Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Zencirkıran, "Kaktüs bitkilerinin insanları zararlı ışınımlardan koruduğu iddiası fizikle çeliştiği gibi biyoloji bilimiyle de çelişir" açıklamasında bulundu. Dr. Zencirkıran, kaktüsün bütün radyasyonu çekmediğine vurgu yaptı.
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Zencirkıran, kaktüslerin kapalı ortamda bulunan bilgisayar, cep telefonu ve televizyonlardan yayılan radyasyonu emdiğine ve temizlediğine dair halk arasındaki yaygın kanının bilimsel olmadığını belirterek, "Kaktüs bitkisi sadece kendi üzerine gelen çok az miktardaki radyasyonu absorbe edebilir, odadaki bütün radyasyonu çekemez." dedi.
Dr. Murat Zencirkıran, yaptığı açıklamada, kaktüs bitkilerinin atasının günümüzden yaklaşık 50 milyon yıl önce Eosen döneminde bir çeşit dikenli çalı niteliğinde bölgesel kuraklaşmaya tepki olarak ortaya çıktığını ifade etti.
Anavatanı Amerika kıtası olan kaktüsün doğada yaklaşık 4 bin 500 türünün bulunduğunu aktaran Dr. Zencirkıran, DNA çalışmaları sayesinde bu bitkiye en yakın kapalı tohumlular ailesinin semizotugiller olduğunu dile getirdi. Zencirkıran, Dünya genelinde kaktüsün her türlü elektronik cihazın yaydığı radyasyondan kişiyi koruduğu, özellikle televizyonların ve bilgisayarların yanına konulması halinde bu cihazların yaydığı radyasyonu diğer bitkilerden daha fazla emdiğine inanıldığını hatırlattı.
Bu iddianın 1990'larda Doğu Avrupa ülkelerinden yayıldığını belirten Zencirkıran, şöyle devam etti:
"Kaktüsün elektromanyetik radyasyonu belirli bir oranda absorbe ettiği doğru fakat zaten her bitki ve çiçek fotosentez yapabilmek için ortamdaki bulunan ışığın temel birimi olan fotonları yani elektromanyetik kuvvetin bir bölümünü, radyasyonu belirli bir miktarda emer. Bitkiler zaten ortamdaki radyo dalgaları, mikrodalgalar, görünür ışık, morötesi ışınım ve kızılötesi ışınımın oluşturduğu elektromanyetik radyasyonu belirli bir oranda emerek ve bunu da havadan aldığı karbondioksitle birleştirerek kendisi için şeker yani besin üretir. Bitkilerin hayatta kalabilmeleri için ortamda bulunan ışığı yani elektromanyetik radyasyonu özümsemeleri gerekir. Burada asıl sormamız gereken, kaktüsün diğer bitkiler ya da cisimlerden elektromanyetik radyasyonu emmede üstün olup olmadığıdır."
Kaktüsün radyasyonu daha çok emdiğine ilişkin tezi ortaya atanların, bu bitkide çok fazla su olmasını gerekçe gösterdiğine değinen Zencirkıran, "Suyun iyi bir radyasyon absorbe edici kimyasal olduğu doğrudur ancak kaktüslerde su miktarı ortalama yüzde 88'dir. Bu mantıkla bakacak olursak içeriğinde yüzde 90'ın üzerinde su bulunan kavunun daha iyi bir radyasyon emici olması gerekir." ifadelerini kullandı.
Söz konusu tezin çelişkili olduğunu savunan Zencirkıran, şunları kaydetti:
"Kaktüs bitkilerinin insanları zararlı ışınımlardan koruduğu iddiası fizikle çeliştiği gibi biyoloji bilimiyle de çelişir. Dünyadaki bütün bitkiler belli bir ortak atadan köken alarak ortaya çıkar ve sürekli değişirler. Bu değişim yavaş da olsa devam eder. Bilimin en temel gerçeği olan bu gelişimin iki temel kuralı vardır; hayatta kalmak ve üremek. İşte bu nedenle hiçbir bitki, yüksek enerjili radyasyonu özellikle üzerine çekmek amacıyla değişmez ve gelişmez çünkü her organizmanın temel amacı hayatta kalabilmektir. Dolayısıyla kaktüslerin ortamdaki radyasyonu büyük miktarlarda ve insanları radyasyondan korumak amacıyla soğurduğu iddiası biyolojiyle de çelişir. Kaktüs bitkisi sadece kendi üzerine gelen çok az miktardaki radyasyonu absorbe edebilir, odadaki bütün radyasyonu çekemez."
Günümüzde kullanılan bilgisayarların insan sağlığını tehdit edebilecek boyutta radyasyon yaymadığı bilgisini veren Zencirkıran, televizyonlarda ise LCD ve led ekranların çok yüksek enerji düzeyinde bir radyasyon oluşumuna izin vermediğini sözlerine ekledi.