Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in Vakıfbank Yayınları arasında çıkan “Türkiye’de Eğitimin Geleceği” adlı kitabının çerçevesinde Türkiye’deki eğitim sorunlarını ve 20 yılda alınan yolu konuştuk.
İfade ettiğiniz gibi dijitalleşme, eğitimde birçok yeni kapı açtı. Eğitimi okulun sınırları ötesine taşıyarak daha büyük kitlelere ulaşmasında önemli rol oynadı. Bugün de dijitalleşmenin sağladığı imkânlarla eğitime erişimi artırmak amacıyla dünyada birçok çalışma gerçekleştiriliyor. Bunun yanında dijitalleşme ile öğrencilerin öğrenme ihtiyaçlarını belirleyerek bu ihtiyaçlara özgü çözümler sunmak da mümkün hale geldi. Haliyle dijitalleşme, eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasında zaman-mekân sınırını kaldırdığı gibi kişiye özel çözümler sunmaya imkân sağladı. Bir de çokça eleştirilen ve temkinli yaklaşmak gereken diğer bir tarafı var. Dijitalleşmenin sunduğu imkânlardan yararlanmak hem bu teknolojilere erişim için gerekli donanıma sahip olmayı hem de bu teknolojileri kullanma becerisini gerektiriyor. Takdir edersiniz ki her öğrenci ve aile öğrencilerine aynı imkânları sunamıyor. Bunun yanında öğrencilerin bu teknolojileri kullanma becerileri de değişiyor. Bu farklar da elbette her öğrencinin dijital imkânlardan aynı ölçüde yararlanamamasına yol açıyor.
Ne kadar nitelikli olursa olsun hiçbir uzaktan eğitim süreci yüz yüze eğitimin yerine geçemez. Bunun nedeni de oldukça açık, okullar eğitimin gerçekleştiği ortamlar olmasının ötesinde niteliklere sahipler. Okul öğrenciye bir rutin sunuyor ve bu rutinin içinde akademik becerilerin yanında birçok becerinin gelişmesi sağlanıyor. Öğrencilerin okuldan uzak kalması işte bu rutini bozarak önemli sorunlar oluşturma potansiyeline sahip. Bu nedenle en kısa sürede hazırlıklar yaparak okulları açtık ve o günden bu yana okullarımızda yüz yüze eğitimi kesintisiz şekilde uygulamayı sürdürüyoruz. Aynı zamanda destek programlarıyla da öğrencilerin yanındayız. Bakanlığımızın yeni uygulamaları arasında bulunan “ücretsiz yaz okulu programı”nın yanında, destekleme ve yetiştirme kursları (DYK) ve ilkokullarda yetiştirme programı (İYEP) kapsamını genişleterek öğrencilerimizin uzaktan eğitim sürecindeki olası kayıplarını telafi etmek için getirdiğimiz çözümlerin temel gerekçeleri bunlardır. Bu adımların yanında Bakanlığımız, “Matematik Eğitim Platformu”, “Türkçe ve Yabancı Eğitim Platformu”, “Cepte Dersler” uygulaması, “Öğrenci/Öğretmen Destek Sistemi” (ÖDS), “Diyalekt” başta olmak üzere yeni dijital araç ve platformlarla öğrencilere destek vermeye devam ediyor.
Son 20 yılda Türkiye’de okullaşma oranlarının tedrici şekilde artarak 2022 yılında tüm kademelerde en yüksek düzeyine ulaştı. Elbette Türkiye gibi öğrenci nüfusunun 19 milyonu geçtiği bir ülkede okullaşma oranlarının yüzde 95 ve üzerine ulaşması kolay olmadı. Bir yandan eğitime büyük yatırımlarla yeni derslik ve okullar kazandırılırken diğer yandan okul dışı öğrenci nüfusunu eğitime çekecek politikalar uygulandı. Bu süreçte kız çocuklarının eğitime erişimindeki artış ise özellikle dikkat çekicidir. Kız çocuklarının 2000’li yılların başında yüzde 39 düzeyinde olan ortaöğretime katılım oranları 2022 yılında yüzde 95’e yükselmiştir. Benzer büyümeyi diğer eğitim kademelerinde de rahatlıkla görebiliyoruz. Elbette bu süreçte yapılan yatırımların yanında eğitimin demokratikleşmesinin büyük katkısı oldu. Temel eğitim ve ortaöğretim düzeyinde seçmeli derslerin artırılması ve yükseköğretimde gerçekleştirilen başörtüsü yasağının kaldırılması eğitime erişimin artırılmasında önemli rol oynadı. Bu uygulamalar, toplumun tüm kesimlerinin eğitime erişimini artırdığı gibi eğitim sisteminin de toplumun beklentilerini daha fazla karşılar hale gelmesini sağladı.
Geçtiğimiz günlerde OECD tarafından yayımlanan ve Türkiye’de eğitimin dönüşümünü konu edinen raporda da kız öğrencilerin eğitime erişimindeki artış Türkiye’nin öne çıktığı değerlendirme alanlarından birisi olarak belirlendi.
Eğitim alanında artan okullaşma oranı ve eğitim alanında yapılan reformlardan yola çıkarak şunu sormak isterim dünyadaki en iyi eğitim kurumlarıyla bizim eğitim sistemimiz özellikle hangi alanlarda yarışır hale geldi?
Eğitim sistemimizde gerçekleştirilen dönüşüm ülkemizin eğitim alanındaki küresel rekabet gücünü de önemli ölçüde artırdı. Son yıllarda atılan büyük adımlarla birlikte mesleki eğitimi bu konuda öne çıkarmak gerekir. 1 Aralık 2022 tarihinde İstanbul’da OECD ile birlikte gerçekleştirdiğimiz uluslararası zirvede gerçekleştirdiğimiz birçok dönüşümü farklı ülkelerden gelen uzmanlara anlattık ve görüşlerini aldık. Mesleki eğitim kurumlarımız 2020 yılı itibarıyla Covid-19 salgınında ve maalesef 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem felaketinde ülkemizin ihtiyaç duyduğu ürünlerin ana üreticisi konumuna yerleştiler. Bu kurumlarımızın üretiminden elde ettiğimiz kazanç ve fikri mülkiyet üretimlerinin sayısı geçmişle kıyaslanamayacak düzeye erişti. Meslek liselerimiz tarafından üretilen ürünler Bulgaristan, Hollanda, İngiltere, Çekya, Belçika ve Fransa olmak üzere altı ülkeye ihraç edilir konuma geldi. Bizler de 10 eğitim kurumumuzu “uluslararası meslek lisesi”ne dönüştürerek gerçekleştirdiğimiz dönüşümden farklı ülkelerdeki öğrencilerin de yararlanmasını sağladık.
Mesleki eğitimin yanında genel eğitim performansımızın da istikrarlı şekilde artırdığımızı görmekten memnuniyet duyuyoruz. Ülkemiz, PISA ve TIMSS olmak üzere uluslararası başarı izleme araştırmalarındaki en yüksek performanslarına sırasıyla 2018 ve 2019 yıllarında eriştiler. Türkiye’nin artan öğrenci nüfusuna rağmen akademik performansının da artması bu süreçte niceliğin yanında niteliğin yani kalitenin de artırıldığını gösterdi. Az önce bahsettiğim OECD raporunda Türkiye’nin, son 10 yılda 25-34 yaş aralığındaki yetişkinlerin eğitime katılımını en fazla artıran ülkelerden birisi olduğuna vurgu yapıldı.
Yaptığımız yatırımlarla son 20 yılda derslik sayımızı yaklaşık 300 binden 857 bine ulaştırdık. Benzer sürede öğretmen sayılarımızı da yaklaşık 500 binden 1,2 milyona çıkardık. Böylece yaklaşık 19 milyon öğrencinin bulunduğu bir eğitim sisteminde her iki göstergede de OECD ortalamasına oldukça yaklaştık.
Benzer şekilde 2022 yılı itibarıyla yürürlüğe giren Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ülkemiz öğretmenlik mesleğini müstakil bir kanunla tanımlayan ülkeler arasına girdi. Öğretmenlerimizin yıllar içinde kazandığı tecrübeyi mesleki gelişim etkinlikleriyle birlikte kullanabilecekleri bir kariyer yolu inşa ettik. Böylece birçok eğitim sisteminde öğretmenlerin gelişimini tanımlayan ve teşvik eden bir kariyer yolu oluşturuldu. Bu yaklaşım, öğretmenlerimizin mesleki gelişim etkinliklerini de görülmemiş ölçüde artırdı. 2020 yılında öğretmen başına düşen ortalama eğitim saati 44 iken yaklaşımla 2021 yılında 94 saate, bu yaklaşım sonrasında ise 2022 yılında 250 saate yükselttik.
Kitabımda vurguladığım gibi, teknoloji günden güne hayatımıza daha fazla sirayet ederken bir yandan bizleri kendisine daha fazla bağımlı hale getiriyor. Ve bu durum tesadüfen ya da zaten öyle olması gerektiği için gerçekleşmiyor, aksine teknolojiyi geliştirenler tarafından oluşturuluyor. Karar mekanizmaları her gün daha fazla teknoloji destekli hale geliyor. Bu durumun insanlık adına önemli avantajlar sağladığı çok açık ancak vurgulamak istediğim nokta bu avantajların giderek teknoloji bağımlılığına dönüşmesinin büyük bir tehdit haline gelmesidir. Dünyada da benzer bağımlılıkların yakından izlendiğini ve dijital bağımlılıkların neden olduğu davranışsal sorunların büyük bir sorun alanı olduğunu vurguluyorum kitabımda. Maalesef, Kovid-19 salgını bu sorunları daha da ileri boyuta taşıdı. Tüm dünyada psikolojik sorunlar ve özellikle dijital bağımlılıklar uzaktan eğitimin de katkısıyla arttı. Öğrencilerin daha uzun süre ekrana bağlı kalması ve sürekli dijital platformları kullanmak durumunda olması yaşanan sorunları derinleştirdi. Bizler bu süreçte yaşanan sorunlara karşı bağımlılıkla mücadeleye yönelik eğitimlerimizi artırdık. Tüm kaynaklarımızla psikososyal destek sağlamaya başladık. Bununla birlikte eğitimi tümüyle dijital bir altyapıyla sürdürmenin sonuçlarını Kovid-19 döneminde birlikte yaşadık. Okulda öğrencilerin kazandığı sosyal becerileri, öğrenci-öğretmen etkileşimi ve akran etkileşiminin sınırlandıran bu teknolojilerin yüz yüze eğitimin yerini alamayacağını tekrar ifade etmek gerek. Ancak bu teknolojilerin yüz yüze eğitimi destekleyecek şekilde kullanılması büyük fırsatlar sağlıyor. Öğrenmenin oldukça kişisel bir süreç olduğunu hatırlarsak, bu teknolojilerle öğrencilere okulun yanında kişiselleştirilmiş öğrenme fırsatları sunabiliriz. Bu anlamda birçok eğitim sisteminde bu tür destekleyici mekanizmaların kullanıldığını görüyoruz. Son yıllarda Öğrenci/Öğretmen Destek Sistemi, Matematik Eğitimi Platformu’nun yanında geçtiğimiz günlerde açılan Diyalekt ve Dersler Cepte uygulamaları, Türkçe ve Yabancı Dil Platformları bu konuda attığımız önemli adımlardır.
*Son 20 yılda bu uygulamalar hızla kaldırılmış ve dezavantajlı öğrenci gruplarına yönelik destek programları artırılmıştır. Öğrencilere daha fazla seçim hakkı sağlanarak okul türleri arasındaki yapay engeller kaldırılmış, bu engellerin yol açtığı hasarları telafi etmek için büyük gayret gösterilmiştir. Bizler toplumumuzun taleplerini daha fazla yansıtan be arka planı ne olursa olsun tüm bireyleri kapsayan bir eğitim sistemi kurgusu için çalışmaya devam ediyoruz. Cumhuriyet tarihindeki en yüksek okullaşma oranlarına erişmek de bu konu attığımız adımların somut sonuçlar sağladığının göstergesidir.