Yeni Şafak

Mizahi bir iç hesaplaşmayla yazdım

Dilber Dural
Dilber Dural
01:0016/03/2025, Pazar
G: 15/03/2025, Cumartesi
Yeni Şafak
Cengiz Bozkurt
Cengiz Bozkurt

Oyuncu Cengiz Bozkurt’un 10 yıl boyunca Bavul Dergisi’nde yazdığı makaleler, “Ben Gülüyor Muyum?” adıyla kitaplaştı. Bozkurt, kitapta hayatına dair kesitler, güncel olaylar, tarihi figürler ve toplumsal meseleleri mizahi bir dille anlatıyor. “Kitap bir iç hesaplaşmaya, iç dökme haline dönüştü” diyen Bozkurt, “Okurlarım bu kitaptan hem gülümseyerek hem de düşünerek ayrılsın. Gülümsemeyi hayatımızdan hiç çıkarmamalıyız” diyor.

Türk televizyon ve sinemasının sevilen isimlerinden Cengiz Bozkurt, yıllardır hem dramatik hem de komik rolleriyle izleyicilerin gönlünde taht kurdu. Leyla ile Mecnun dizisindeki Erdal Bakkal karakteriyle hafızalarda iz bırakan Bozkurt, birçok projede yer alarak kariyerine devam etti. Son olarak Leyla dizisinde Selman karakteriyle ekran karşısına çıkan deneyimli oyuncu, şimdi de kalemiyle okurlarla buluşuyor. Bozkurt’un, 10 yıl boyunca Bavul Dergisi’ne yazdığı makaleler, “Ben Gülüyor Muyum?” adıyla kitap haline geldi. İnkılâp Kitabevi etiketiyle raflardaki yerini alan kitap, oyuncunun hem kendi yaşamından kesitler sunduğu hem de güncel olaylara, tarihi figürlere ve toplumsal meselelere dair yazılarını içeriyor. Hayatın ağırlığını mizahi bir üslupla hafifleten Bozkurt, çocukluk anılarından Londra’daki deneyimlerine, oyunculuk kariyerinden toplumsal meseleler üzerine düşüncelerine kadar pek çok konuyu işliyor. Mizahi zekâsı ve ciddi konuları eğlenceli bir şekilde harmanlayan yazılarıyla “Ben Gülüyor Muyum?” ile Bozkurt, geçmişi yad ederken geleceğe de bir vasiyet bırakıyor. Yeni Şafak Pazar olarak geçtiğimiz günlerde D&R Kanyon’da gerçekleşen imza gününde Bozkurt ile bir araya geldik.

Bavul dergisinde yazdığınız yazılar kitap oldu. Oyunculuktaki başarılarınızı biliyoruz. Yazmanın sizin için anlamı neydi, nasıl yazmaya başladınız?

Aslında başta biraz kararsız kaldım. Kendimi yazabilen biri olarak görmüyordum; oyuncu olarak kendimi çok daha iyi ifade edebiliyorum ve mesleğimi iyi icra edebiliyorum. Ama yazmak konusunda kendime güvenim yoktu. Kitaba, 12 Eylül dönemindeki çatışmalı ortamda kaybettiğim bir çocukluk arkadaşımın hikâyesini anlatarak başladım. Sonrasında ise her şey bir çorap söküğü gibi geldi. Kitap, bir iç hesaplaşmaya, bir iç dökme haline dönüştü. Söylemek istediğim ama bir türlü söyleyemediğim, aklıma takılan her şeyi çeşitli makalelerle uzun bir süre içinde yazmış oldum.

Kızımın hastalığıyla hayatın değerini fark ettim

Kitapta kendi hayatınızdan kesitler anlatıyorsunuz. Çocukluk anılarınızdan Londra maceranıza, uzun soluklu oyunculuk kariyerinize kadar geniş bir yelpazeye değiniyorsunuz. Yazarken zorlandığınız anlar da oldu mu?

Kitabının sonunda yer alan “Yaşam, ölüm, vasiyet” yazısında duygulandım. Orada gerçekten zorlandım çünkü bir şekilde veda, çocuklardan ayrılmak çok kolay olmuyor. Ölüm hepimize bir gün gelecek; hepimiz ölümlü fanileriz. Sevdiklerinden ayrılmak gerçekten zor. Ancak bir yazımda, “Aslında herkesin ölüm zamanı ve tarihi belli olmalı ve buna göre yaşamalı insanlar. Belirsizlik, insanları sahte umutlara sürüklüyor” demiştim. Hayatımdaki en büyük dönüm noktası, kızımın epilepsi hastalığına yakalanması oldu. Kızımın epilepsi hastalığından sonra hayatın çok daha anlamlı ve değerli olduğunu fark ettim. Bu durum hayatımı kökten değiştirdi ve dönüştürdü. Hayata bakış açımı tamamen farklı bir noktaya taşıdı. İnsan her şey yolundaymış gibi düşünürken, hayatın sürprizlerle dolu olduğunu ve bir anda her şeyin altüst olabileceğini anlıyor. Artık ben de bunu göz önünde bulundurarak yaşıyorum, her anın kıymetini daha iyi biliyorum. İnsanlar çoğu zaman birçok şeyi erteliyor. “Nasıl olsa çok zamanımız var” diye düşünüyoruz. Ama Allah hepimize fani ölüm vermiş ve sonunda hepimizin bir son noktası var.

Peki sizin hayatınızda ertelediğiniz bir şey var mı?

Evet, ertelediğim birkaç şey var. Mesela kendi filmlerimi yapmak, senaryolarımı yazmak isterdim. Festival festival gezmek, dünyayı tamamen dolaşmak; belki bir tekneyle ya da başka bir şekilde. Farklı kültürleri daha çok keşfetmek isterdim. Ancak çocuklar olunca, bunlar erteleniyor. Bunlar, ertelenmiş hayaller diyebiliriz.

Erdal Bakkal peşimi hiç bırakmadı

“Leyla ile Mecnun” dizisindeki Erdal Bakkal karakteriyle gönüllerde taht kurdunuz. “Yaşam, ölüm, vasiyet” yazınızda ise şöyle bir not düşüyorsunuz: “Leyla ile Mecnun’dan Erdal Bakkal’ın, Azrail’i görüp namaza durmasını, iyilik meleği kesilip onu kandırmaya çalışmasını izleyin ve gülün. Ama sadece gülün, düşünmeden gülün.” Bu karakterin kitabınızda yer almasının özel bir anlamı var mı?

Erdal Bakkal’dan kaçmak mümkün değil. Ben kaçsam bile sevenler bırakmıyor. Ciddi bir şey yapıyorum mesela, hemen “Kendine gel sen bakkalsın!” diye hatırlatıyorlar. Vasiyet yazımda da Erdal Bakkal var çünkü Azrail’i kandırmaya çalıştığı, namaza durduğu sahne, Burak’la birlikte yaptığımız en komik işlerden biriydi. Hâlâ izleyince gülüyorum. Ama aslında bu sahne, insanın ölüm karşısındaki acziyetini de çok iyi anlatıyor. Küçük adamların büyük halleri beni hep etkiliyor. Yaptığım işlerin çoğu, onların büyük hayallerini hicvetmek üzerine kurulu. Erdal Bakkal da öyle. Bir gün marketler zinciri sahibi olmayı hayal eden bir mahalle bakkalı… Ama biz “Marketten alışveriş yaparsanız, cenazenize bakkalınız gelir” diyerek mahalle kültürüne bir gönderme yaparak veda ettik.

Oyunculukta bir karakterin içine giriyorsunuz, yazarken ise tamamen kendiniz oluyorsunuz. Oyunculuk ve yazarlık arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Oyunculukta bir karakterin arkasına saklanmak, yazılmış bir dünyada gezinmek çok daha kolay. Zaman ve mekân içinde yolculuk yapmak zaten sevdiğim bir şey olduğu için, oyunculuk süreci bana keyif veriyor. Ancak yazmak bambaşka bir alan. Orada tamamen kendinizsiniz, hiçbir karakterin arkasına saklanamazsınız. İç dünyanızı, benliğinizi tüm yalınlığıyla ortaya koymanız gerekiyor ve işte o zaman hesaplar karışıyor. Kendinize ve yazdıklarınıza dürüst olmak şart. Ben de yazarken dürüst olmaya özen gösterdim. Anlaşılır, sade ve doğrudan bir dille yazdım; içimi döktüm, kalbimi açtım. Oyunculuk benim için çok daha kolay, ama yazmak gerçekten zor.

Gülümsemeyi hayatımızdan hiç çıkarmamalıyız

Kitabınızın isminde “Ben Gülüyor Muyum?” diye soruyorsunuz. Mizah hayatı daha yaşanılır kılan bir şey mi, yoksa bazen bir savunma mekanizması mı?

Okurlarım bu kitaptan hem gülümseyerek hem de düşünerek ayrılsın isterim. Gülümsemeyi hayatımızdan hiç çıkarmamalıyız. Hayatın en ciddi anlarında bile insanın mizahi bir yönü görmesi mümkün. Ben de öyle yapıyorum. Ailemde de bu böyleydi. Rahmetli babam çok nüktedan bir adamdı, annem ise kahkahalar atan, neşeli bir insandı. En zor zamanlarımızda, hatta babamın hastalık dönemlerinde bile gülünecek bir şeyler bulabiliyorlardı. Bu yüzden okurlarım da gülümsesin ama gülümserken düşünsünler de. Yayınevinden Orkun Bey kitabı okuduktan sonra, “Sen komedyen olarak biliniyorsun ama çok ciddi meselelere değinmişsin. Bir beklenti oluşturmayalım” dedi. Okuyucularımız düşünmeye de hazır olarak gelsin.



#Cengiz Bozkurt
#Erdal Bakkal
#Leyla İle Mecnun
Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.