Anadolu’nun saklı kalmış türkülerini ve çalgılarını gün yüzüne çıkarmasıyla tanınan Emre Dayıoğlu, yaklaşık 10 yıldır köy köy gezerken heybesinde biriktirdiği türkülerle ilk albümünü çıkardı. Dayıoğlu, “Köylerde saklı kalmış bu eşsiz türküler daha geniş kitlelere erişsin, özellikle yeni neslin önüne heybemden dökülsün istiyordum” diyor.
Antalya Kaş Turan Erdoğan Yılmaz Fen Lisesi’nde müzik öğretmenliği yapan Emre Dayıoğlu, çocuk yaşlardan beri türkülere ve halk şiirine ayrı bir ilgisi olduğunu söylüyor. Zamanla bu ilgi hece ölçülü şiirler yazmasına ve hatta bu şiirleri bestelemesine vesile oluyor. Dayıoğlu, okuldan arta kalan zamanlarında köy köy dolaşarak, Anadolu’nun saklı kalmış türkülerini ve çalgılarını keşfe çıkıyor. Yaklaşık 10 yıldır köy köy gezen Dayıoğlu, halkla iç içe türküler söylüyor, onların evlerine misafir oluyor, deyim yerindeyse onlarla müzik akrabası oluyor. "Ne zaman tellerine dokunsam bana verdiği tınısıyla gülücükler saçan, kendisi küçük ama hissiyatı çok büyük bir dost, bir sırdaş benim için" dediği üçtelli sazı eşlik ediyor Dayıoğlu’na bu yolculukta. Heybesinde biriktirdiği türkülerle, elinde üçtelli sazıyla kendi imkanları dahilinde “Heybemdeki Türküler” isimli ilk albümünü dijital platformlarda dinleyicilerle buluşturdu. Dayıoğlu ile ilk albümünü, müzik yolculuğunu ve üçtelli sazını konuştuk.
- 1988 yılında Antalya’da doğdum. Sınıf öğretmeni anne ve babanın çocuğu olduğum için küçük yaşlardan beri köylerde taşralarda büyüdüm. Müzik ve doğayla iç içe geçen bir çocukluk geçirdim. Ailem ilkokul 4.sınıfta bana saz almıştı. Kendimce tıngırdatmaya başladım. 2012 yılında müzik öğretmeni olarak göreve başladıktan sonra, okuldan arta kalan zamanlarımda köy köy dolaşarak, Anadolu’nun saklı kalmış türkülerini ve çalgılarını keşfetmeye çıktım. O gün bugün, heybeme türküler doldurmaktayım ve o türküleri öğrenmekteyim.
ALBÜM HALK MÜZİĞİMİZİN ÜRETİCİLERİNİN BİR SİMGESİ
Sağ olun. Müziği öğrenme sürecim ilk günkü kadar heyecan dolu. Halk müziğimizi köylerde yaşayan kaynak kişilerinden yani halk müziği üreticilerinden dinlemek, kayıt altına almak, onların hayatlarında yer edinmek bana öyle çok şey kattı ki, müziğin sadece teoriden değil kültürün farklı disiplinlerinden beslendiğini keşfedebildim. Halkla iç içe türküler söylemek, onların evlerine misafir olmak, kısacası onlarla müzik akrabası olmak bana tarifsiz müzik dersleri verdi. Yaklaşık 10 yıldır köy köy gezerken, heybemde biriktirdiğim türkülerden bir albüm yapmak istiyordum. Çünkü köylerde saklı kalmış bu eşsiz türküler daha geniş kitlelere erişsin, özellikle yeni nesilin önüne heybemden dökülsün istiyordum. Kendi imkanlarım dahilinde repertuar ve stüdyo çalışmaları yaparak ‘Heybemdeki Türküler’ isimli albümümü tüm dijital platformlarda yayınlamak kısmet oldu. Bu albüm aslında benim değil, halk müziğimizin üreticilerinin bir simgesidir. 7 eser ustalarındır. Ben kendimi halen bir çırak, bir aktarıcı olarak görmekteyim. Ömür boyu ustalarımın izinde, dizlerinin dibinde çıraklığım devam etsin istiyorum. Çünkü halk müziği anlamında onlara tüm ömrümü borçluyum. 2 eser de naçizane türkü formunda kendi bestem.
MÜZİK HEPİMİZİN ORTAK PAYDASI
- Uçsuz bucaksız dalları olan ağaçlar misali, halk sanatçılarının gölgesinde çok serinledim, o sanatçıların pınarlarından sular içtim. Onlardan manevi olarak çok beslendim. Artık kendim de bir fidan olarak bu topraklara ekilmeliydim. Heybemdeki Türküleri dökmeliydim. Kısmet oldu. Yaklaşık 2 yıllık bir zorlu çalışma sonucu Heybemdeki Türküler albümümü çıkardım. Umarım kıymetli halk müziği dinleyicileri, bu topraklara ektiğim fidanımı büyütürler, heybemden dökülen türküleri severek dinlerler. Şunu da açıkça belirtmek isterim. Bir müzik öğretmeni olarak maddi manevi bu albümü çıkarırken çok zorluklar yaşadım. Ama bunu başarmamda birçok kişinin emeği oldu. Emeği geçenlere teşekkürlerimi arz etmek isterim. Müzik, hepimizin ortak paydası.
Ben, halk müziğini tüketen insanların, popülarite kaygısı gütmediğini düşünen bir eğitimciyim. O nedenle, Heybemdeki Türküler albümümü dinleyecek türküseverlerin de bu albümü omuzlarında taşıyacaklarına eminim. Çünkü tüm ruhumu, gönlümü döktüm. Ayrıca çok dinlenmesini her insan gibi ben de isterim. Fakat, albümümdeki 9 türkü, neredeyse hiç kimse tarafından daha önce duyulmamış türkülerden oluşmaktadır. Heybeme doldurduğum ve köylerde saklı kalmış o kadar çok türkü var ki, bunları bir albüm olarak insanların gönül dünyalarına dökebildiğim için büyük onur duyuyorum. Zamanla bu albümün, özellikle yeni nesilde çok etki göstereceğini, bir müzik öğretmeni olarak düşünmekteyim. Çünkü 9 türkünün müzik düzenlemelerinde, kesinlikle türkülerin aslına bağlı kalarak ve değiştirmeyerek, gençleri de heyecanlandıracak düzenlemeler yaptık. Örneğin teke yöresinde çalınan yerel çalgılar sipsi, üçtelli ve kabak kemanenin renk çalgıları olarak eşlik ettiği türkülere, trombon, trompet, flugelhorn gibi bakır çalgılar eşlik etti. Perdesiz bass gitar, perdesiz gitar, elektro gitar da çalındı. Asla türkülerin özünde en ufak değişiklik yapmadan bu müzik düzenlemeleriyle yeni neslin ilgisini çekmesini amaçladığım bir albüme dönüştürdüm. Bu bağlamda, 9 türkünün kendi arasında kültürel bağlılığını da hissederek tekli eser olarak değil bir albüm olarak yayınladım. Çok fazla dinlenme izlenme kaygısı gütmeksizin, genel bir kompozisyon oluşturmasını hedefledim. Çünkü benim bu hayata bırakmak istediklerimi türküler karşılıyor. 9 türkünün kendi içindeki bağını da hesaba katarak Heybemdeki Türküler albümünü ürettim. Kısmet olursa ikincisini, üçüncüsünü, dördüncüsünü, beşincisini yapmak isterim. Başta da belirttiğim gibi, heybemde doldurduğum, maalesef kimselerin duymadığı sayısız türkü var. Tüm halkımız, bu türküleri duysun istiyorum. Ayrıca türkü söyleyen sanatçıların da kendi kitlesi içinde çok ciddi bir tanınırlığı var. Umarım ileride benim albümümü de geniş kitleler dinler. Çünkü bu yola yeni çıkmış bir çırak olarak, içimdeki heyecanın bitmeyeceğine eminim.
Kendi kültürümüzün arkasına sığınmamız lazım
- İnanır mısınız, 9 eserin 9'unu birbirinden farklı göremiyorum. 7'sini köylerde deşirdiğim, ikisini de kendim yazdığım türkülerin hepsi benim gözümün nuru. Tabii ki, kendi yazdığım türkülerin ileride, köylerde deşirdiğim türküler gibi sevilmesini ve geniş kitlelere erişmesini dilemekteyim. O nedenle albümdeki her türkü, kekik kokan güzel memleketimizin, ülkemizin bir değeri olsun, tanınsın isterim.
Ustalarımın izinde öğrenme sürecimin halen devam ettiği halk müziği kültürümüzün çerçevesinde tabii ki kendimce besteler türküler üretmeye başladım. Sosyal medya sayesinde de bu türküler ilgi görmeye başladılar. Çocuk yaşlardan beri türkülere olan ilgimle birlikte aslında halk şiirine de ilgim vardı. Çok şiir okuduğum için, kendimce hece ölçülü şiirler yazıyorum. Bu şiirleri besteliyorum. Dediğim gibi, iddiasız ama gönlümün derinliklerini açtığım şiirler bunlar. Kim bilir, ileride halk tarafından çok sevilen türküler haline gelebilir. Umutlu olmak lazım. Kendi kültürümüzün arkasına sığınmamız lazım. Biz bu türküleri onlarca hatta yüzlerce yıldır ustalarımızın eşsiz gayretleriyle öğrenebildik. Ustadan çırağa geçen türküler her ne kadar sözlü kültürün öğesi olarak değerlendirilse de günümüz şartlarında artık çoktan yazılı hale getirilmiştir. Kaybolması unutulması artık söz konusu değildir. Ben de kendimce eserler yazıp çizerek, türküler besteleyerek insanlara ileride daha çok erişebilirsem ne mutlu. Bu toprakların havasından, suyundan, insanından kısacası her şeyinden ilham alıyorum. Doğal kalabilmek, müzisyenin besin kaynağı. Doğallığı halka yansıtabilen kişi zaten halkın sanatçısı olmayı başarabilen kişiler. Ben de köylerde karşılaştığım ‘koca ustalar’ın emin olun tümünü kendime usta olarak, sizin deyimizle idol olarak görmekteyim.
Hiçbir türkü eskimez, sıradanlaşmaz
- Halk müziğinin Türkiye’de köklü bir dinleyici oranı var. Bu yıllar yılı büyüyerek devam ediyor. Artık dijital platformlar ve sosyal medyaların da kolay erişilmesi sayesinde herkes türkülerini halka arz edebiliyor. Düşünsenize, sosyal medya olmasaydı, ben bir müzik öğretmeni imkânlarıyla bu albümü nasıl insanlara arz edebilirdim? Bununla beraber, güzel olan, sosyal medya aracılığıyla birçok farklı ülkeye de sesimi duyurabilmekteyim. İnanır mısınız, 3 ay önce yayınlanan Heybemdeki Türküler albümüm yaklaşık 70’ten fazla farklı ülkede dinlenmiş. Sosyal medya ve dijital platformların sayesinde sesimi dünyaya duyurabilmişim. Bu durum, benim gibi gençleri türkü üretmeye teşvik ediyor. Çünkü az müzik çalışmalarımızı az da olsa Türkiye ve dünyadaki müzikseverlere arz edebilme şansımız var. Ayrıca, bakınız hiçbir türkü eskimez, hiçbir türkü sıradanlaşmaz. Çünkü halk müziği dinleyicileri, özümsedikleri türküleri ömür boyu omuzlarından indirmezler. Umarım benim türkülerim de halk tarafından kabul görür. Heyecanım, umudum var.
POPÜLER KÜLTÜRÜN YOLU ÇOK FARKLI
Bence popüler kültürün yolu çok farklı. Hızlı tüketim dünyasının hızlı tüketilip yok olan müziklerini ben popüler müzik olarak görüyorum. Yine de son kararı kıymetli müzik dinleyicileri veriyor. Eserin niteliğini dinleyiciler belirliyor. Hele ki türkülerimiz gibi bu kültürden kök alıp uzayan çok naif eserleri her zaman dinleyiciler gündeminde tutuyorlar. İzlenme sayısı, dinlenme sayısı tabii ki önemli ama, türkülerin kültürü taşıyıcı özelliğini göz önünde tutacak olursak, türküler az dinleniyor diye yok olacak diye umutsuzluğa kapılmamak lazım. Çocukların ve gençlerin türkü dinlemeleri gerek. Çünkü türküler, yeni nesili manevi olarak çok besleyecektir.
Üçtelli bana dervişlik yapıyor
- Yaşadığım coğrafyanın suyu, havası, yolu, insanı var türkülerimizde. Bunlardan beslenmeksizin müzik üretmek imkânsız benim için. Çünkü elimde tuttuğum, teline dokunduğum, sapına parmaklarımı dost ettiğim saz, eşsiz bir kültürün ifade edicisi. Başka bir coğrafyada doğsaydım yine o coğrafyadan beslenen müziklere ilgi duyardım sanırım. Çünkü müziğin temelinde kültür var benim için. İnsanın içinden gelen sesleri yansıtabilmesi gerek müziğe. Ruhumuzun ışığında seslerle ve tınılarla müzik yolculuğuna çıkmak gerek bence.
Son olarak Emre Dayıoğlu için üçtelli saz olmasaydı ne olurdu?
Sanırım bir yanım eksik olurdu. Köylerde gezerken kendisi küçük ama hissiyatı çok büyük bir dost, bir sırdaş oldu benim için üçtelli. Ne zaman tellerine dokunsam bana verdiği tınısıyla gülücükler saçtı. Ben üçtelli çalmıyorum. Üçtelli ile konuşuyorum, onunla sohbet ediyorum. Ona kendi anlatıyorum. İçimi döküyorum. Üçtelli de bana hep verdiği cevaplarla dervişlik yapıyor.