce kitabı noktası virgülüne kadar hatırlıyor. Rusça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Türkçe ve Farsça olmak üzere 7 dil biliyor. Dağıstan Devlet Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Naida Camukova halen Türkiye'de tasavvuf konusunda araştırmalar yapıyor.