Cumhuriyet tarihinde halkevleri bir kültür kurumu olarak yer alır. Kültür tarihçisi Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun çeşitli zamanlarda halkevi dergilerinde yazdığı yazılar, ilk kez bir kitapta toplandı. İsmail Kasap’ın derlediği makaleler bir döneme ışık tutuyor.
Şehirleri ayakta tutmak, şehrin sadece dokusunu oluşturan mimarisini, sokağını, caddesini korumakla mümkün olmamaktadır. Şehre, kültüre dair dünden bugüne olup biteni yazmak, kayıt altına almak da bir o kadar önemlidir. Bu konuda nispeten bilinç artmakla birlikte bugünü doğru okumak ve “nerede kalmıştık” demek için düne bakmak yerinde olacaktır. Cumhuriyet tarihi içerisinde –kimi zaman ideolojik saiklerle meseleye yaklaşsak da- Halkevleri bir kültür kurumu olarak önemli bir yere sahiptir. Halkevlerinden geriye kalan bakir ve bir o kadar önemli kültür mirası, dönemin Halkevi dergilerinde kendi kaderine terk edilmiştir. Yakın tarihimizin önemli kültür tarihçilerinden Hikmet Turhan Dağlıoğlu (1900-1977) da ağırlıklı Halkevi dergilerinde yazıp çizdikleri ile unutulup gidecek isimler arasında idi. Ne zaman ki akademisyen ve yazar İsmail Kasap uzun yıllar süren çabaları sonucunda iki cildi bulan makale ve yazıları derleyene kadar… Türk Tarih Kurumu yayınları arasından 2 cilt olarak neşredilen eser Hikmet Turhan Dağlıoğlu Toplu Makaleleri (Türk Tarih Kurumu yay. 2019) adını taşıyor.
HALKEVİ MECMUALARINDA KAYIP KÜLTÜR MİRASI
Eserin girişinde Sunuş yazısı kaleme alan Ali Birinci, Halkevleri dergilerinin hem birebir basımının yapılması hem de burada unutulup giden Kamil Su, İbrahim Gökçen, Çağatay Uluçay gibi isimlerin yazılarının da derlenip yayınlaması gerektiğini ifade ediyor. Bu hususun edebiyat ve tarih araştırmaları açısından büyük bir çeşitlilik, renklilik ve zenginlik olacağını ifade eden Birinci, Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun da önemli kıymetlerimizden birisi olduğunu ifade ediyor.
Hikmet Turhan Dağlıoğlu yakın tarihimiz içinde pek çoğumuzun aşina olmadığı bir isim. Kitapta da zikredildiği gibi Dağlıoğlu’nun sadece dergilerle sınırlı değil yazdıkları, yayınlanmış eserleri de bulunmaktadır. Yazar İsmail Kasap, eserin girişinde kaleme aldığı biyografide Dağlıoğlu’na ait 12 eser ismi zikreder. Bunlardan bazıları şunlardır: Şemseddin Sâmi, Hayatı ve Eserleri (İstanbul 1934); Milâdî XVI. Hicrî X. Asırda Antep (I, Gaziantep 1937; II, 1939); Milâdî XVI. Hicrî X. Asırda Gaziantep Köyleri (Gaziantep 1938); Haleb’in En Eski Tarihi (Gaziantep 1937); Onaltıncı Asırda Bursa 1558-1589 (Bursa 1940).
1930-1950’Lİ YILLARIN YAZILARI DERLENDİ
Yazar İsmail Kasap, Dağlıoğlu’nun 1930-1950’li yıllar arasında yoğunlukla Halkevi mecmualarında ve bunun yanında farklı gazete ve dergilerde yer alan yazılarını derlemekle eserin vücuda getirildiğini ifade ediyor. Derlenen yazıların çeşitliliği, derinliği ve muhtevası incelendiğinde büyük bir kültür, tarih hazinesi ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. İlk cilt Şehir Tarihi Vesikalarına ayrılırken ikinci cilt ise Tarih, Arkeoloji, Edebiyat ve Folklora ayrılmış. Dağlıoğlu öylesine titiz ve dikkatli bir kültür yazıcısı ki bunu şehir tarihi yazılarında görmek mümkün. Üç Osmanlı başkenti -İstanbul, Edirne, Bursa- hakkında tarih vesikalarına dayalı olarak yazdığı yazılar, Orta Anadolu şehirlerinden Çorum ve Konya’ya dair yazdığı yazılar ve özellikle çok önem verdiği Isparta’ya dair yazdığı yazılar dikkat çekici nitelikte. Burada Osmanlı Dönemi Mühimme Defterlerinden istifade edildiği gibi, Texier, Arundel vb. yerli ve yabancı seyyah ve araştırmacıların eserlerinden de yararlanılmış.
Dağlıoğlu, biyografisinin yer aldığı giriş yazısında belirtildiği üzere kültürün çok geniş havzasına ilgi duymuştur. Şehir tarihi, mezarlar, çeşme kitabeleri, hanlar, kütüphaneler, türbeler, mimari eserler, folklor tarihi, müzecilik, arkeoloji ve hafriyat konuları yanında şiir de ilgi alanı içerisinde olan bir isimdir.
MEZARTAŞLARINI HEM YAZMAK HEM KORUMAK
Kitabın mezartaşlarına ayrılan bölümünde 1931 yılında İstanbul Arkeoloji Müzelerinde Eski Şark Eserleri Müzeleri şefliğinde, daha sonra Ankara Arkeoloji Müzesi müdürlüğünde bulunurken, hem görev icabı hem de ilgili olması dolayısıyla mezar taşları ile ilgilendiğini, dönemin genel müdürü Aziz Ogan’ın ise kendisini Topkapı, Edirnekapı ve Karacaahmet’te yol açılmasıyla “meşâhir” ünlülerin mezarlarını tespit ve kurtarma maksadıyla, bu işlerin düzen içinde yürütülmesi ile ilgili olarak yetkili kıldığını nakleder. Daha sonra Topkapı-Edirnekapı hattında Muallim M. Cevdet ve Türk İslam Eseri Müzesi müdür yardımcısı Abdülkadir Beyle birlikte Lala Mehmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa’nın oğlu Veli ve Muhtar Paşaların mezarlarını kurtardıklarını da anlatır. 1931-34 yılları arasında Karacaahmet mezarlığında detaylı çalışan Dağlıoğlu, pek çok hatırı sayılır ismin mezarının tespit edilip bugün yerinde yeller estiğini ifade ediyor. Bu işin sadece memuru ya da yazarı olmayıp, dertlisi de olduğu şu cümlelerde ifade ediliyor: “İşte memlekete hayatlarında her bakımdan hizmet etmiş fakat türlü nedenlerle ihmal ve terk edilmiş insanların mezarlarını kurtarmak benim için adeta bir hastalık halini almıştı. Bu nedenledir ki Edirne’de imar ve yol açma nedeniyle mezarlar yıkılırken İstanbul Müzeleri adına oraya gitmiş birçok mezarlar kurtarılmış, harap olmuş birçok mezar taşları Sultan Selim Camii’ne taşıttırılmıştı.” (s.712)
Kitabın içine girdikçe sadece Cumhuriyet dönemi bir kültür tarihçisiyle değil Çelebi bir zatla müşerref olacaksınız. Emek verdiği ve hizmet ettiği Karacaahmet mezarlığında medfun bulunan Hikmet Turhan Dağlıoğlu’na biz de önemli hizmetlerinden dolayı rahmet diliyoruz. Kitabın yayınında büyük emeği olan İsmail Kasap’ı da tebrik ediyoruz.