Modern bilim neden ve nasıl sorularına odaklanır. Kovid-19 neden ve nasıl çıktı, bilimin cevap araması gereken bir soru. Ancak niçin ortaya çıktığını bilim açıklayamaz. Zira niçin, gözlem ve deneyle izah edilemez. Niçin’i anlamak için ilahiyat ve felsefeye müracaat etmek, metafiziği dikkate almak gerekir. İnsanlar neden ve nasılla ikna olamadıkları vakit niçin sorusuna cevap arar. Depremler niçin olur, felaketler niçin yaşanıyor, Kovid-19 niçin var, soruları ilahi irade üzerinden açıklanır genellikle. Yaşanan olumsuz durumlar üzerinden Allah’ın bize ne dediğini bilmeyiz, ancak çeşitli yorumlarla ilahi iradenin mesajını anlamaya çalışırız. Buna dini atıflar ya da yüklemeler deniyor literatürde.
Kovid-19 meselesinde yapılan metafizik açıklamalar genellikle Allah’ın insanlara kendisini hatırlatması olarak yorumlanıyor. Burada geçen “kendisini” ifadesini iki türlü anlamak gerek. Birincisi Allah bizzat kendisini hatırlatıyor insanlığa, ikincisi insana insanlığını hatırlatıyor. “İnsan başıboş bırakıldığını mı sanıyor?” (Kıyamet, 36) ayeti bu anlamda ilgi çekicidir. Kuşkusuz bu mesajı inanan insanlar alır. Doğrusunu söylemek gerekirse her inanan da derinlemesine alamaz, kimisinde sorgulama yüzeysel kalabilir. Eskilerin ifadesiyle satırdan sadra inmez. Yine de ‘niçin’i merak eden insanlar sürekli sorgular. Buldukları cevaplar şöyledir: Eğer bir olumsuzluk yaşanıyorsa bu durum kendilerinin, çevresindeki insanların ve topyekun insanlığın yapıp etmelerinden yani günahlarından kaynaklanmaktadır. Daha açık bir ifadeyle insanların kendilerine, sosyal çevrelerine ve doğaya adil davranmamaları, yani zulmetmeleri Kovid-19’un temel nedenidir. “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir” (Şura, 30) ayeti bu anlamda dikkat çekicidir. Kapitalizme eklemlenen, tüketim kültürü içinde boğulan, haz, hız ve deneyim hastalığına tutulan, hiçbir hakikat ve otorite tanımaz hale gelen insanlığa çeki düzen verme olarak da anlaşılabilir Kovid-19 küresel salgını.
Bugünlerde birçok düşünür, pandemi sonrası hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kanaatinde. Bence de şu an geçici gibi görünen pek çok alışkanlığımız kalıcı şekilde değişecek gibi. Moderniteden postmoderniteye evrildikçe yükselen bireyselleşme daha da artabilir. Sosyal yapı ve zihniyetler değişince dini düşüncelerin, dini pratiklerin ve alışkanlıkların az ya da çok değişmesi kaçınılmaz. Kuşkusuz değişim bir anda olmaz sürece yayılacaktır. Yeni kuşaklar farklı bir dini yaşantıyı tercih edebilir. Bu bağlamda, koruyucu tedbirler kapsamında kullanılan sosyal mesafe kavramına hassaten dikkat çekmek isterim. Fiziksel mesafe demek gerekirken sosyal mesafe deniyor. Sosyal mesafe duygusal ve düşünsel olarak da uzaklaşmak demek. Korona sonrası dünyada insanlar sadece fiziksel değil sosyal olarak da uzaklaşacak gibi. Bu açıdan kurumsal ve geleneksel dinler açısından çok kolay olmayacak zamanlar geliyor. Yeni insan ve yeni tip dindarlıklar şekillenecek gibi. Postmodernite ile birlikte zaten filizlenmiş olan bireysel din, kurumsal temeli zayıf maneviyat, “evde din” ve “ait olmadan inanmak” eğilimleri ön plana çıkarken; kurumsal din ve dindarlık-maneviyat bütünlüğünü vurgulayan dini anlayışlar zayıflayacak gibi görünüyor.
Modernite bir paradigmaydı süresi doldu
Bilim ve zihniyetin paradigma (bakış açısı), enigma (muamma) ve new-paradigma (yeni bakış açısı) olarak ilerlediğinden bahsedilir. Modernite bir paradigmaydı, kullanım süresi doldu, postmodernite ile insanlık muamma ya da bilmece dönemini yaşamaya başladı. Kovid-19 tam da bu süreçte devreye girdi. Artık yeni paradigmalar kuruluyor.
Müslümanlar olarak öncelikle şunu söylememiz gerekiyor.
Yeni paradigmalar kurulurken kendimize özgü bilgi üretme, üretilen bilgiyi uluslararası dolaşıma sunma ve bunu dünyaya kabul ettirme bakımından ne yaptık, neler yapıyoruz? Eğer biz hala sadece geleneğe ya da sadece yeniye saplanıp kalırsak birilerinin kurdukları dünyayı en az 200 yıl daha seyrederiz. İslam’ın tevhit ve vahdet ilkesini temel prensip edinerek gelenek ile moderni harmanlayıp yeni bir medeniyet inşasına doğru gidemezsek hem bilimsel, hem sosyal hem de dini anlamda başkalarının çizdiği rotayı benimseriz de haberimiz olmaz.
Covid-19’u İslam dünyası açısından fırsata dönüştürmek mümkün. İnsanların pek çok şeye güven ve inancı sarsılmışken, sağlık ve güvenlik pahasına özgürlüklerinin kısıtlanmasını talep ederken, birçok meselemizi masaya yatırıp esaslı bir şekilde ele almamız gerekir. Bunu başarabilmek için her şeyden önce İslam’ın ve Müslümanların insanlığa söyleyecek sözü var diyerek yola çıkmalıyız. Ancak bu yolda sosyal medyada görünürlük kazanan kuru hamasetten öteye geçmeli; din bilimleri, fen bilimleri ve sosyal bilimler ayrımı yapmaksızın entelektüel bir bakışla; siyasi, ekonomik ve kültürel boyutları düşünülmüş bütüncül bir vizyon ortaya koymamız gerekiyor.