Ramazan ayı gelince ziyaret edilen türbeler bu yıl mahzun. Ancak İstanbul Türbeler Müzesi Müdürü Ekrem Aytar, içeri girilmese de geçmiş zamanlarda olduğu gibi hacet pencerelerinden dua ederek o manevi havayı solumanın mümkün olacağını söylüyor. Aytar ile İstanbul’daki türbelerin dününü ve bugününü konuştuk. Buyrun.
İslam coğrafyasında toplumda yer edinmiş tanınmış siyasi ve dini kişilere özel olarak yapılan anıt mezarlara türbe adı verilir. Bizdeki türbe kelimesi batı sanatındaki mausoleum, İngilizcede ise tromp kelimelerine karşılık gelmektedir. Şark âleminde turba, kubba, makbera, künbed, v.b. isimler de verilir. Peygamberler için yapılanlara da Markad veya makam denilir.
Başta İstanbul olmak üzere Anadolu insanının türbelere ilgisini, geçmişle olan bağına verdiği değer, yani vefa olarak tesbit edebiliriz. İslam dininde ahiret inancı ölümden sonraki hayata kapı açmaktadır. Bu nedenle dünya hayatında güzel işler yapan şahısları unutmamak isteyen halkımız, toprağa verdiği değerlerini ziyaret ederek, onların ruhlarına Fatihalar Kuran-ı Kerimler hediye ederek türbe ve kabir ziyaretlerini güzel bir gelenek hâline gelmiştir. Bu nedenle toplumumuzda kabirler ve türbeler genellikle yerleşim yerlerine yakın yerlere, cami, medrese gibi vakıf binalarının bahçelerine yapılmıştır. Türk insanının ölmüşlerine olan vefası dün çok kuvvetli idi, bugün de aynı hassasiyetle sürmekte, hiç şüphesiz gelecekte de aynı ruhla devam edecektir.
Sizin de dediğiniz gibi türbelerde o toplumda yetişen en yüksek mevkilerdeki Peygamber, evliya, padişah, paşa ve tanınmış diğer önemli kişiler ve akrabalarının kabirleri mevcuttur. Bu şahıslar o toplumun en önemli değeri olan hafızasıdır, bu nedenle türbeler de kültür ve medeniyetimizin hatırlandığı ve anıldığı önemli yerlerdir. Ramazan ayında şehrin manevi büyüklerini ziyaret etmek bir gelenektir. En fazla ziyaret edilen türbelerin başında da Peygamber efendimizin sahabelerinden Hz. Halid bin Zeyd Eba Eyyub El Ensari hazretlerinin türbesi Eyüpsultan gelir. Yine Üsküdar’da bulunan Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin türbesini ziyaret etmeyen yok gibidir. Sümbül Efendi, Yahya Efendi, Merkez Efendi türbeleri ile Fatih Sultan Mehmed Han’ın türbeleri de en fazla ziyaret alan türbelerdendir. Türbeler bu yıl salgın nedeniyle kapalı, fakat geçmiş dönemlerde de türbeler her daim açık değildi. Böyle vakitlerde ziyaretçiler ziyaretlerini hacet penceresi (dua penceresi, niyaz penceresi) önünde yaparlardı. Bugün de ziyaretçilerimizin ziyaretlerini hacet penceresinden yapmalarında hiçbir engel yoktur.
Güzel bir tesbit. Kediler ve türbeler arasında sizin de gördüğünüz gibi gözle görülür bir bağ vardır. Türbeleri ve kabirleri ziyarete gelenler yiyeceklerinin bir kısmını kedilerle paylaşır. Bu Osmanlı devrinden beri böyledir. Günümüzde de insanlar bu alanlara çok fazla mama ve su kabı koyarak kedilere sevgilerini göstermektedirler. Kedilere sevgisi ile tanınan sahabelerden Hz. Ebû Hüreyre gibi türbelerde çalışan birçok görevlimiz de kedilerden sevgilerini eksik etmemektedirler. Diyebiliriz ki kediler türbelerimizin ayrılmaz birer parçası, demirbaşı hâline gelmişlerdir.Üsküdar’daki Karacaahmet Sultan Türbesi sevenleri tarafından sık ziyaret edilen türbelerimizdendir. Yine Süleymaniye Cami haziresindeki Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan türbeleri bahçe olarak ziyaretçisi eksik olmayan türbelerimizdendir.
Mimarlık ve sanat tarihi literatüründe türbeler plan özellikleri, inşa malzemesi-yapım teknikleri, süsleme üslûplarına göre sınıflandırılırlar. Türbe mimarisi kabaca; erken dönem türbeleri, klasik dönem türbeleri ve geç dönem türbeleri olarak üç döneme ayrılır. İstanbul türbelerinde bu üç dönemin örnekleri görülse de daha çok ince el sanatları açısından geç devir özellikleri gösteren türbelerdir.
Türbelerde mimari özelliklerinin dışında sanduka örtüleri olan puşideler, şamdanlar, Kabe örtüleri, çini süslemeler, döneminin nadir hat levhaları, rahleler, ahşap-metal şebekeler… gibi sanat yönünden çok değerli eserleri de görmek mümkündür. Özellikle kutsal emanetler dediğimiz; Peygamber efendimizin “Kadem-i Şerifi (Eyüpsultan Türbesi, l. Abdülhamit Türbesi, lll. Mustafa ve lll. Selim Türbesi) ve ayrıca Ramazan aylarında ziyarete açılan Sakal-ı Şerifleri de özellikle belirtmeliyiz. Türbelerin Ramazan ayında daha fazla ziyaret edilmesinin nedenlerini başında da içerisinde bulundurdukları bu kutsal emanetlerdir.
Düğümlü/Düğümcü Baba lakabıyla tanınan Hacı Hafız Mustafa Efendi 1785 yılında Amasra’da dünyaya gelmiştir. Medrese eğitimi ve hafızlığın ardından 1806 Osmanlı-Rus Harbine katılmış, Amasra’dan Trabzon’a sonrasında ise İstanbul’a geçmiştir. Çeşitli kaynaklarda bu yolculuk sırasında gemide okuduğu ezanlarla dikkatini çektiği Laz Ahmet Paşa’nın kendisine imam olmasını tavsiye ettiği aktarılmaktadır. Cezbeye kapılması ile ilgili birçok rivayet vardır. Onun düğümlü ipleri ve çaputları hastalıklara, özellikle de aşk ve sevda hastalarına şifalı bilinmiştir. Ömrünün son yıllarını İbrahim Paşa Sarayı binalarının bir kısmına yerleşen Arabacıbaşı Dergahı’nda geçiren Düğümlü Baba 1866 yılında vefat etmiştir. Bu tekke onun zamanında ve sonrasında İstanbul meczuplarının toplanma yeri olmuştur. 1965’te kabri Sultanahmet Türbesi bahçesine nakledilmiştir. Düğümlü Baba’nın günümüzdeki akrabalarından biri bu bilgileri aktararak asayı Müzemize bağışlamıştır. Asa kırık olarak üç parça halinde, topuz kısmından sarkan bir tutam kıldan örgü, ip ve bezden oluşan kompozit bir objedir.Asa üzerinde testler yapıldı. Bu testlerden üzerindeki kıldan oluşan örgünün saç kılı olabileceği ve attığı düğümlerden solak olduğunu tespit etmiş olduk.