15 Temmuz gecesi ABD destekli haşhaşilerin darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Bu hain kalkışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dik duruşu ve iradesine sahip çıkan milletin meydanlara inmesiyle boşa çıkarıldı. Paralel yapının bir terör örgütü olduğu 15 Temmuz'da artık kesinlik kazandı. Uzun yıllardır bu yapının tehlikesine, toplum için oluşturduğu risklere dikkat çeken isimlerden birisi, bu örgütün kumpasına uğramış, bedel ödemiş gazetecilerden Nedim Şener. FETÖ'ye ilişkin merak edilenleri Şener'le konuştum.
Bu potansiyele ve niyete sahip olduklarını biliyorduk. Ancak böyle ben bir olasılığın kim tarafından olursa olsun başarısız olacağını düşünerek uygulamaya geçirileceğini tahmin etmiyordum. Amerika ve Avrupa'nın tavrı çok açıktı zaten. Türkiye'de bir darbe olursa destekleyecekleri anlaşılıyordu. Cemaatçiler de bu işareti gördü. Siz darbeyi siyasi iktidara yapacaksınız ama en önemlisi bundan önceki darbelerde olduğu gibi kısmen de olsa halk desteğinin ve medya desteğinin yanınızda olması lazımdır. Halk nezdinde böyle bir şeyin karşılığının olmadığını ve buna karşı çok ciddi direnç olacağını da biliyordum. Bu tavır, 15-20 yıllık süreçte toplumun demokratik bilincinin ne kadar yüksek olduğu toplumun aslında vesayete tamamen karşı durduğunun en önemli göstergesi oldu. Onlar bunu hesaplayamadılar, bence toplumu hafife aldılar.
Evet cemaatçiler dünyada bir insana, topluma yapılabilecek tüm kötülükleri uygulayabilecek bir grup, çünkü tam tabiriyle 'haşhaşi' bunlar. Benim kanaatim her zaman böyleydi. Eğer bir insanın hayatını zindan edebiliyorsanız, bir toplumun hayatını da zindan edebilirsiniz. O sizin vicdansızlığınızı, ahlaksızlığınızı, namussuzluğunuzu gösterir. Bana 'Sen çok kinle hareket ediyorsun, özel hesaplaşma peşindesin' diyenler oluyordu. Oysa ben 2009'dan bu yana insanlara bu yapının toplum için ne büyük tehdit olduğunu anlatmaya çalıştım. Ben cezaevinden çıktıktan sonra onların tekliflerini kabul etseydim kendim son derece korunaklı olurdum.
Fetullah Gülen ile Pensilvanya'da buluşma mesela… Zaman Gazetesi Amerika temsilcisi Ali Aslan tarafından yapıldı. Ben ancak bir gazeteci olarak röportaj amacıyla görüşebileceğimi, başka bir amaçla asla yan yana gelmeyeceğimi söyledim. Bana böyle bir röportajı yazılı olarak yapabileceklerini söylediler. Ben de cevabının kimin tarafından hazırlandığını bilmeyeceğim bir röportaj yapmak istemediğimi söyledim. Ve o işi orada kestik.
Bugünkü sorular ile o günkü sorular farklı. Bugün artık Gülen'e soru sorma değil hesap sorma zamanı.
Gülen, kendi çıkarlarıyla başkalarının amaçlarını birleştirebilen bir operasyon örgütü. Ben uzun zamandan beri, yazılarımda uluslararası güçlerin Tayyip Erdoğan'dan kurtulma projesi diye yazdım. Bunda da başı Amerika çekiyor. Gülen örgütü burada bir taşeron ve her taşeron gibi kendine verilecek konuma razı bir taşeron. Bu örgüt, ülkede yönetim erkine el koyabilecek, kendi belirlediği hükümeti uygulamaya sokacak ama esas itibariyle kendini çalıştıran ana işveren kimse onun çıkarları için Ortadoğu'da ve Türkiye'de faaliyette bulunacak bir taşeron yapı.
Eğer ABD bu darbecilerin yanında değilse bunu çok net ortaya koyması gerekir. Ama hayır öyle değil! Düşünce kuruluşlarıyla, yazarlarıyla, düşünce adamlarıyla, siyasetçilerin açıklamalarıyla (FETÖ ile) uzak bir ilişki olmadığı görülüyor zaten. Bütün bu iddialara rağmen Gülen'i orada tutuyor olması, en başa dönelim sadece ABD'nin istihbarat servisinin verdiği referans mektuplarıyla orada bir adamın tutuluyor olması başlı başına anlam taşıyor. Bu operasyonun içinde bu adamların olduğu çok açık. Bu ileriki günlerde kesinlikle ortaya çıkacak.
Şimdi şöyle düşünün. Her devlet kendi güvenlik, istihbarat kuruluşlarını ve elemanlarını çalıştırarak ajan devşirirler. Şimdi Fetullah Gülen gibi Genelkurmay Başkanı'nın, Cumhurbaşkanı'nın ensesine adam yerleştirebilmiş bir örgütle çalışmayacaksanız da kiminle çalışacaksınız? Bunun ABD için çok mantıklı bir nedeni var. Burada alçaklık Gülen ve ekibinde. Vatanını, ülkesini satabilecek yapıda insanlar bunlar. Şimdi de halen devletin içinde elemanlarının olduğunu bildiği için onları kullanacaktır. O amaçla da Gülen'i vermemek için elinden geleni yapacak ve verecekse de bu süreci çok uzatarak engellemeye çalışacak.
FETÖ, uluslararası güçlerin yardımıyla teknolojiyi çok etkili kullanıyor. Haberleşmeyi bile bir başka boyuta taşımışlar, bunun tespiti çok zor. Zar zor MİT belli bir tespit yapabilmiş ancak tespit edildiği sızdırılınca o yöntemden vazgeçip başka bir yöntem kanalına geçmişler ve iletişimi onun üzerinden devam ettirmişler. O günkü bilgiler üzerinden 40-50 bin kişilik bir isim ve bazı belgeler ele geçirebilmiş durumda. Ama belli ki bu yapı halen burada var. Bunlarla teknolojinin bütün yardımıyla uğraşmak ve çok dikkatli olmak gerekiyor. Karşımızda gözünü kırpmadan kitleleri öldürebilecek, F16 ile bomba atabilecek bir örgüt var. Bu örgüt her an her yerden çıkabilir. Yapamayakları şey yok, çünkü öyle çalışıyorlar.
Bundan sonra bırakın FETÖ'cüleri başka bir grup da olsa darbe riski sıfır. Türkiye halkı çok büyük bir olgunluk gösterdi, ayrıca devlet tedbirler de alacak. Ama asıl tehlike şu; FETÖ'yü çalıştıran bu güç eminim bu yenilgiyi hazmetmeyecek ve mutlaka bir şeyler yapacak. Ve bunu da yine bu örgütün elemanlarına yaptıracaktır ama çok başka kimlikte yaptıracak. Sezar'ı vuran Brütüs'tü. Dolayısıyla onun en yakınındakine yaptırırlar. Dışarıdan birine artık bir şey yaptırmazlar.
Devletin içinden bir risk vardır. Bir şey bildiğimi ya da kesin bir şeylerin olacağını söylemiyorum. Ben bir tahminimi, korkumu, endişemi söylüyorum. Canice katliam, suikast veya benzeri bir şey yapabilirler. Sadece Cumhurbaşkanı ve iktidar açısından söylemiyorum, bu olasılık muhalefet açısından da risk taşıyor. O yüzden başta devlet olmak üzere herkesin bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor.
15 Temmuz sonrası toplumuyla, iktidarıyla, muhalefetiyle çok büyük bir dayanışmaya tanık olduk. Siz bu tablo için ne söylersiniz?
Bu siyasi birliktelik çok önemli ama daha önemlisi, aydın kesimlerin demokrasi mücadelesi konusunda muhafazakarlara hakkını vermemesi. Kıyafetiyle eleştirilen insanların, başörtülü kadınların, gencecik insanların, akademisyenlerin, doktorların, işsizlerin, işçilerin, memurların meydanlara çıktığı çok ilginç bir demokrasi savaşıydı. Bu tablo beni çok heyecanlandırdı. Ben de şu hissi uyandırdı: Atatürk Samsun'a çıktığı zaman, Atatürk'ü Samsun'da laik çağdaş insanlar değil, Anadolu insanları yurdunu seven insanlar karşıladı. Ben o insanlarda bunu gördüm. O gece büyük bir Tayyip Erdoğan sevgisi, AK Parti yakınlığı ama asıl önemlisi karşısına tankla çıkmış darbecilere karşı verdiği bir halk mücadelesi gördüm. Hatta bir teyze, “Bu darbe Tayyip Erdoğan'ı değil de Kılıçdaroğlu'nu hedef alsaydı ben yine aynı şeyi yapardım evladım" diyor. Bu çok büyük bir olgunluk. Şimdi orada burada bildiriler çıkıyor aydınım diye imzalar atıyorlar. Onlar evlerindeyken o teyze o gece orada kurşun yiyordu. Bu hareket o kadar değerli ki…
Tiyatro diyenler her şeyi oturarak seyrettiği için her şey onlara tiyatro gibi geliyor. Çünkü onlar oturarak değerlendirme yapan bu toplumu anlamamış insanlar. Bu toplumu tanımadan analiz yapamazsınız.