Charlie Hebdo olayından sonra Avrupa'da özellikle de Fransa'da yeniden yükselişe geçen İslamofobinin orada yaşayan Müslamanları nasıl etkilediğini CCIF-Fransa İslamofobi ile Mücadele Kollektifi Temsilcisi Yasser Louati ile konuştuk. Louati, Fransa'da bir Müslümanın haksızlığa uğramasının normal karşılandığının altını önemle çiziyor.
Bu ayrımcılık 26 senedir devletin sponsorluğunda gerçekleşiyor. Şu anda aile yapısını ve okulları hedef alıyorlar. Gezilerde veya müfredat dışındaki etkinliklerde çocuğunuza eşlik etmenize izin verilmiyor. Pek çok çocuk neden annelerinin geziye katılmadığını soruyor. Yedi yaşındaki bir çocuğa doğrudan “Senin annen bu toplumun bir parçası değil” mesajı veriliyor. Radikal solcu partiler kadınların üniversitelerde başörtüsü takmasının yasaklanması gerektiğini düşünüyor. Burada yine kadınların yüksek eğitim almaları engellenmeye çalışılıyor. Kadınlar eğitimden ve çalışma hayatından uzaklaştırılıyor. Sonuçlar dehşet verici. Çocuklar hem dinlerinden hem de eğitimlerinden uzaklaştırılmış oluyor. Bu ay itibariyle bebek bakıcılarına yönelik de başörtüsü yasağının gelmesini bekliyoruz. Hayatlarının mutlaka bir noktasında din ve eğitim arasında seçim yapmak durumunda bırakılıyorlar.
Kimlik krizi yaşıyorlar. Müslüman mıyım yoksa Fransız mıyım? diye düşünüyorlar. Üçüncü nesil “Ben Fransız değilim, kendi ülkeme dönmeyeceğim fakat burada yaşasam da kendimi toplumun dışında göreceğim” diyor. Batı ülkelerindeki Müslüman gençler kendilerini sadece 'Müslüman' olarak tanımlıyorlar. Vatandaşlıkları ile dinleri arasında bir seçim yapmalarını istenildiği zaman dinlerini seçiyorlar. Ama seçme hakkı verecek olursanız “Ne kadar Müslümansam o kadar Fransız'ım, ne kadar Fransız'sam o kadar da Müslümanım” diyorlar.
Bir defa sosyal eşitsizlik var. Yapılan bir araştırmada iş hayatına başvuran Müslüman adayların ayrımcılığa maruz kalma olasılığı yüzde 65 daha fazla. Stanford Üniversitesi'nden Prof. Dr. Latin'in yaptığı benzer bir araştırmada iş başvurularında dinin çok önemli bir faktör olduğu ortaya çıkıyor. Müslüman olan bir kimse iş başvurusu yaptığı zaman burada bir ayrımcılığa maruz kalma olasılığı daha yüksek. Bir kişinin Müslüman ismine sahip olması istihdam alanından uzaklaşmasının sebeplerinden biri.
Üzerinizde baskı uygulayarak dava açmanızı önlüyorlar. Yapılan bir araştırmada Msülümanların ulusal ortalamaya kıyasla kazançlarının yüzde 15 daha düşük olduğu görülüyor. Müslüman kadınların kamusal alandaki konumuna da baktığımızda görülmeyen kategoride yer alıyor. Başarısızlıklarından ötürü, Müslümanlar kendilerini asimile etmeye başladı. Bu durum onların kendi kimliklerini hali hazırda zorlukla tanımlanmış olan bir kimlikle özdeşleştirmelerine sebep oluyor. Ulusal kimlik denilen şey aslında Müslümanlara eziyet etme yöntemi haline geliyor. Tabi bir de kökten dincilikle ilgili endişeler var. Bu da başörtüyle ilişkilendiriliyor. Sonuç olarak toplumun içinde değil kendi komitenizde ve grubunuzda yaşıyorsunuz. Bir de beşinci sütün var. Savaş ilanı İslami faşizm. Bu ifade Fransa başbakanı tarafından kullanıldı. Kendisi İslamofobi kelimesini kullanmayı reddediyor, onun yerine İslami faşizm terimini kullanıyor.
Müslümanlar, medya ve politikacılar tarafından toplumdaki bütün sorunların kaynağı olarak gösteriliyor. İslamofobi'nin yükselmesinin sebebi medya. Müslümanlar haklarını arayamadıkları için daha savunmasız hale geliyor. Bunu görenler saldırıyı arttırıyorlar.
Doğru. Toplumsal nedenler yani ikinci vatandaş olmalarından dolayı Müslümanlara haksızlık edilmesi normal karşılanıyor. Fransız'a haksız muamele yapıldığında Fransızlar ayaklanıyorlar ancak Müslümanlar için durum böyle değil. İkincisi Müslümanların eğitim sorunu var. Haksızlığa maruz kaldıklarında nasıl davranacaklarını bilmiyorlar. Kurumumuzda bunlarla ilgili eğitimler vererek sorunu aşmaya çalışıyoruz. Tabi bu ezilmişlik hissi de var. Eskiden hükümet daha açıktan ayrımcı politikalar izleyebiliyordu fakat bugün bu tarz kuruluşların da gelişimiyle takip mekanizmaları geliştiği için hükümette açıktan davranamıyor. Süreci takip ediyoruz ve haklarını aramalarına yardımcı oluyoruz.
Çok yakınlarda olmuş bir olaydan bahsetmek istiyorum. 8 yaşındaki çocuk “ben Charlie değilim. O kötü biridir, benim peygamberimi resmini kötü çizdi” dediği için tutuklanarak mahkemeye götürüldü. Cami saldırıları ile çok karşılaşıyoruz. Sözlü taciz ve adalet davaları geliyor. Twitter ve Facebook sayesinde ara sokaklarda olan olayları bile görmeye başladık. Çok vaka var, hepsine yetişemiyoruz. 2008'de Baby Lou denilen bir olay yaşandı. Anaokulunda bir kadın başörtüsünü çıkarmayı reddettiği için işten atıldı. Kurul değiştikten sonra yeni göreve gelen başkan bu karara karşı çıkarak geri dönmesine yardımcı oldu. Bu vaka sayesinde siyasetçiler yeni kanunlar çıkararak ana okullarında başörtüsünün yasaklanmasını talep ettiler. Yine aynı şekilde serbest çalışan bebek bakıcıları için de başörtüsünün yasaklanmasını istiyorlar.
Müslüman ve Müslüman olmayan yerel ve uluslararası kurumlarla örgütlü çalışıyoruz. Almanya başta olmak üzere Avrupa'da çalıştığımız pek çok kurum var. Bütün Avrupa'da teşkilatların ortak çalışması olan bir İMAN projesini oluşturduk. Bunun sayesinde sadece görüntüleme değil aksiyona da önem veriyoruz. Politika üretebilmek için siyasilere hamle yaptırabilmek için çalışmalara da başladık. Olumluya giden bir süreç var. Artık azınlık değiliz. Önceki nesiller bu konuda çok başarılı değillerdi. Yeni nesiller olarak buna daha iyi adapte olmaya çalışıyoruz.
Müslümanları din ve ırk bir paket olarak görüyorlar. Irkı ve dini birbirinden ayırmıyorlar. Akıllarında bir Müslüman tiplemesi var. Çok dindar olmasanız da sizi o kategoriye koyuyor. Irkçılıkla İslamofobi arasında elbette bir ilişki var. Fransız değilseniz zaten ötekileştirilmeye maruz kalıyorsunuz. Fransa'nın kendi içinde de heterojen gruplar var. Polonya'dan gelenler var fakat onlar böyle bir muameleye maruz bırakılmıyorlar. Buradan da anlaşılıyor ki İslam'a karşı bir ötekileştirme söz konusu. Hem dininiz hem de ırkınız farklı olduğunda daha da dışlanıyorsunuz.
En çok hissedilen duygu korku ve paranoya. Herhangi bir saldırıya maruz kalmaktan korkuyorlar. Televizyonu açtıklarında yine İslam'a ve Müslümanlara zarar verecek olan yayınlardan korkuyorlar. Artık İslam'a doğrudan saldırı söz konusu. Politikacılar açık açık Müslümanlarla savaşta olduklarını ilan etmeye başladılar.