İngiltere'de yaşamını sürdüren ressam Sıddıqa Juma, kendini İslam sanatçısı olarak tanımlıyor. Kur'an ve İslam geleneğini rehber edinen Juma, resimlerinde dini ve kültürel mirastan esinleniyor. Onun çalışmalarında Kabe'nin ve Hac ibadetinin ise ayrı bir yeri var. Sıddıqa Juma, resimlerinin merkezine Kabe'yi koyan ve tavaf eden insanları sembolize eden soyut çizgiler kullanan bir ressam. Juma, sadece hac deneyimini veya Hac ibadetini gerçekleştirme sürecini değil, aynı zamanda bu ibadetin ruhunu da tuvale taşımaya çalışıyor. Kendine has geleneğiyle sanatının gücünü gösterme biçimiyle büyük beğeni topluyor. Resim dalında global art award winner 2017 ödülünü alan sanatçı, şimdiye kadar sayısız sergi açtı. İstanbul'da bir sergi açmayı çok istediğini belirten Juma ile sanatını, Avrupa'daki kadınları ve bayramı konuştuk.
Ben Zanzibar'da doğdum ve Tanzanya'da büyüdüm. Daha sekiz yaşında iken resimlerimin bir gazetede yayınlandığını hatırlıyorum. Neden çizdiğimi ise açıklayamam. Şöyle diyebilirim resim benim ikinci doğam. Sanatsız ve resimsiz bir hayatı hayal bile edemiyorum. Resim soluduğum hava kadar önemli. İslam dini de sanatımın her zaman en büyük ilham kaynağı oldu. Resimlerimde düşüncelerimi ve enerjimi ortaya çıkarmanın bir aracı oldu. Eserlerimle sanatseverlerin kalbine derin bir yolculuk yapmayı umuyorum.
2010'da bir yardım etkinliğinde ilk sergimi açtım. Orada çalışmalarımı gören bir ressam beni yeni sergiler açamaya teşvik etti ve cesaretlendirdi. Şimdi kariyerime baktığımda, çok şey başardığım için kendimi şanslı buluyorum. Ancak birçok yönden, profesyonel yolculuğumun başındaymışım gibi hissediyorum. Daha önümde uzun bir yol var.
İslam sanatı geleneksel olarak, her zaman Arapça hat ve geometri ile ilişkilendirilmiştir. Her ikisi de kendi başlarına güzel. Ancak ben resimlerimin, dinin benim için ne anlama geldiğini ve modern zamanlardaki İslam'ı yansıtmasını istiyorum. Tarzım çağdaş olarak da nitelendirilebilir.
Çünkü İslam sanatının geleneksel kategorilerine girmiyor. Resimlerime kaligrafi eklesem bile, bunu her zaman yeni ve yenilikçi yöntemlerle yapmaya çalıştım. İnsanların ilgisini çekebilecek bir sanat ortaya koymak istedim. Çocuklarımın ve bugün resimlerimi takip eden insanların, vermek istediğim mesajla ilişki kurabilmelerini hedefledim.
Ortadoğu'daki birçok ülkede İslami eserler ortaya koyan sanatçıların çalışmalarına baktığımda, çok fazla yetenekli insan olduğunu görüyorum. Pek çoğu haklı olarak inancını kendi benzersiz ve yenilikçi yöntemleriyle ifade etmeyi seçiyorlar. Birçok yönden, İslami sanat rönesansına tanık olduğumuza ve yaşadığımıza inanıyorum. Her yerde bunu görebiliyorum. Mobilya parçaları oluşturmak için kullanılan geometrik desenleri, İslami tarz bahçelerin yeniden ortaya çıkmasını ve daha pek çok şey harika şeyi sıralayabilirim. Avrupa da , zengin İslam tarihi ile bu şaşırtıcı yollardan etkilendi. Yalnızca Malta ve İtalya’ya yayılan İspanya’nın Müslüman egemenliği ile değil, aynı zamanda Doğu Avrupa’nın en geniş bölgelerine yayılan Osmanlı egemenliğiyle de etkilendi. Bu olumlu etkilerin çoğunu bugün yeni sanat eserlerinde görüyorum.
Hiçbir zaman ilham gelmesini beklemedim. Bu yüzden resim yaparken yeni fikirler bulmak için çok fazla çabalamam gerekmedi. Herşey hep doğal akışında hayat buldu. Fakat hem İslami hem de İslami olmayan sanatçılardan rol model olarak gördüğüm pek çok insan var. Ahmed Mater, Fatma Lootah, Vaseem Mohamed, Salvador Dali, Bridget Riley ve Juan Miro favori isimlerimden sadece birkaçı.
Benim için Kutsal Kabe'yi resimlerimde kullanma fikri, sadece Allah'ın evinin yeryüzündeki fiziksel tasvirden ibaret değil. Kabe, sanat çalışmalarımda bize rehberlik eden ahlaki pusulayı simgeliyor. Hac ibadetini bir düşünün, dünyanın her yerinden insanlar Allah'ı yüceltmek için tek bir yerde toplanıyorlar. Tüm etnik kökenler ve farklı renkler orada eşittir. Muhtemelen dünya üzerinde sadece bir çift ayakkabısı olan biri ile 5000 ayakkabısı olan birinin aynı safta olduğu tek yer.
Çalışmalarımda Kabe sembolü aynı zamanda toplumda hangi pozisyona sahip olabileceğimize bakılmaksızın hepimizin aynı güce bağlı olduğumuzu, hepimizin Allah'ın gözünde eşit olduğumuzu hatırlatmak için kullanıyorum. Hayat yolculuğundaki bireysel rotalarımız farklı şekillerde bizi aynı sona götürse de hepimiz aynı yolculuktayız.
Avrupa'da yaşadığımız bayram havası Müslüman ülkelerdekiyle aynı. Dua edip aile ziyaretlerinde bulunuyoruz, sadaka verip herkesle bayramlaşıyoruz. Ben büyük bir aileye sahip olduğum için çok şanslıyım. Evimde her zaman kahkahaların eksik olmadığı ve büyük sofraların kurulduğu bayramlar geçiriyorum.
Dört kıza sahip olduktan sonra, onlara her zaman hayatta olmak istedikleri şey ile olabilecekleri şeyi göstermeye ve öğretmeye çalıştım. Kadınların güçlendirilmesi, benim için çok önemli. İngiltere'de güçlü bir kadın İslami sanatçı ağına sahip olduğumuz için çok şanslıyız.Geçen yıl British Museum'da kadınların sanattaki ve sanatın eğitimdeki öneminden bahseden bir Müslüman kadın paneline katıldım. Diyebilirim ki bu alanda yapılacak çok iş var. Fakat yine de insanlar doktor, avukat veya mühendis olmanın ötesinde bir yaşam olduğu fikrine yavaşça uyanıyorlar.