
Empati olmadığında toplumda nelerin olduğu bilinirse, empatinin değeri daha iyi anlaşılır. Kötü dünya sendromu, günümüzde empati yoksunluğunun en önemli sonuçlarından biridir. Bir şeyin kıymeti onun yokluğunda anlaşılır. Sağlığın kıymeti hastalık olduğunda anlaşıldığı gibi, bir binadaki asansörün kıymeti de, elektrik kesildiğinde fark edilir. Çünkü insanda olayları hemen alışkanlık haline getirme eğilimi vardır. İnsanoğlu olayları kısa sürede sıradanlaştırır, sıradanlaşan her şey de değersizleşir. Mesela, iki kollu, iki bacaklı, iki gözlü bir insanın doğması doğal ve sıradan bir olaydır, bu nedenle çok kıymetli ve anlamlı görünmez. Sürekli olduğu için basitleştirilir, sıradanlaştırılır. Bu sıradanlaşma bozulduğu zaman mesela üç kollu veya üç bacaklı bir insan doğduğunda herkesin ilgisini çeker. İlgi duyulan bu olaydan hareketle, iki kollu ve iki bacaklı insan olmanın anlamı ve kıymeti anlaşılır. Böylece sıradan şeylerin çok kıymetli ve önemli olduğu kaybedildikleri zaman ortaya çıkar.
Kötü dünya sendromunda da toplumsal duygular hasar gördüğü zaman ortaya çıkar. İnsanlar dünyayı daha tehdit edici olarak algılamaya başlar. Dünyayı karanlık ve kötülük dolu yer olarak görür ve gerçekte olduğundan daha fazla güvende hissetmeme eğilimi olur. Her an bir şiddete kurban gitme korkusu, korku filmlerinde yaşananların kişinin başına gelme ihtimali, nükleer veya biyolojik savaşın çıkabilmesi, bir virüsün bütün insanlığa bulaşması, Hollywood filmlerinde olan genetik sapma sonucu ortaya çıkan garip bir yaratığın insanlığı yok etmesi gibi ihtimalleri düşünen insanoğlu bunların olabilirliliğini gördükten sonra dünyayı tehdit edici olarak algılar. Dünyadaki güven ortamının az olması, daha tehdit edici hale gelmesi kötü dünya sendromu korkusunun oluşmasına neden oldu.
Kötü Dünya Sendromunun Nedenleri
Dünyanın daha az güvenilir hale gelmesinin, çeşitli korkuların oluşmasının, yani kötü dünya sendromunun çeşitli sebepleri vardır. Birinci sebep, insanlık içindeki şiddetin ve cinayetlerin artmasıdır. Okullarda çocuklar arasında, toplumda şiddet artmaktadır. Okullara silah götürme, anneyi babayı öldürme gibi cinayet olayları eskiye göre toplumda hızla yaygınlaştı. Örneğin ABD'de aile içi şiddet olaylarında ciddi bir artış görülmekte ve acil servislere başvuranların % 17'si aile içi şiddet sonucu geldiği belirtilmektedir. Kadına ve çocuğu yönelik şiddet eğiliminde ve çocuklarda cinsel istismarda ciddi artış görülmektedir. İnsanların da güvenlik yatırımlarına eğilimleri fazlalaştı. Silah ve alarm satışları her geçen gün artmaktadır. Bütün bu olaylar güvenliğin zayıfladığını ve kötü dünya içinde bulunduğumuzu ortaya çıkarmaktadır.
Bu gibi durumlarda insanlar üç türlü tepki verir. Birincisi Posttravmatik Stres Bozukluğu gösterirler. Bu kişilerin korkuları artar. Bu hastalıkta kişi yaşadığı şoku, travmayı unutamaz, devamlı aklındadır. Hatta rüyasında göreceği korkusu sebebiyle uyuyamaz, uyumak istemez, gözünü kapamaktan korkar. Çünkü gözünü kapadığı an flashback tarzında o görüntüyü tekrar tekrar yaşar. Mesela deprem yaşadıysa veya tacize uğradıysa onu hatırlar, müthiş bir kriz yaşar, dehşet duygusuna kapılır. O duyguyu yaşamamak için kaçınmalar başlar. Bu duruma Vietnam Sendromu da denir. Vietnam sonrası Amerikalılarda gözlemlenip tanımlanan bu sendromda kişideki ilk belirtisi, on sene önceki olayı (flashback) sanki yeni olmuş gibi yaşamasıdır. Deprem olacak korkusuyla elbisesiyle ve şapkasıyla yatan insanlar görür. Kendilerini güvende hissedebileceği Avustralya gibi yerlerden ev alan Amerikalılar mevcuttur. Acımasızlık ve şiddet artmakta, toplumda yaygınlaşmaktadır. Ayrıca toplumda tek tük meydana gelen, çocuğun annesini veya babasını öldürmesi gibi şiddet olaylarının medyada tekrar tekrar verilmesi nedeniyle herkes kendisine de olacak duygusuna kapılır. Bu tür olaylar korkuları arttırır.
İkinci belirtisi, bu kişilerde startel denilen hipervijilansın vardır. Gürültüye ve sese duyarlılıkları çok fazladır. Kapı çalsa fırlarlar, bir gürültü olsa sıçrarlar, kendilerini gevşetemez, rahatlayamazlar, devamlı tedirgindirler.
Üçüncü belirtisi de, işlevsellikte meydana gelen bozulmadır. İş verimi, performans ve sosyal uyum bozulur. Bunlarla birlikte insanda yeti yitimi ortaya çıkar. İş verimliliğini düşürür.
Kötü dünya sendromu yaşayan kimselerde bu belirtiler ortaya çıkar ve güvende olmadığı duygusu oluşur. Girişimciliği zayıflar, savunma duygusu uyanır. 11 Eylül saldırılarında o bölgede bulunan ve etkilenen insan sayısından çok daha fazlası medya vasıtasıyla huzursuz ve güvensizlik psikolojisi içine sokuldu. Medyanın, saldırı görüntülerini devamlı vermesinin sebebi ise, bütün Amerika'da ve dünyadaki insanların o olayı yaşamış gibi algılamasıdır. Küçük bir azınlığın yaşadığı olay böylece bütün dünyada insanların kendilerinin de böyle bir şiddete mağdur ve kurban olabilecekleri duygusunu geliştirdi. Korku ve huzursuzluk giderek arttı, bunun sonucunda kaçınma davranışları ortaya çıktı. Dünya büyük ve kötü bir yer olarak görülmeye başlandı. Gerçek ve fantezi ayırt edilemez hale geldi. Meydana gelen herhangi bir tehlike, insanlarda her gün olacak duygusu yaşatmaya başladı. Bu duygu politik olarak da sürekli beslenmektedir.
İnsanları kolay yönetebilmenin yollarından biri de onları korkutup, sindirerek esir almaktır. Psikolojik savaş yöntemlerinde kullanılan korku ve şiddet, toplumu pasifize etmek ve istenilen yöne çekmek için kullanılır. Şiddet görüntülerini yoğun düzeyde izleyenlerin bir grubunda, dünyayı korku dolu, acımasız, gelecekle ilgili kötü ve tehlikeli bir yer olarak görme şeklinde bir tepki ortaya çıktı. Diğer bir grupta ise tam tersine agresif davranışlar haline dönüştü. Radikallik geni olan bu insanlar, böyle korku zamanlarında daha çok saldırganlaşırlar, daha agresif olurlar ve şiddete karşı şiddetle karşılık verirler. Şiddet davranışlarının sonuçlarına karşı şiddeti yöntem olarak benimserler. Ortadoğu insanında bu kültür vardır. Bu coğrafyanın insanında şiddet davranışı karşısında agresif olma, karşı şiddete yönelme gibi radikallik eğilimleri ortaya çıktığı için şiddeti yöntem olarak seçme görülmektedir.
Toplumda şiddetin artmasının sonuçlarından biri de, şiddeti modelleme tarzında bir yaklaşımla sonuç alınmaya çalışılmasıdır. Bir başka grup insanda da devamlı şiddete maruz kalındığında o gruptakilerde şiddete karşı duyarsızlaşma şeklinde tepki oluyor ve ilgisizleşme şeklinde kendini gösteriyor. Bu grup insanlar, birisini silahla yaralıyor veya bir trafik kazasında ölüm, yaralanma olduğunda umursamaz davranabiliyor. Bunlarda şiddeti sıradanlaştırma, olağanlaştırma davranışı gözlemleniyor. Bu kişiler şiddeti artıran bir duruma düşebiliyor ya da daha çok şiddete maruz kalabiliyorlar. Bu insanlarda şiddetten rahatsız olmamak gibi bir savunma mekanizması gelişiyor. Bu da şiddeti besleyen bir sonuç ortaya çıkarıyor. Şiddete umursamazlık özellikle gençler arasında daha çok görülüyor. Mesela Amerika'da ergenlik dönemindeki çocuklar bilyeli tabancaları yoldan geçen kadınlara sıkıp onları ağlattılar, bu yaptıklarını kameraya kaydettikten sonra evde zevk alarak seyrettiler. Şiddete karşı umursamaz ve bencil tavırlar empati yoksunluğunu gösteriyor.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.