İstanbul Havalimanı İGA ART ile İstanbul Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü, “Elbise-i Hümayun: Osmanlı Padişah Kostümleri” sergisini görücüye çıkarıyor. Kostümlerle ilgili konuşan Enstitü Müdürü Çiğdem Yıldız, “Kürk, ilk kez Fatih Sultan Mehmet tarafından kullanılmaya başlıyor. II. Abdülhamid’de ise el nakışı, divan işi görüyoruz. Kostümler sultanın karakterine göre değişiklik gösteriyor” diyor.
Osmanlı padişahlarına ait merasim kıyafetleri; kaftan, iç elbise, göynek ve şalvar gibi parçaları yeniden üretilerek kültür mirasımıza katkıda bulunan İstanbul Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü, bu mirasını “Elbise-i Hümayun: Osmanlı Padişah Kostümleri” sergisiyle sunmaya devam ediyor. Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve II. Abdülhamid gibi önemli padişahlara ait zengin estetiğiyle dikkat çeken koleksiyonun bir kısmı geçtiğimiz hafta İstanbul Havalimanı, Giden Yolcu Katı, Kuzey Koridoru’nda ziyarete açılmıştı. Burada sergilenen 5 padişah kostümünün dışında 9 padişah kostümü daha hazır bulunuyor. Koleksiyonun tamamı ise 30 padişah kostümünden oluşuyor ve Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü atölyeleri projeyi tamamlamak için azim ve incelikle çalışmaya devam ediyor. İstanbul Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü’nin imza projelerinden biri olarak Osmanlı saray kumaşları üretimi ile başlayan ve beş aşamalı projenin son aşaması olan “Elbise-i Hümayun: Osmanlı Padişah Kostümleri”ni Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Çiğdem Yıldız ile konuştuk.
Aslına sadık kalarak üretmeyi başardık
Osmanlı padişah kıyafetlerinin dönemsel özelliklerini yansıtan kumaş, desen, kalıp, başlık, aksesuar, ayakkabı vb. kostümlerin orjinallerine uygun şekilde yeniden üretilip Türk kültür envanterine kazandırılmasının amaçlandığı projeye Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü tarafından 2019 yılında başlanıyor. Projenin ilk gününden itibaren danışmanlığını Prof. Dr. Hülya Tezcan üstleniyor. Kumaşlar, Topkapı Sarayı saray envanteri kaynak alınarak üretiliyor. Artık projede sona yaklaşıldığını ifade eden Enstitü Müdürü Çiğdem Yıldız, “Aslında bu projenin son aşamasıyız. Bildiğiniz gibi bu proje saray kumaşlarıyla başlıyor. Geçmişte saray kumaşları, Hereke tezgahlarında altın ve gümüş kullanılarak dokunuyor. Biz tabii o dönemin imkânlarına sahip olamadığımız için kendi yöntemlerimizle ‘Biz bu kumaşları tekrar nasıl yapabiliriz?’ üzerine çalıştık. Uzun bir araştırma, geliştirme aşamasından sonra hem daha hızlı hem günümüze daha yakın ama orjinaline sadık kalarak bu kumaşları üretmeyi başardık” diyor. Önce saray kumaşlarından denemeler yaparak bir kumaş koleksiyonu oluşturduklarını anlatan Yıldız, “Tamamen kumaşlarla başladık; önce desenler, malzemeler… Ve bütün teknik alt yapısı oluştuktan sonra makine nakışında denemeler yaptık. Aynı saray tezgahından çıkabilecek sonuca ulaşmaya çalıştık sonra kupon kumaş koleksiyonunu üretime başladık. Desenler arasında tamamına ulaşamadıklarımız oldu. Onları da burada tasarım bölümündeki hocalarımız minyatürlerden, bütün tarih bölümünde hocalarımızın bilgilerinden ve tabii ki Hülya Tezcan’ın danışmanlığında ulaştıkları tüm verilerden aslına uygun olacak şekilde yeni tasarımlar yapıldı. Bazı desenler bize özgü tasarım, bunu söyleyebilirim” diyor. Kumaşları elde ettikten sonra, bu saray kumaşlarından hanım sultanların ve padişahların kitre bebek koleksiyonu hazırlanmış. Ardından 29 hanım sultanın kostümü birebir boyutlarda üretilmiş. Projenin beşinci ve son aşaması ise saray kumaşlarından birebir padişah merasim kıyafetlerini üretmek olmuş.
Padişahların kişiliğini de yansıtıyor
Proje kapsamında üretimi gerçekleştirilen kostümler arasında şimdilik başta Osman Gazi ve Orhan Gazi olmak üzere; Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Mehmed, II. Osman, I. İbrahim, II. Süleyman, III. Selim, II. Mahmud, II. Abdülhamid ve VI. Mehmed Vahdettin bulunuyor. Osmanlı erken dönem saray giyimi örneği olan Osman Gazi’nin dış kaftanı el tezgâhında dokunan kahve tonlarında pamuklu kumaştan hazırlanmış. Kaftanın formunda Selçuklu sultan kaftanlarından “Kazaki” adlı çuhadan yapılmış üst giysiler esas alınmış. İç göynek ve pantolon da da daha ziyade pamuklu kumaşlar kullanılmış. Orhan Gazi’nin giyiminde ise devletin güçlenmekte oluşu biraz daha öne çıkıyor; kahve tonlarındaki dış kaftanı bu kez bej ve mavi ağırlıklı bulut motifleri ile desenlendirilmiş. Üstelik bu dönemde yalnızca sultanın değil, ileri gelen devlet görevlilerinin de kıyafetlerine önem verilmiş. Sergideki Orhan Gazi’nin görünümü için kaynak oluşturulan On Üç Asırlık Türk Kıyafet Tarihi’nde Neşrî’den yapılan alıntıdaki “ ...Ve dahi burma mu’akkad tülbent Orhan Bey zamanında hadis olmuştur. Divana gelecek Beylerin burma tülbendi olmasa teşnî ederlerdi” cümlesiyle Orhan Gazi gibi devlet adamlarının da başlığında dilimli kırmızı sivri külah üzerine “burma muakkad tülbent” sarıldığını öğreniyoruz. Fatih Sultan Mehmed’in kostümü ise Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki kaftan esas alınarak hazırlanmış. Mavi ipek kumaş üzerine Timuri desenli işleme ve kürkle astarlanan kaftan, fethin ardından bir imparatorluğa dönüşmeye hazırlanan devletin gösterişini yansıtıyor. Yine Kanuni Sultan Süleyman’ın lacivert ipek kumaş üzerine elde yorganlama tekniğinde hazırlanan astarı ipekten dış kaftanı, taba renk ipek kumaş üzerine hatayi desenli, 14 adet çirişli elde hazırlanan düğ me ile karşılıklı 14 çift el yapımı çarpana iç elbisesi, bu ihtişamın tepe noktalarından biri. 19. yüzyıla kadar kullanılan görkemli kaftanlar, 9. yüzyılın ilk çeyreği sona erdiğinde yerini Batılı erkek giysilerine bırakıyor. Koleksiyonda modernleşmenin mimarı olan Sultan Mahmud’un kıyafeti, lacivert renkli dize kadar uzanan, yakası ve kolunda kırmızı kumaş üzerine sim işleme uygulanan setre ve açık renkli pantolonla betimleniyor. Sultan Abdülhamid’in kıyafeti ise siyah renkli dize kadar uzanan, yaka ve kollarında kırmızı kumaş üzerine sim işleme uygulanan setre ve aynı renkte pantolonla çalışılmış. Kostüm; “hamaili” kemerin yanı sıra, padişaha özel nişan ve madalyalar ile tamamlanıyor. Padişah kostümleri üzerindeki desen ve motiflerin hem dönem özelliklerini hem de sultanların karakterlerini stilize ettiğini açıklayan Yıldız, “Örneğin kürk, ihtişam ve güç simgesidir. İlk kez Fatih Sultan Mehmet Han tarafından kullanılmaya başlıyor. Abdülhamit de ise el nakışı, divan işi görüyoruz. Kostümler hepsinin kendi karakter özelliğine göre değişiklik gösteriyor” diyor.
Kıyafetler bir varlık göstergesi
Padişah kostümleri yalnızca sultanın değil, aynı zamanda devletin de bir varlık göstergesi olarak görülüyor. Yıldız, “Padişahlar devletin temsili olduğu için onların görkemli görünüşü devletin gücünü temsil ediyor. Onların dünyaya mesaj vermek adına giyimi de kullandığını biliyoruz. Bu anlamda giyim kültüründe bizim dünyaya çok fazla öğretimiz olmuş diye düşünüyorum. Ecdat bunu çok güzel başarmış” ifadelerinde bulunuyor. Bu anlamda ilk olarak 6. Etnospor Kültür Festivali’nde sergilenen “Elbise-i Hümayun: Osmanlı Padişah Kostümleri” protokol çadırında çok fazla misafir ağırlıyor. Ardından bu kıymetli kostümleri İstanbul Havalimanı Dış Hatlar’da sergilemek fikrinin ortaya çıktığını anlatan Yıldız, “Bu sergiyi İstanbul Havalimanı Dış Hatlar’a koymak benim düşüncemdi. ‘Topkapı Sarayı’na gidemeyen transfer yapan insanlar da ecdadı görebilmeliler’ diyerek İGA’ya yerleştirdik.” diyor. Proje kapsamında; Araştırma Bölümü, Tasarım Bölümü, Giyim Üretim Teknolojileri Tasarım-Üretim Atölyesi, Makine Nakışı Tasarım Üretim Atölyesi, El Sanatları Tasarım Üretim Atölyesi, Kuyumculuk Teknolojileri Tasarım Üretim Atölyesi ve Dokuma Tasarım Üretim Atölyesi, birlikte çalışılan bölüm ve atölyeler olmuş. Son olarak Yıldız, “Saray kumaşları projesi aslında bizim “Elbise-i Hümayun: Osmanlı Padişah Kostümleri” ile bitirdiğimiz ama aslında hiç bitmeyecek bir projemiz” ifadesiyle sözlerini noktalıyor.
Her başlık kendi dönemine yakışıyor
Padişahların kullandıkları başlıkların da yine enstitüdeki hocalar tarafından üretildiğini belirten Yıldız, “Onlar için de çok ciddi bir Ar-Ge çalışması yürüttük. Çünkü başlık çok farklı bir boyut. Hatta hocalarımızın alan yeterliliğini geliştirmek için onları eğitime tabi tuttuk” açıklamasını yapıyor. Padişah başlıkları da aynı kıyafetler gibi dönemlere ait farklılıklar barındırıyor. Örneğin Osman Gazi için üretilen kırmızı renkte kaba keçe külah üzerine beyaz tülbent sarılarak şekillendirilmiş Horosani başlık, Yavuz Sultan Selim dönemine gelindiğinde; tepesi ağzından daha geniş ve düz formda “Selimi” başlık ve padişaha atfedilen aynı adlı sarığa dönüşüyor. Kanuni tarafından Selimi kavuğun yeniden yorumlanmasıyla kullanılmaya başlayan “Yusufi” başlık ise başa geçecek kısmı dar olup yukarı doğru genişler ve ilk kez padişah tarafından kullanımına başlanan sorguçla süslenmiştir. Kanuni’den II. Sultan Mahmud’a kadar tüm padişahlar tarafından bu başlığın giyildiği kaynaklarda yer alır. Son dönem görgemli başlıklar yerini daha moder örneklere bırakır. Sultan Abdülhamid, kendi adıyla anılan “Hamidi fes” kullanırken, son Osmanlı padişahı Sultan Vahdeddin başlık olarak “kalpak” tercih ediyor.
Saray kumaşları imza işimiz
“Makine nakışında aynı etkiyi yakalamak kolay değil. Çok uzun soluklu bir çalışma. Çünkü o iğne atımlarının aynı dokuma tezgahındaki etkiyi bırakacak şekilde çıkması ayrı bir uzmanlık gerektiriyor” açıklamasını yapan Yıldız, bu nedenle ürettikleri saray kumaşlarının Sabancı Olgunlaşma’nın imza işi olduğunun altını çiziyor. Bu kumaşlar aynı zamanda Olgunlaşma enstitülerinin ortak mağazası olan Bohça Mağazası’nda da kullanıyor. Bohça’da bunlar günlük tasarımlarla hanımların giyebileceği parçalara dönüşüyor. Saray kumaşlarından üretilen son ürün ise kadın çantaları.