Araştırma Geliştirme Eğitim ve Danışmanlık Merkezi (ARGEDA), Sosyolog Prof. Dr. Ali Arslan’ın 4 kıta ve 42 ülkeye yaptığı gezileri, bu gezilerde gerçekleştirdiği sosyolojik gözlem ve yorumlarla bir araya getirerek kapsamlı bir kitap serisi yayımladı. Serinin ilk 15 kitabında, 2018 yılında iki ay boyunca peş peşe gerçekleştirilen Suudi Arabistan, Azerbaycan, İran, Pakistan, Hindistan, Japonya, Malezya, Singapur, Endonezya, İspanya, Fas, Cezayir, Tunus, Bosna-Hersek ve Katar gezileri ele alınıyor.
Sonraki kitaplarda ise Arslan, ziyaret ettiği Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa, Polonya, Belçika, Avusturya, Çekya, Bulgaristan ve Yunanistan’dan izlenimlerini paylaşıyor. Eserlerin yaklaşık 10 dile çevrilmesi planlanırken, serinin ilk kitabı olan Suudi Arabistan halihazırda İngilizce, Arapça ve Azerbaycan Türkçesi olarak yayımlandı.
Başlangıçta böyle bir kitap serisi yazma niyetim yoktu, ancak 3 kıtayı ve 15 ülkeyi kapsayan bir geziden sonra toplumu ve toplumları inceleyen bir sosyolog olarak yaşadığım ve gördüğüm bilgilerin bende kalmasını istemedim. Türkiye dahil daha önce gittiğim ülkeleri de katınca sayı 42 ülkeye ulaştı. Bunların içinde, Amerika’da 7,5 ay kalıp, Portland State Üniverstesi’nde ders verdiğim kısım da var. 2018’deki gezi 2 ay sürdü ama her noktayı fotoğrafladığım ve çeşitli görüşmeler yaptığım için, sosyolojik bakış açısı kullanarak günlük hayat sosyolojisi bağlamında bilgileri sistematik ve bilimsel bir sunum haline getirdim.
Suudi Arabistan’da aynı anda milyonlarca insanın bir araya gelmesi ve aynı hareketleri yapması hem dini bir olay hem de sosyolojik bir olaydır. Mesela Cezayir’de cuma günleri kuskus yemek sanki adeta bir farzmış gibi mutlaka kuskusi yeniliyor. Bunu daha sonra sorduğumda anladığıma göre cuma günü hafta tatili olduğu için kuskus da yerli ürün olduğu için adeta yerli malı ürünü yemek ve ikram etmek bir kültür haline gelmiş.Malezya’da bir üniversitenin rektör yardımcıları ile görüştükten sonra bayram ikramının yapıldığı yerde Rektörle görüşmeye gittik, üzerinde etek bulunan birisini görünce ben onu ikram dağıtan garson zannettim. Meğer ikramı dağıtan o üniversitenin rektörüymüş. Meğer bu kıyafeti ikram veren kişiler giyermiş. Her ülke kendi kültür kalıbı içinde davranıyor. Kültür kalıpları insanları şekillendiriyor, günlük hayat da bu kalıplar veya rutinler üzerinden yürütülüyor. Dünyanın en yanlış işi de yapılsa o toplum için o yapılanlar doğru kabul ediliyor genel olarak. Nasıl inanıyorsanız öyle yaşamaya, nasıl yaşıyorsanız öyle inanmaya başlıyorsunuz. Bu da toplumun kültür kalıpları içinde sizin günlük hayatınızı biçimlendiriyor. nKitaplarınızın başlığında “İbn-i Battuta ve Evliya Çelebi’nin İzinde” ifadesini kullanmanızın nedeni nedir? Fas’ta İbn-i Battuta ile kıyaslanmanız hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kıyaslama size nasıl bir ilham verdi?
1982 yılında Tunus’a Arapça yaz kursuna gittiğimde, mükemmel bir Arapça ile İbn-i Battuta ilmi izlemiştim. İbn-i Battuta, 1300’lü yıllarda yaşamış dünyaca ünlü Fas Tancalı bir seyyah fakat alim bir kişidir. Eseri var. Bu film onu zihnime yerleştirdi. 2018 yılında Tanca’ya gittiğimde Faslı Sosyolog Prof. bir arkadaşla gittiğim yerleri söyleyince “Yahu sen İbn-i Battuta’yı da geçmişsin” dedi. “Olur mu öyle şey beni nasıl onunla kıyaslarsın?” dedim. O da “İbn-i Battuta Japonya’ya gitmedi ama Japonya’ya da gitmişsin” dedi. Bu bir şaka idi ama zihnime yerleşti. Türk okuyucu da Evliya Çelebi’yi Seyahatname’si ile tanır. Benim yaptığımda bilimsel bir sosyolojik yaklaşım var ise de sonuçta çalışmam onların çalışmasına belli bir ölçüde benziyor.