Osmanlı Devleti’nin Doğu Avrupa’da hâkimiyet kurmaya başladığı tarihlerden itibaren Macarlar ile tanıştığını hesaba katarsak, iki milletin neredeyse Osmanlı tarihi kadar eskiye dayanan ilişkileri olduğu görülecektir. Kanuni Sultan Süleyman’ın Mohaç Zaferi ile Macar topraklarının tamamının Osmanlı hâkimiyeti altına girmesiyle başlayan ve yaklaşık iki yüzyıl süren süreç ise iki ülke arasındaki ilişkilerin en yoğun olduğu dönemi teşkil eder.
1526’da Osmanlı Devleti ile Macar Krallığı arasında meydana gelen Mohaç Savaşı sonucunda Orta Çağ’ın görkemli Macar Krallığı tarihten silinir. Bundan sonraki dönemde Macar toprakları; Osmanlı Macaristan’ı, Habsburg Macaristan’ı ve Osmanlı Devleti’ne tabi vasal bir Voyvodalık olan Erdel olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır. 1526-1686 yılları arasındaki Osmanlı hâkimiyeti döneminde Macarlar ve Türkler askeri, siyasi ve kültürel etkileşim içinde olmuşlardır.
Osmanlı-Macar ilişkilerini başlangıcından 19. yüzyıla kadar uzanan tarihi seyrini Osmanlılar ve Macarlar isimli eserinde ele alan Macar Türkolog Sándor Papp, bu iki milletin bazen askeri çatışma, bazen diplomatik münasebet bazen de kültürel alışveriş şeklinde tecelli eden tarihini konu ediniyor. Merhum Profesör Tayyib Gökbilgin, yaptığı çalışmalarla Türk tarih yazıcılığına Osmanlı-Macar ilişkilerini kazandırdığından bu yana pek çok araştırma yapılmıştı. Sándor Papp’in makalelerinden oluşan Osmanlılar ve Macarlar ise iki ülke ilişkilerini Macarların gözünden görmemizi sağlıyor.
Yazar kitabın önsözünde neden Türk-Macar tarihi ilişkilerine yöneldiği sorusunu kendi hikayesinde yola çıkarak cevaplıyor. 1989’da Türkçe öğrenmek için ilk defa Türkiye’ye gelir. Bir sömestr Ege Üniversitesi’nde aldığı eğitimle birlikte Türkiye’deki gelenekleri ve hayatı yakından tanıma imkânı bulur. Bu dönemde Türk-Macar tarihine ilgi duymaya başlar ve bu konuda akademik çalışmalara girişir. Macaristan’daki Szeged Üniversitesi’nde Orta Çağ ve Erken Yeni Çağ Macar Tarihi Bölümü ve Altayistik Bölümü başkanı olan Prof. Dr. Sándor Papp Türkçe kaleme aldığı eserinde Türk-Macar tarihindeki diplomatik, askeri, sosyal, kültürel ilişkilerle bunların etki ve sonuçlarını farklı açılardan ele alıyor.
Macar tarih literatüründe İstanbul’un fethi ve yankıları, Osmanlı’nın Eflak ve Boğdan ilişkileri, İstanbul’a gelen Macar elçilerinin diplomatik temasları ve izlenimleri, Tercüman Mahmud’un (Sebold von Pribach) Macar tarihinin ilk dönemlerinden 1526’da Mohaç Meydan Savaşı’na kadar gelen Târîh-i Üngürûs’ü, meşhur Macar Türkologlar Vámbery ve Imre Karácson ile Türk tarihçi Tayyib Gökbilgin’in Osmanlı-Macar tarihine katkıları kitapta ele alınıyor. Ayrıca Macaristan’da Osmanlı’dan izler taşıyan Budin, Peçuy, Segedin ve Yanıkkale’nin fethi ile bu bölgedeki sosyo-kültürel hayat kitaptaki başlıklardan sadece birkaçı.
Osmanlı Devleti’nin gelişmiş bürokrasisiyle zaman içinde bir araya gelen arşiv malzemesi, çeşitli el yazması, kronik, defter ve mektup koleksiyonu tarihçilerin çalışmalarına önemli ölçüde yardımcı olmaktadır. Macar tarihçi ve Türkologlar da 19. yüzyıl ortalarından itibaren İstanbul’a gelerek çeşitli ilmi faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu bağlamda Sándor Papp’in müstakil bir bölümde ele aldığı 20. yüzyılın önde gelen Macar Türkologlarından Imre Karácson’un (1863-1911) İstanbul’a gelişi ve Hazine-i Evrak’ta (Bugünkü Osmanlı arşivi) ve Topkapı Sarayı arşivi ile kütüphanesinde yaptığı çalışmalar son derece dikkat çekicidir.
Kitapta etraflı bir şekilde anlatılan Karácson, Avusturya-Macaristan büyükelçiliğinin Osmanlı hükümeti nezdindeki girişimleriyle Osmanlı arşiv belgelerini görebilen nadir yabancı ilim adamlarından biridir. 1907-1911 yılları arasında ilmi çalışmalar için İstanbul’da bulunurken II. Meşrutiyet’in ilanı, II. Abdülhamid’in hal’i, Jön Türk Devrimi ve Sultan Mehmed Reşad’ın Eyüp’te gerçekleşen kılıç kuşanma merasimi gibi devrin siyasi ortamına dair tanıklığını yazdığı mektupları ve günlüğünden takip etmek mümkündür. Henüz Türkçeye kazandırılmamış mektupları ve günlüğü inceleyen Papp, Karácson’un resmi görevli bir diplomat olmadığı halde başta sadrazam olmak üzere yüksek rütbeli Osmanlı bürokratları ve aydınlarıyla yakın ilişkiler kurduğunu ifade etmektedir. İstanbul’da 16. yüzyıldan 18. yüzyıla Osmanlı dönemi Macaristan tarihine ait çeşitli bilgi, belge ve yazışmaların suretlerini bir araya getiren Karácson, bunların bir kısmını yayımlamıştır.
Türk ve Macar ilim adamları arasında büyük yankı bulmuş ve milletlerarası Şarkiyat çevrelerinde ün kazanmış Ármin Vámbery’nin (1832-1913) tarihçiliği ve yaptığı çalışmalar Osmanlı-Macar tarihi bakımından önem taşımaktadır. Papp, Vámbery’nin İstanbul’daki temaslarını, Osmanlı kronikleri üzerine araştırmalarını ve Osmanlı-Macar tarihine katkılarını da müstakil bir bölümde inceliyor.
Sándor Papp’in Osmanlı-Macar tarihine dair sürekli yaptığı araştırmalarının neticesinde Macarca, Türkçe ve Almanca kaynaklardan istifade ederek hazırladığı kitap okurlara Osmanlı-Macar münasebetleri bağlamında kuşkusuz yeni bir bakış açısı kazandırıyor.