İstanbul'daki tüp geçit çalışmalarını iki yıldır erteleten Yenikapı arkeolojik kazılarının tamamlanması beklenirken tesadüfen bulunan iskeletler ilk kez İstanbul'un tarih öncesi döneminin kapılarını araladı. Tarih öncesine ait başka bulgu olup olmadığını tespit etmek için var gücüyle çalışan arkeologlar Marmaray Projesini daha fazla geciktirmemek için zamanla yarışıyor.
İstanbul'un en büyük arkeolojik kazı alanı halini alan Marmaray Tüp Geçit Projesi, yoluna devam etmek için gün sayıyor. İstanbul Metrosu ve Marmaray Projesi kapsamında inşa edilen tüp tünelin birbirine ekleneceği, dev projenin Yenikapı ayağındaki tarihi kalıntıları koruma altına almak için 2004 Kasım'ında başlanan kurtarma kazıları, yaklaşık dört yıldır kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Kazıların en kısa sürede bitirilerek, sahanının Marmaray Tüp Geçit Projesi'ne bırakılacağını açıklayan Arkeoloji Müzesi Müdürü Arkeolog, İsmail Karamut ve Yenikapı kazılarının saha sorumlularından Arkeolog Yaşar Anılır ile kentin geçmişi ve geleceği arasında tercih yapmaya zorlayan Yenikapı kurtarma kazılarında gelinen son durumunu konuştuk.
Bilindiği üzere Yenikapı kazılarında son olarak arkeologların İ.Ö. 6 bin 300'lü yıllara tarihlediği iki mezar bulunmuş, şehrin geç neolitik dönemine ait ipuçları veren bu mezarlar bilim dünyasında heyecan yaratmıştı. Peki, bugüne kadar Yenikapı'da neler bulundu ve bulunanlar İstanbul'un tarihi açsından ne ifade ediyor?
17 arkeolog, üç mimar ve 250 kadar işçiyle süren arkeolojik kazılarda, bugün Langa olarak bilinen Theodosios Limanı'na ait bir iskele ve Konstantin Surları'na ait olduğu sanılan duvarlar gün yüzüne çıktı. Kazılardaki en ilginç bulgulardan biri de sur duvarlarının altındaki gizli geçit. Geçidin imparator ailesinin şehirde bir isyan çıkması durumunda limandaki gemilere ulaşmak için yapılmış olduğu tahmin ediliyor. Limanda bulunan Bizans dönemine ait yelkenli kalıntıları ise kazının sürprizleri arasında. Theodosios Limanı'nın varlığı bilinse de kazı yapılırken bu limanda demirleyen gemilere rastlanacağı beklenmiyordu. Şu an kazı alanında üstü kapatılarak koruma altına alınan yelkenliler yaklaşık beş yıl boyunca kimyasal havuzlarda tutulduktan sonra sergiye açılacak. İskele ve yelkenliler dışında binlerce anfora, pişmiş topraktan yapılmış mutfak malzemeleri, gemicilerin kullandığı aletler, ahşap taraklar, Bizans ve Osmanlı döneminde kullanılan kap kacaklar da İstanbulluların ziyaretine açılacak.
İstanbul'da varlığı bilinen ve Marmaray inşaatıyla gün yüzüne çıkarılma şansı yakalanan Theodosios Limanı'yla ilgili çalışmalar tamamlanmak üzereyken, kazı alanında tesadüfen bulunan iki iskelet arkeolojik çalışmanın seyrini bütünüyle değiştirdi ve kazılarda erişilen tarih birden bire altı bin yıl geriye gitti. Çünkü bir evin tabanı olduğu düşünülen mezardaki iskeletler yaklaşık 8 bin yaşındaydı. Kazılar tüm hızıyla devam ederken İsmail Karamut yeni arkeolojik bulguların projeyi aksatıp aksatmayacağı sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Arkeolojik kazılarda tarih vermemiz çok güç, çıktığı sürece kazmak zorundasınız. Zaman zaman tarih mi? Yoksa 3 milyar dolarlık proje mi? diye sorular aklımıza geliyor ama ikisini de bir arada yürütmek için kurul da, bizler de elimizden geleni yapıyoruz, zaten ben arkeoloji müze müdürü olarak arkeolojik kazılardan vazgeçemem. Türkiye'deki en büyük ve en önemli arkeolojik kazı alanının üzerinde çalışıyoruz."
Kazı alanının sorumlularından Yaşar Anılır da, bugünkü bulgularla artık sona yaklaşıldığını söyleyerek, son bulunan iskeletlerle ilgili çalışmalar hakkında bilgi verdi. İskeletlerin İstanbul'un geç neolitik dönemiyle ilgili çok önemli bir keşif olduğunu söyleyen Anılır deniz seviyesinin 6 metre kadar altında süren kazılarda artık siyah bir kil tabakasına ulaşıldığını, bu tabakanın altında yapılan sondaj çalışmaları sonucunda kazıyı tamamlamayı düşündüklerini aktardı. Kazı çalışmalarının her türlü sürprize açık olduğunu söyleyen Anılır ortaya çıkacak yeni bulguların tüm planlarını değiştirebileceğini eklemeyi de ihmal etmedi.
Peki 8 bin yıllık mezar İstanbul'un tarihi açısından ne ifade ediyor? Karamut bu soruya şöyle cevap veriyor: “Neolitik dönem bulgularının İstanbul'un bu dönemde Avrupa'yla Asya'yı birbirine bağlayan bir limanında bulunmuş olması oradaki tarihsel boşluğu kapatması açısından çok önemli. Neolitik mezarlar Güneydoğu Avrupa'yla Kuzeydoğu Anadolu arasındaki kültürel geçişi göstermesi açısından, İstanbul'da, tarihi yarımadada tarımcı toplulukları göstermesi bakımından da önemli buluntular. Bu bulgular İstanbul bilenen tarihini değiştirecek nitelikte.”
Karamut'a göre eğer Marmaray projesi olmasaydı İstanbul'un göbeğinde böylesine büyük çapta bir kazı yapmak mümkün olmayacaktı. Bu genişlikte bir almanın istimlâk edilmesi ve kazıya açılmasının çok zor olduğunu söyleyen Karamut, “Kent arkeolojisin en büyük şanssızlığı çevredeki yerleşmedir eğer bir apartmanın temeline ulaşmışsanız oradan ileriye devam etmek çok zordur” diyor.
Karamut'un kentteki kazılar nedeniyle ulaşım güçlüğü çeken vatandaşlara da bir çağrısı var: “Biz kazı yaparken ne İstanbul'un geleceğinde çok önemli olan Marmaray Projesi'ne ne de vatandaşların günlük yaşamına bir zorluk çıkarmak istemiyoruz. Aksine İstanbul halkının kalıntılarla bir arada yaşabileceği bir sonuca gitmek istiyoruz. Kent arkeolojisinde hedef bu olmalı. Vatandaş bir kültür varlığı bulduğu zaman korkuyor ve onu yok etmek istiyor aman başıma bir açmayayım diye düşünüyor. Bu düşüncenin aşılması şart.”
İstanbul'daki arkeolojik çalışmalar yalnızca Yenikapı'yla sınırlı değil. Kentin çeşitli yerlerinde yapılan Marmaray kazıları sayesinde Osmanlı, Bizans ve Roma önemlerine ait eserler bulundu. Üsküdar, Yedikule Sirkeci ve Cağaloğlu'ndaki arkeolojik kazıları yöneten uzmanlar, Tüp geçidin Üsküdar ayağında 18 ve 19'uncu yüzyıl Osmanlı çarşısıyla Tabakhane'ye ulaşıldığını söylüyor.