Cem Hakverdi’nin iki yıl boyunca üzerinde çalıştığı Köpek Filmi/ Kara, Maske, Zeytin ve Diğerleri’yle sokak köpeklerinin yaşamını gözler önüne seriyor. Avrupa’da sokak hayvanları için ‘soykırım’a varan uygulamalar olduğunu ve Türkiye’nin bu anlamda çok daha iyi bir yer olduğuna vurgu yapan Hakverdi, “Köpeklerin hepsinin bugünü ve yarını insana bağlı. İnsan ne isterse, insan ne söylerse, insan ne yaparsa onlar için o olacak” diyor.
38. Film Festivali’nde Köpek Filmi adlı ilginç bir belgesel var. Cem Hakverdi tarafından çekilen film 12 Nisan’da Pera Müzesi’nde seyirciyle buluşuyor. “Köpek Filmi”. Kara, Maske, Zeytin ve Diğerleri alt başlığını taşıyan belgeselde İstabul, Ankara, Mardin, Antalya gibi illerde sokak köpeklerinin yaşamlarına yakından bakıyoruz. Hakverdi’yle sokak köpeklerinin yaşamı üzerine konuştuk.
Sokak hayvanları her zaman hayatımın içinde oldu, hala da öyle. Ancak bu konuda bir film yapma düşüncemin ortaya çıkmasının Zeytin’le bir ilgisi var. Antalya’da yaşayan annemi zaman zaman ziyarete gittiğimde onun mahallede baktığı Zeytin’le tanışmıştım. Sadece annemin değil mahallenin köpeğiydi ve oldukça iyi huylu bir hayvandı. Ancak Zeytin bir gün ortadan kayboldu. Tüm aramalarımıza rağmen de bulamadık. Bu hadise sokak köpeklerinin yaşamları üzerine bir belgesel yapma fikrini hızlandırdı.
Belgeselin en önemli amaçlarından bir tanesi dayanışmayı arttırmak. Ne yazık ki hayvanlarla ilgili sürekli kötü haberler duyuyoruz. Tecavüzden cinayete, katliama kadar... Oysa işin fazla görünmeyen tarafında büyük çabalar var. Bu belgesel hayvanlar için hiçbir karşılık beklemeden çabalayan insanların hayatına da temas ediyor. Yine örneğin belediyeler hep kötü uygulamalarıyla anılıyor ama işini düzgün yapan belediyeler de var. Kağıthane, Bayrampaşa, Esenyurt, Üsküdar, Beylikdüzü, Mardin Belediyeleri iyi örnekler olarak takip ettiğim belediyelerdi. Umarım hep öyle kalırlar. Ama kötü olan uygulamaları görmezden gelmek mümkün değil elbette. Ancak ben Köpek Filmi’nin daha umut veren bir yerde durmasını, insanları bir araya getirmesini istedim. Ne acıdır ki köpeklerin hepsinin bugünü ve yarını insana bağlı. İnsan ne isterse, insan ne söylerse, insan ne yaparsa onlar için o olacak.
HAYIRSIZADAYLA BAŞLADIK
Sivriada Türkiye’de yaşanan en büyük köpek katliamının yaşandığı yer. Bu nedenle “Hayırsızada” olarak anılıyor. 1910 yılında şehir merkezindeki binlerce köpek toplatılıyor ve Hayırsızada’ya bırakılıyor. Burada ölüme terk ediliyorlar. Köpeklerin seslerinin aylarca ana karadan duyulduğu söyleniyor. Sokak köpeklerini anlatmaya o günü hatırlatarak başlamak istedim. Çünkü çok fazla değişen bir şey yok. Köpeklerin bir adaya terk edilmeleriyle bugün yapılan bazı uygulamalar bize bu Hayırsızada hikâyesini hatırlatıyor. Çünkü yine yerleşim yerlerinden toplanarak ormanlara, arazilere bırakılıyor bu hayvanlar. Tıpkı Hayırsızada’da olduğu gibi bir yerde ölüme terk ediliyorlar yine.
Şu an orada kediler yaşıyor. Ben bunu ilk duyduğumda, oraya gidelim ve o kedileri kurtaralım dedim. Ancak gittiğimde kedilerin orada oldukça iyi durumda olduğunu gördüm. Çünkü insanlar oraya onlar için düzenli olarak yemek götürüyor. Ayrıca sanırım iyi avlanıyorlar. Su için çeşitli oluklar yapılmış. Şehirden çok daha iyi şartlarda yaşıyorlar. Bu nedenle hiç düzenlerini bozmadık.
SALDIRGAN KÖPEĞİN TEDAVİ OLMASI GEREK
Bir köpeğin nedensiz saldırıda bulunması çok zor. Travması olan bir köpek olabilir. Bir şeyi tehdit olarak algılamış da olabilir. Bu durumdaki bir hayvanı şehir merkezinden alıp, yerleşim merkezinden uzaktaki arazilere attığımız zaman sorun çözülmüyor. Her türlü tedaviye ihtiyacı olan hayvanların belediyelerin geçici tedavi ve rehabilitasyon merkezlerinde tedavi edilmeleri gerekir. Ama bu merkezler bu görevi yerine getirmiyorlar, getiremiyorlar. Bilinenin aksine barınak değil, birer toplama merkezi işlevi görüyorlar. Üstelik hiç kimseye bir zararı olmayan hayvanlar da toplama merkezlerine gönderiliyor veya arazilere terk ediliyor. Bunun yanında şehirde istenmeyen köpek, ormanda da istenmiyor. Yani çözüm öldürmek de, arazilere terk etmek de değil.
Çok büyük oranda geçerli bir sebebi yok. Havlıyor diye telefon açıp belediyeye şikayet eden de var, etrafı pisletiyor diyen de. Köpeğin havlamasını isteyen onu evcilleştiren insandı zaten. Havlaması, güvenliği sağlaması için evcilleştirilen köpekler bugün havlıyor diye sokakta istenmiyor. Bu çok büyük haksızlık. Şimdi havlıyor diye bir mahalleden alıp başka bir mahalleye götürülmeleri isteniyor. Tabii bu götürülen yerlerde bir hayvan yoğunluğu olduğunda da farklı sorunlar ortaya çıkıyor. Daha da önemlisi hayvan yerinden edilmiş oluyor.
AVRUPA SOYKIRIM YAPIYOR
Avrupa sokaklarında köpek ve kedi olmadığı için örnek gösterilir. Bizim buralarda bu meseleyi gelişmişlik göstergesi olarak kabul edenler var. Bu övünülecek bir şey olamayacağı gibi utanç duyulması gereken bir durumdur. Bir türü ortadan kaldırmak... Hangi hakla? İtalya, Yunanistan ve birkaç ülke daha dışında Avrupa’da sokakta hayvan göremiyoruz. Hayvanlar yok edilmiş. Bir tür soykırım. Türkiye bu açıdan bakılınca daha iyi bir yer. Çünkü her şeye rağmen gerçekten iyi, vicdanlı insanlarımızın sayısı daha fazla. Ancak bu insanlar tarafından şiddete uğrayan onlarca hayvanla da tanıştım.
Sokaktaki goldenlar ABD’ye gidiyor
Hepsi değil, şanslı olan çok azı. ABD’de özellikle Golden cinsi hayvan çok seviliyor. Ama hayvan sayısı oldukça az. Bizde ise bu cins köpekler sokaklarda dolaşıyor, barınaklarda hapis hayatı yaşıyor. Hiçbir kıymeti yok. Burada sahipsiz, sokaklarda kötü koşullarda yaşayan bu hayvanlar güvenilir derneklerin listesine yazılan Amerikalı ailelere gönderiliyor. Belgeselde böyle bir köpeğin macerası da yer alıyor. Hangi aileye gittiğini, nasıl bir dönüşüm yaşadığını biliyoruz.
Durumları müthiş değil. Fakat köpeklere kıyasla biraz daha şanslılar. İnsanlar, havlamadıkları için onlardan biraz daha az rahatsız oluyorlar. Avlanabiliyor, çöp karıştırarak karınlarını iyi kötü doyurabiliyorlar. Kendilerine sığınılacak bir yer bulmaları daha olası. Onların da sorunları yok değil elbette.
Osmanlı’da çok değerliydiler
Çocukluğuma baktığımda şu an daha kötü durumda olduğumuzu düşünüyorum. Belki de o zamanlar biz görmüyorduk. Fakat sosyal medya sayesinde kötü olayları çok daha fazla gördüğümüz bir gerçek. Şiddetin azalması veya çoğalması adına değil ama farkındalık bağlamında 5-6 sene önceye göre çok daha iyi durumdayız. Bir olaya hızlıca tepki verebiliyoruz. Fakat daha fazlasına ihtiyacımız var.
Osmanlı’da köpekler değerliydi. Mahalleler daha kapalı, geçişler çok fazla değildi. Bu nedenle köpekler aynı zamanda güvenlik amacıyla da kullanıldı. Üstelik çöp tükettikleri için neredeyse bir belediyecilik hizmeti veriyorlardı. Fakat mahalle yapısının değişmesiyle ve batılılaşma arzusuyla işler değişiyor. Hayırsızada Katliamı en bilineni. Bilinmeyen korkunç uygulamalar var.
Yapılabilecek çok şey var. Mesela belediyelerin merkezlerine gidip kafeslerde duran, birinin onu gezdirmesini bekleyen hayvanlar yarım saat bile olsa gezdirilebilir. En kolayı sevilebilir, başı okşanabilir. Derneklere üye olmanın ve her türlü dayanışmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.