Sultan II. Mahmud’un kaptanı deryası Nasuhzâde Ali Paşa’nın yaşam öyküsü tüm yönleriyle ilk defa Zekeriya Kurşun tarafından akademik bir titizlik ve akıcı bir üslupla Nasuhzâde Ali Paşa ve Rum İsyanı isimli kitapta ele alınıyor.
19. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti bir taraftan denizlerdeki gücünü korumaya çabalarken bir yandan da Avrupalı devletlerin tahriki ve milliyetçilik ateşiyle yanan imparatorluk tebaasını kontrol altında tutmaya çalışmaktaydı. Asırlardan beri Osmanlı idaresi altında yaşayan Rumlar, Avrupalı devletlerin özellikle Rusların desteğiyle 1821’de büyük bir isyan hareketine girişir. Önce korsanlık ve yağma faaliyeti olarak başlayan, Mart 1821’de ciddi boyutlara ulaşan bu isyan hareketini bastırmak ve Akdeniz’in güvenliğini sağlamak için Nasuhzâde Ali Paşa görevlendirilir.
Nasuhzâde Ali Paşa’nın denizlerdeki faaliyetleri ve Rum isyanının seyrinin ele alındığı kitapta Cevdet Paşa, Şânizade ve Esad Efendi gibi devrinin kaynakları, arşiv belgeleri ve süreli yayınlardan hareketle eleştirel bir gözle okuyucuya sunuluyor.
Kitap, ömrü denizlerde geçen ve Karadeniz’de gazi Akdeniz’de şehit olan Nasuhzâde Ali Paşa’nın yaşamını ele aldığı gibi Sultan II. Mahmud devrinin bir kısmını ışık tutmasıyla da hem biyografi hem de monografik bir eserdir.
Mahir bir denizci olan Nasuhzâde Osmanlı bahriyesine girdikten ve kaptanlık sınıfında on yıl kaldıktan sonra hızlı bir yükselişle donanma seraskerliğine ardından da kaptanıderyalığa getirilmiştir. Nasuhzâde önce Arnavutluk’ta Tepedenli Ali Paşa isyanının ardından da hızla büyüyen Rum isyanının bastırılmasında gayret göstererek Akdeniz ve Adalar Denizi’nde önemli bir rol oynamıştır.
Hizmetine verilen donanma ile Akdeniz’e açılan ve Sakız’daki isyanı durduran kaptanıderya Nasuhzâde Ali Paşa’nın buradan Mora’ya geçmesi planlanmış ancak bölgenin yeniden güvenliksiz hale gelme endişesi, lojistik eksiklik, Mora seraskeri Hurşit Paşa ve Nasuhzâde Ali Paşa arasındaki fikir ayrılıkları donanmanın Sakız önlerinde kalmasına yol açmıştır.
Nasuhzâde denizlerdeki tecrübesiyle Rum isyanının bastırılması için mücadele etmiş en nihayetinde isyanın en büyük kaybı olarak 18 Haziran 1822’de şehit edilmiştir. Ramazan Bayramı arifesine rastlayan günün gecesinde Sakız Adası önlerinde bulunan Osmanlı donanmasına Rum ateş kayıklarının sabotajı sonucu Nasuhzâde Ali Paşa’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda denizci yanarak yaşamını kaybetmiştir. Naaşı ertesi günü denizden çıkarılan ve Sakız Adası’na defnedilen Nasuhzâde Ali Paşa bu elim hadiseden ötürü Mahrukî (yanan) adıyla anılmıştır. Ali Paşa’nın şehadeti batı basınında Osmanlı donanmasının en büyük kaybı olarak söz edilmiştir. Nasuhzâde Ali Paşa denizlerdeki faaliyetleriyle Osmanlı’nın Akdeniz’deki varlığını sağladığı gibi Yunan bağımsızlık hareketine karşı mücadelenin sembolü olmuştur.
Nasuhzâde’nin trajik ölümünün ardından eşi Fatıma Hanım ve beş çocuğuna (Cafer, Ahmet, Mehmet Ali, Rukiye, Emine) devlet tarafından sahip çıkılmış, gereken ilgi gösterilmiştir. Kendisinden sonra ailesine “Mahrûkîzâdeler” denilmiş ve söz konusu ailenin kolları bugüne kadar ulaşmıştır.
Ali Paşa’nın ölümü payitahtta adeta şok etkisi yaratmakla birlikte olayın ilk tesiri geçtikten sonra gerekli adımlar atılarak Adalar Denizi’nde Osmanlı idaresi yeniden tesis edilmeye çalışılmıştır.
Etraflı bir araştırma yapan yazarın, arşiv belgeleri ve dönemin kaynaklarına dayanarak kaleme aldığı bu eser, Nasuhzâde Ali Paşa’nın hayatı çerçevesinde Yunanistan’ın bağımsızlığına kadar giden yolda yaşananları, Avrupalı devletlerin Osmanlı toprakları üzerindeki niyetleri ve iki yüzlü siyasetleriyle Sultan II. Mahmud’un mülkünü ayakta tutma çaba ve gayretini anlatmaktadır.