Şiddet; Kabil’in Habil’i öldürmesiyle birlikte başlayan, insanlığın önündeki en büyük imtihanlardan biri… Parçası olmak da elimizde, karşı çıkmak da. Peki, onca çabaya, onca cezaya rağmen neden bu problemi çözemiyoruz? Gerek sosyal medyada gerek günlük hayatımızda birbirimizi acımadan eleştiriyor, kişilik hakları, insanın şerefli varlığı demiyor, hakaret ediyor, cinsiyetçi aşağılamalarda bulunuyoruz. Son günlerde hemen her gün bir kadının yaşadığı fiziksel ya da psikolojik şiddeti konuşuyoruz. Kadınları kimi zaman babaları öldürüyor, kimi zaman eski eşleri, kimi de öleceğini düşünerek kanıyla “kurtuldum” yazıyor evinin parke zeminine. Sosyal medya alanları ise psikolojik şiddetin daha yoğun yaşandığı mecralar. Kişi isimleri ya da misyon değişiyor ama yaşananlar değişmiyor. Kadınlar özellikle küfür içerikli aşağılamalara maruz kalıyor. Tüm bu yaşananları ve bu kadim tehdidin azalması için neler yapmalıyız sorusunu, faaliyetleri arasında şiddetle mücadele yöntemleri de yer alan Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu’yla konuştuk.
Aslında dünyanın kötü bir yer olduğunu söyleyerek işin içinden sıyrılmak bana biraz kolaya kaçmak gibi geliyor. Şayet dünyanın kötü bir yer olduğunu düşünüyorsak bunun sadece tek bir sorumlusu yok. Demek ki hepimiz elbirliği ile dünyayı kötü bir yer haline getirdik. Yapmamız gerekenler çok açık aslında; iyi olmak, iyiliği yaymak. Karşımızdaki insanın duruşu ne olursa olsun aslolan bizim durduğumuz yer ve verdiğimiz mesajdır. İnsanoğlu var olduğundan beri kötülük hep vardı. Sadece bu kadar görünür değildi belki. Ayrıca kötülük, varlığı itibariyle çok gürültücüdür. İyilik, sessiz ve dingindir. Yani dünyada iyiler kötülerden daha fazla olsa da, kötülerin sesi her zaman daha çok çıkar.
Günümüzün farkı ise iletişim araçlarının çoğalması ve çeşitlenmesi. Bu araçlar sayesinde nerede ne olmuş, ne yaşanmış hemen haberdar oluyoruz. Bu yoğun ve olumsuz haber akışı ise ister istemez insanın içindeki ümidin azalmasına sebep oluyor. Ama inanan insanlar olarak bizlere, umutsuzluk ve karamsarlığın yakışmayacağını hatırlatmak isterim. Evet, dünyada kötü olaylar olabilir ama umutsuzluğa kapılmadan daima halis niyetle güzel işler yapmak, dünyayı iyileştirmek hepimizin sorumluluğu.
Derneğimiz kurulduğu günden itibaren herkese karşı her türlü şiddetin karşısında olmuştur. Toplumda yalnızca kadınlar değil, erkekler, çocuklar, yaşlılar da şiddete maruz kalıyor ya da bu duruma şahit oluyor. Ancak kadın odaklı bir dernek olmamız sebebiyle kadının maruz kaldığı şiddet ve ayrımcılık bizim önceliklerimiz arasında. Ayrıca kadına yönelik şiddet kökeninde çeşitli sebepler olmakla birlikte, diğer şiddet türlerinden farklı olarak cinsiyet temellidir. Yani kadına yönelik şiddetin dinamikleri farklı. Kadınlar kadın olmaktan kaynaklanan, fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik şiddete maruz kalabilir. Fiziksel şiddette örneğin, erkeğe göre daha güçsüz ve savunmasız oldukları için bunu hayatlarıyla ödüyorlar maalesef. Bizler de bu duruma dikkat çekiyor ve ürettiğimiz söylem, uyguladığımız projelerle, kadınların ayrımcılığa maruz kalmaması için mücadele ediyoruz. Ayrıca çeşitli şekillerde şiddet mağduru olan kadınlara hukuki danışmanlık hizmeti sunuyor ve kamuoyuna mal olmuş bazı davaları takip takıyoruz.
Öte yandan eş zamanlı olarak “Küfürsüz Hayat Mümkün” isimli, özellikle sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan cinsiyetçi ifadeler barındıran hakaret ve aşağılamanın önüne geçmek için bir kampanya başlattık. Küfür ve her türlü söylemsel tacizin hem edeben sorunlu olduğunu hem de kendini ifadedeki acziyetin göstergesi olduğunu düşünüyoruz.
Toplumsal ayrışmayı körükleyen söylemlerin üretilmesi ve yayılması toplumsal ve siyasal barış açısından oldukça tehlikeli. İfade özgürlüğü sınırlarını aşıp nefret söylemine varan bu şiddet yüklü politik dil, bizi bir arada tutan toplumsal zeminin kaybolmasına da neden olur. Bu da en büyük zararı yine bu topluma verir.
Bizler de KADEM olarak kurulduğumuz günden itibaren çeşitli linç ve nefret söylemlerine maruz kaldık. Bunun önünü tamamen kesmek maalesef ki mümkün değil. Biz yöntem olarak bizi her türlü geliştirecek eleştirileri dinliyor, fakat nefret ve hakaret içeren cümlelere takılmadan yolumuza bakıyoruz. Zira daha yapacak çok işimiz var.
Özlem Zengin Hanımefendi gibi mütemadiyen nefret söylemine ve lince maruz kalanlara karşı yapılanları da şiddetle reddediyoruz. Değerli Esra Albayrak hakkında yüzü ve şahsiyeti olmayan kimliksiz hesapların yaptığı haysiyetsizliğin de cezasız kalmaması gerektiğini düşünüyoruz. Psikolojik şiddet de en az fiziksel şiddet kadar ağır travmalar yaratır ve aynı şekilde cezalandırılmalıdır. Yapılan bu ahlaksız paylaşımlara ve iftiralara karşı kimse susup tepkisiz kalmamalı. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmamalı. Özlem Hanım alanında çok başarılı ve yetenekli bir siyasetçi. Meyve veren ağaç taşlanır hesabı, o doğruları söyledikçe, saldırılar da artacaktır ama ennihayetinde kötü söz sahibinindir. Keza Esra hanım edebi, mütevazi kişiliği ile tanıyan herkesin sonsuz sevgi ve saygısını kazanmış bir hanım. Yapılan kötülüğü anlamlandırmakta zorlanıyoruz.
Kadınların hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadan, onurlarına zarar gelmeden, inancı, bedeni, şahsiyeti ve ideolojisi üzerinden yaftalamayacakları bir sosyal medya dilinin oluşmasının hepimizin sorumluluğu olduğuna inanıyorum. Bunun için geçtiğimiz hafta başlattığımız “Küfürsüz Hayat Mümkün” kampanyasının çok önemli olduğuna inanıyorum.