24 yıldır otobüs duraklarında su ve sakız satarak hayatını kazanan Şeyhmus Gök, kendisini 10 yıldır aynı durakta görenlerin, işportacılıkla geçinileceğine inanmadıkları için sivil polis sandıklarını söylüyor. Halbuki o sakızla, eşi ve biri özürlü, üç çocuğunun geçimini temin ediyor.
“Şu elimde görmüş olduğunuz tükenmez kalem” diye başlayan bir güzellemeden sonra, “bitmedi… yanında bu dolmakalem, bu silgi, bu … hediye...” diye devam ederlerdi. Vapurda, trende, otobüste rastlardık onlara. Şimdi o tekerleme gibi uzayıp giden satış sloganlarını pek duymasak da, köşe başlarında, meydanlarda, otobüs, dolmuş duraklarında ekmeklerini aslanın ağzından almaya devam ediyor işportacılar. Şeyhmus Gök, arkadaşlarının seslendiği ismiyle Mehmet Gök de, yaklaşık 20 yıldır kış aylarında damla sakızı, çikolata, yaz aylarında su ve yelpaze satarak kazanıyor hayatını. Hayat mücadelesi zor, zabıta daim nöbette elbette ama yine de işportacılığın avantajları da var. İş aramıyorlar bir kere, işlerini kendileri kuruyorlar. Patron kaprisi çekmiyorlar, istedikleri saatte işe başlayıp, istedikleri saatte bırakıyorlar, ısrarlı olurlarsa, geçinecek kadar para kazanıyorlar. Daha iyisi, Şam'da devlet memuriyeti.
1966 yılında Adıyaman'ın Gerger'e bağlı Yağmurlu köyünde doğan Şeyhmus Bey, ilkokulu bitirince Adana Ceyhan'da bir akrabasının yanında çalışmaya başlamış. 5 yıl sonunda anlaşamayıp ayrılmış. İşportacılığa ilk adımı da bu deneyimden sonra atmış. Sonraki 5 yıl boyunca çerez satarak geçinmiş. Asker dönüşü, evlenmiş ve “Taşı toprağı altın İstanbul”a “ver elini” demiş. Sene 1989. İş derdi olmamış, çünkü işportacılığa burada da devam etmiş. 3 sene Sirkeci-Halkalı, Haydarpaşa-Gebze banliyo hatlarında yelpaze, çikolata, sakız kısacası ne giderse satmış. Sene 1992,otogar döneminde Topkapı'ya geçmiş. Yelpaze ve sakız satmış. Şimdi Edirnekapı duraklarında. Sene 2008. Deyim yerindeyse 24 yıldır ekmeğini sakızdan çıkarıyor. Gök, “Bir gün aç, bir gün tok. 19 yıldır İstanbul'dayım. Neredeyse ilkokuldan bu yana işportacılık yapıyorum.” diyor.
Ben de hep merak etmişimdir. Kalem, su sakız satarak ev geçinir mi? Şeyhmus Gök ayda ortalama 1000 lira kazandığını söylüyor. Tabi bu mesaisine bağlı, çok mesaiye kalırsa çok kazanıyor. Gök işini şöyle anlatıyor. “Kendi işim. Başkasının emri altında çalışmıyorum. Neden gelmedin diyen yok. Çalışmaya akşam da başlasam kimse bana bir şey diyemez. Böyle bir rahatlığı var ama sosyal güvencesi yok. Biz çiftçilikten gelmişiz. Elimde bir mesleğim, sabit bir işim yok. Başka bir iş yapmaya kalksam, mesela çaycılık yapsam bana askeri ücret verecek. Mesaiye bırakacak. Ben mesaimi uzatsam daha çok kazanıyorum.” Gök sattığı sakızın içine kenger katıldığı için biraz sert olduğunu ve genelde Doğuluların tercih ettiğini anlatıyor. Yelpaze ise önceden satılıyormuş. Şimdi arabalarda klima olduğu için yelpaze gitmiyor. Bu nedenle yazları su satıyor.
Kötü yanları da var tabi işportacılığın. Sokaklarda geç saatlere kadar çalışmak hasta etmiş Gök'ü. Bir gün yüzünü yıkarken tükürüğünde kan görmüş. “Yaz aylarında Adana'ya gitmiştim. Yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Baktım tükürüğümde kan var. Başta dişim kanıyor zannettim. Bir kere daha tükürdüm. Gene kan geldi. Heyecanlandım, betim benzim attı. 'Beni doktora götürün' dedim. Gece saat 10'du. Hastaneye gittik. Ciğerlerimde iltihap çıktı. Doktor, 'kendine bakarsan geçer' dedi. İlaçlarımı aldım, kendime de dikkat ettim, geçti. Ama hafiften gene üşütürsem kendini hissettiriyor. 1992'de Sirkeci'de işportacılık yaparken geç saatlere kadar kalıyordum. Orada soğuk aldım.”
Sosyal güvencesinin olmayışı başta rahatsız etmemiş Gök'ü. Ama çocuğu 3 yaşında havale geçirince anlamış gerekli olduğunu. “Şu an çocuğum 13- 14 yaşında kalkıp yürüyemiyor. Bir et parçası gibi. Fizik tedaviye ve özel okula götürüyorum. Allah'tan umut kesilmez. Belki yarın öbür gün kendisi yürüyebilir, dışarı çıkıp bir hava alabilir duruma gelir.” Bir doktor demiş, 'Sigorta yaptır, hem bu çocuğun, hem ailen yararlansın' diye. Bunun üzerine kayınçosunun iş yerinden sigorta yaptırmışlar. Böylece özürlü çocuğunun ilaç ve tedavisi masrafını karşılanıyor. Ama sigorta olması diğer yardımların önünü kesmiş. “% 95 özürlü iş göremez raporu var çocuğumun ama sigortası var diye özürlü maaşı bağlanmıyor. Bu çocuğun altı bağlanıyor her gün. Masraf çok. Arabam yok ki, hastaneye sırtımda getirip götürüyorum. Öncelik tanıyacağız diyorlar ama hastaneye gidince bir icraat yok.”
Gök'ün, en çok karşılaştığı şey sivil polis zannedilmesi. “İş ufaktır, bundan geçim olmaz diye bizi istihbarat sananlar oluyor. Bir ara otobüse biniyorum. İnsanlar sakız alıyor, parasını da fazla verip üstünü almıyorlar. Meğer burada çocuk yaşta Karslı bir genç vardı. O da burada satış yapıyordu. Aralarında benim hakkımda konuşmuşlar bu polis diye. Otobüse binince oradakilere bu polis diyormuş. İnsanlar korkudan benden sakız alıyormuş.” İstanbul'da çok sayıda sivil polis işportacı kılığında dolaşıyor. Bir tanesiyle de kendisi karşılaşmış. “Topkapı'da sakız satıyorum. 45- 50 yaşlarında bir amca, sakız elinde geldi. Ona 'Birbirimizin ekmeğine mani olmayalım. Git 10 metre ileride sat' dedim. Beni kenara çekti. 'Yeğenim ben görev icabı sakızı elime almışım. Ben sakız satmak derdinde değilim. Ben burada istihbarat olarak görevliyim.' dedi. Çıkardı kimliğini gösterdi bana.