Osmanlı deniz tarihine ışık tutması ve birçoğu tarihin tozlu sayfalarında kalmış denizcilere vefa borcumuzu ödemek amacıyla hazırlanan “İstanbul'un 100 Denizcisi” isimli kitap, Denizcilik Tarihi Uzmanı Prof. Dr. İdris Bostan tarafından kaleme alındı. Kitapta, vezirlik, sadrazamlık gibi üst düzey mevkilerde görev yapmış kapudanpaşaların (Osmanlı ordusunda amirallere verilen ad), açık denizlere korku salan ve tarihimizde önemli izler bırakan denizcilerin hayat hikâyeleri dönemin ana kaynaklarından derlenerek anlatılıyor. Denizcilerin katıldıkları savaşlar, elde ettikleri başarılar, başarısızlıklar, donanmaya kazandırdığı yenilikler kronolojik sırayla veriliyor.
Bostan, İstanbul'un 100 denizcisini seçmek için seferber olduğunda Osmanlı devlet ricali arasında en üst düzey yönetim kadrolarında bulunan, vezir ve sadrazam mevkiine kadar yükselen kapudanpaşaları seçmek mecburiyetinde kalıyor. Çünkü Osmanlı donanmalarında görev yapan pek çok denizciye arşivlerde rastlamak mümkün değil. Osmanlı tarihinin henüz yeterince aydınlatılamamış olduğu dikkate aldığımızda, özellikle denizci biyografilerinin de aynı akıbete uğradığı görüyoruz. Bostan, Osmanlı tarihinin önemi zaferlerini kazanan bu denizcileri 'isimsiz kahramanları' olarak tanımlıyor.
Ancak Kaptan-ı deryalık mevkiine gelen denizciler üzerinden bir araştırma imkanı bulunuyor. Böylece İstanbul'un fethi sonrasında bu göreve gelenler arasından belli değişim ve dönüşüm zamanlarını öne çıkarmak suretiyle önemli denizcilik olaylarını ve yaşayan denizcilerin hikayelerini tespit etmek mümkün oluyor. Bu kitapta ise daha çok Kapudanpaşalık görevine getirilen denizciler inceleniyor. Bostan, Kapudanpaşa olmadıkları halde diğer ünlü bazı denizcilerin veya Sadrazam Melek Ahmed Paşa gibi denizciliğe hizmeti geçenlerin az da olsa bu kafilede yer almasının onların denizlerde kazandıkları etkin konumlarından kaynaklandığını söylüyor.
Hind donanması komutanı, Kitâb-ı Bahriye muellifi, ünlü Osmanlı haritacı ve denizcisi olan Piri Reis'in amcası Kemal Reis'le beraber Venedik'e ait kale ve sahiller başta olmak üzere tüm Akdeniz'de savaştığı ve sonra devlet hizmetine girdiği biliniyor. Piri Reis, Tunus sahillerinde kışladıklarını, Tunus sultanı Mevlây Muhammed ile görüştüklerini, Cezayir'deki Bicâye'de velî olarak bilinen Seydi Muhammed Tuvatti'nin zaviyesinde kaldıklarını, yaz olunca oradan denize açıldıklarını Kitab-ı Bahriye isimli eserinde anlatıyor.
Barbaros gibi ünü bütün Akdeniz'i tutmuş bir deniz amiralinin Osmanlı devletinin hizmetine girmesi, Osmanlı İmparatorluğu denizciliğinde bir donum noktası oluşturuyor. Barbaros Hayreddin Paşa'nın Akdeniz'deki hâkimiyet mücadelesinde en önemli başarısı 300 kalyon ve kadırga türü gemiden oluşan Müttefik Haçlı donanması karşısında 122 çektiri türü gemiden oluşan Osmanlı donanmasının Preveze'de kazandığı deniz savaşıdır.
Osmanlı donanmasının yenilgisiyle sonuçlanan İnebahtı Savaşı'na girmemek için Müezzinzade Ali Paşa'yı ikna edemeyen Uluç Ali Paşa'nın bu savaştan sadece ona ait otuz gemi kurtulabildi. Durumu II. Selim'e bildiren paşa, gayretlerinden dolayı Cezayir beylerbeyi/ Kapudanpaşa tayin edildi ve “Uluç” lakabı “Kılıç”a çevrildi.
Napoli Krallığı'nın hizmetindeyken bir korsan olan babasıyla birlikte Piyale Paşa'nın yürüttüğü Cerbe Seferi sonrasında 1561'de Osmanlılara esir düştü. İstanbul'a getirildiklerinde babası Yedikule Zindanı'na hapsedildi, kendisi ise saraya alınarak Kanuni Sultan Süleyman devrinde Enderun'da yetişti. Müslüman olduktan sonra Yusuf Sinan adını alan Cigalazâde ikinci vezirlik makamına kadar yükselmiştir.
Dönemin önemli devlet adamlarından olan Sokullu, İnebahtı yenilgisinden sonra üstünlük taslamak isteyen Venedik baylosu Marcantonio Barbaro'ya verdiği cevapla hafızalarda yer etmiştir. Sokullu, baylosa hitaben “Sizden bir krallık yer almakla bir kolunuzu kesmiş olduk. Siz ise donanmamızı mağlup etmekle yalnız sakalımızı tıraş etmiş oldunuz. Kesilmiş bir kol yeniden bitmez. Lakin tıraş edilmiş bir sakal evvelkinden daha ziyade kuvvetli çıkar” demiştir.
Hamza Bey'in İstanbul'un kuşatılması sırasında donanma komutanlığının gerçekleştirdiği en önemli harekât, gemilerden bir kısmının karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesi olmuştur. Tartışmaları günümüze kadar süren önemli bir deniz harekat taktiği olarak tarihe gecen bu harekat, doğrudan Hamza Bey'in fikri olmasa da uygulaması onun göreve getirildiği zamana tesadüf etmektedir.