Hüseyin Etil’in İsmet Özel ve Partizan kitabı yayımlandı. Etil, “Özel’i ortaya çıkaran koşullar ortadan kalkmadığı sürece sürekli yeniden okunacağını göreceğiz. Türkiye’nin krizine Özel’in verdiği sahici tepkilerin yeniden yorumlanacağını ve etik-politik bir eylem kılavuzluğuna dönüştürüleceğini bu yüzyıl içinde göreceğimizi düşünüyorum” diyor.
Carl Schmitt’in Partizan Teorisi üzerinden İsmet Özel’i okuma denemesi olan “İsmet Özel ve Partizan - Aynı Adamın Öyküsü” okurla buluştu. Hüseyin Etil tarafından yazılan kitapta, Özel’in farklı sıfatlarla anıldığı dönemlerine rağmen aynı çizgiyi takip ettiğini okuyoruz. Etil ile Schmitt’in teorisini, Türkiye’yi ve şair Türk İsmet Özel’i konuştuk.
Schmitt’in partizan tipine odaklandığında asıl dikkat noktası, karasal bir imaja indirgenmiş politika kavrayışının II. Dünya Savaşı sonrasındaki koşullarını araştırmaktır. Bir Alman olarak Schmitt’i asıl ilgilendiren husus toprak egemenliğine dayanan siyaset nosyonundan uzaklaşılmasıdır. Geçtiğimiz yüzyıl savaş ve siyaset olgularında derin bir kırılmaya yol açtı. 20. yy’da savaşın biçimi gerçeklikten koparak ‘mutlak savaş’a (1. Dünya Savaşı), oradan da ‘Pür Savaş’a (Nükleer Tehdit) evrildiğinde artık savaş ile siyaset arasındaki bağlar kopmuş, savaş teknik bir kapasiteye indirgenmiş oldu. Savaş politika, strateji ve taktik toplamdan oluşan bir hadise olmaktan çıkarak hızla de-politikleşti. 19. yy’a ait karasal egemenlik anlayışından denizlerin egemenliğine geçildi. Şimdi ise havanın egemenliği dönemindeyiz. Bu değişimlerle birlikte ‘düşman’ denilen kamu hukuku kategorisi ortadan kalktı. İsmet Özel’in tabiri ile söylersek eğer artık ‘bir düşmanımız kaldı kendi dudaklarımız arasında’. Karasal politik tasavvurunun egemenliğinde düşman gördüklerimizi bugün suçlu olarak adlandırıyoruz. ‘Esir’ diye bir öznenin yok oluşu politikanın krizinin bir semptomudur. Schmitt ve Özel’in karşı çıktıkları düşmansızlaşmış, topraksızlaşmış, siyasetsizleşmiş yeni politik kültürdür.
Belli sorunları oluşturan tarihsel koşullar devam ettiği müddetçe “dönüş” olgusunu da göreceğiz. Kapitalizm aşılamadığı durumda mütemadiyen “Marx’a dönüş” fenomeni ile nasıl karşılaşıyorsak, politikanın krize girdiği, liberal evrenselcilik çağında da Schmitt’e geri dönüş olgusuna tanıklık ediyoruz. İsmet Özel’i ortaya çıkaran koşullar da ortadan kalkmadığı sürece İsmet Özel’e de yeniden dönüleceğini, sürekli yeniden okunacağını göreceğiz. Özel’i ortaya çıkaran unsurlara politikasızlığa itiraz, Batılılaşmanın vicdan azabı, modern toplumun derinden yaşadığı krizler ve üç mesele, bize özgü kimlik problemleri vs pek çok tema sayılabilir. Yeni bir siyasal birlik, yeni bir egemenlik kipi arayışında olan Özel’in estetik ve politik imalatı bizim için zengin bir kaynak oluşturmaktadır. Türkiye’nin krizine Özel’in verdiği sahici tepkilerin yeni jenerasyonlarca yeniden yorumlanacağını ve etik-politik bir eylem kılavuzluğuna dönüştürüleceğini bu yüzyıl içinde göreceğimizi düşünüyorum.
EVET İSYAN BİR KOPUŞ METNİDİR
İsmet Özel elbette Türk şiirinde özgün bir yere sahiptir ancak bu onun öncesiz olduğunu göstermez. Bunu söylemek, jeneolojik perspektifle onun şiirini öncekilere indirgemek manasına da gelmemeli. Konvansiyonel poetik hatlarla Özel’in girdiği ilişki kendi yordamıyla söylendiğinde “kadirşinas itaatsizlik” biçimindedir. Cumhuriyet dönemi modern Türk şiiri çizgisinden, bilhassa İkinci Yeni şiirinden beslenir ancak kendi şiirini de kurmasını bilmiştir. Kendi duyarlılıklarını, sözcük dağarcığını ve poetika anlayışını belirginleştirebilmiştir. “Evet, İsyan” şiir kitabı İkinci Yeni’den bir kopuş metnidir. Özel, Türk şiirinin diyalektik, itibari bir gelişim dinamiğine sahip olduğunu düşünür. Bu, bir sonraki şiirin daima bir öncekine göre bir yerde durduğu manasına gelir. Örneğin, İkinci Yeni şiiri Garip şiirine göre bir yerdedir. Kendi şiiri de İkinci Yeni’ye göre bir yerdedir. Ancak o, bu gelişim dinamiğinin seksen sonrasında krize girdiğini belirtir. İsmet Özel’e göre kim nerede durmaktadır, bu tespit edilememektedir. Bu bir kriz durumudur. Onun poetik tarih içinde kendini nasıl konumlandırdığına baktığımızda şu ileri sürülebilir: Özel, ethos eksenli çizgi olarak yorumladığı Fikret-Akif-Nazım hattının belirleyiciliğinde Yahya Kemal-Ahmet Haşim’in temsil ettiği pathos hattını sentezlemeye girişir. Bu girişim Türk şiirindeki politika ile estetik arasındaki yarığın kapatılması, dengesizliğin giderilmesi manasına gelir. Onun şiiri bir şey diyordur, bunu derken de okuyana estetik bir tat vermeyi de ihmal etmiyordur. Sanırım Özel konusunda asıl sorun alanı “öncesi” değil “sonrası” olacak. Özel sonrası Türk şiirinin gelişim çizgisin ne olacağı, kimler bu şiiri daha ileriye taşıyacağı daha önemli bir sorun olarak önümüzde duruyor. Açık bir olgu var: Özel’den edebi ve politik kamunun üyesi olsun olmasın herkes etkileniyor. Hatta İsmet Özel çok farklı kuşakları aynı anda etkilemeyi başarmış ender örneklerden biri. Ancak bu etkinin mahiyetini henüz bilmiyoruz.
Özel’in ‘ben’ ile ‘Türkiye’yi özdeşleştirmesi aslında olağan bir şey. De Gaulle, “Sartre, Fransa’dır” dediğinde garipsemiyor, Bernard Russell’ı tipik bir İngiliz, Heidegger’i tipik bir Alman olarak görüyorsak İsmet Özel’i de Türkiye ile özdeşleştirmekte bir beis olmamalı. Şairin refleksif idraki ya da şiir kurmak tekniği olmasa da metinlerinin yorumlanmasında metne sinmiş ülke kaderini görmek en olağan bakıştır. İsmet Özel’in bize gösterdiği sanırım şu: Bütün modern topluluklar için olağan şeyleri talep etmek Türkiye’de büyük bir krizin konusu olabiliyor. İçinde yer aldığı tarihsel-toplumsal bağlamlardan etkilenmeyen, kendi ulusal yazgılarının biçimlendirmediği entelektüel, şair ve sanatçı bulmak çok zordur. Buradaki sorun entelektüelerin kendilerini Türkiye’nin kaderi ile özdeş görmemeleri yönündeki bilinçli stratejileridir. Ülkeyi bir anomali olarak deneyimleyen idrak için normali talep etmek mesele oluyor. Derinden idrak edilen ortaklık krizinin bir yansımasından başka bir şey değildir bu.
KOLAYLIKLARA İZİN VERMEZ
İsmet Özel’i çalışmanın kolay bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Evvela ta en başından itibaren Özel ‘kolay özetlenebilir’ düşüncelere ve anlayışlara karşı çıkan biridir. Hiçbir şey kolay değildir. Çünkü, Valery’den yaptığı alıntıyla söylersek ‘güzel olan hiçbir şey hülasa edilemez’. Güzel olan ise derinliktir. Entelektüel bir tutum olarak, yüzeyselliğin aydınlatıcı çirkinliği karşısında derinliğin güzelliğini deneyimlemeyi başatlaştırır. Gizemciliğe savrulmadan Özel, ‘acaba’ diyen soran karışık kafanın daha güzel bir kafa olduğunu düşünür. Bu nedenle onun macerası da kolaylıklara izin vermez. ‘İsmet Özel konusunda zaten her şey apaçık’ diye kim düşünüyorsa, o kişinin yeniyi zorlamayan sinik bir tip olduğunu kavramak güç değildir. Politik tutumun açık keskinliği derinliğin önünde engel değildir. İsmet Özel politik netlik ile entelektüel derinliğin bir arada olabileceğine bizim topraklardan nadide bir örnektir. Tüm konularda olduğu gibi Özel konusunda da ‘merak’ı ve ’acaba’ sorusunu yedekte tutmanın ve hazır-cevaplardan kaçınmanın özgünlük ve yaratıcılık açısından faydası var.
İkinci bir zorluk da sanırım şiirinin gücünden kaynaklanır. İsmet Özel bir şair olarak niceliksel açıdan çok fazla şiiri olan bir şair değildir. Onun şiiri lirik bir duygulanımın ya da ilhamın neticesi olmayıp büyük bir çalışmanın sonucu inşa edilen bir eserdir. Şair şiirine çalışır. Her şiir bu nedenle gerek mısra gerek anlatı olarak sıkı örülmüştür. Şiirleri bir yandan somut yaşantıdan kaynaklanır, diğer yandan da metinlerarası referansları da oldukça kuvvetlidir. Bu nedenle Özel’in şiirlerine hem deneyim hem birikim olarak hazır olmak lazım gelir. Büyük bir çabanın neticesi olan şiirleri de o nedenle bitap bir gözü talep eder. Çünkü sonsuzluğu sezdiren şiirin içsel yapısı kitle kültürünün müzmin tüketimciliğe direnişi, okuru zorlayan yapısıyla içerir.
İsmet Özel’in bir karşılık bulması Türk halkının ne yapacağına bağlıdır. Biz İsmet Özel ile ne yapacağız, ona nasıl bir karşılık vereceğiz, bu soruları kendimize sahiden sormamız gerekiyor. Çünkü mesele İsmet Özel değil Türk toplumunun nasıl bir istikamet alacağı, kendi geleceğini nasıl kuracağı meselesidir. Onu kendimize ayna tutan bir mü’min, kardeş ve dost olarak görebiliriz. Halkın dostu olmak bir yönüyle böyle bir şeydir. Kendimizi ciddiye alıyorsak İsmet Özel ile de ciddi bir ilişki içine girmek mecburiyetini hissetmek zorundayız. Bizim çok önemli, hayati meselelerimiz var. Popülizmin kıdemli ismi Süleyman Demirel’in söylediği gibi meseleleri mesele yapmazsan mesele yoktur. Buna karşılık bizim meseleleri sahiden mesele yapmak, onların üzerine keskin ve kesin bir kararlılıkla gitmek ihtiyacımız var. Krizle, sorunla, problemle insan uzun süre yaşadığında kriz idrakini yitiriyor, refleksleri ölüyor, hiçbir şeye tepki veremez hale geliyor. Alışmanın hayata dönük tarafları olduğu gibi öldürücü, çürütücü tarafları var. Tarihte çoğu kez hesap kitap yapmaktan daha önemli sonuçlar doğurur refleksler. Konformizme kapılmadan, hayatın akışı önünde kaybolup gitmeden, hayata bir karşılık vermenin yollarını aramak mecburiyetindeyiz.
Bu bağlamda ikinci bir husus daha var. Özel yirminci yüzyılın yoğurduğu bir isim olsa da esasen içinde bulunduğumuz yüzyıla ışık tutacak bir siyasi mücadele örneğini, kendilik gayretini ve entelektüel aranışı temsil etmektedir. İsmet Özel teorisi ve pratiğiyle tarihte yerini almıştır. Ancak İsmet Özel biz yirmibirinci yüzyılın çocukları için asla geçmişe ait silik bir anı olmayacaktır. İsmet Özel’e dair hiçbir anım yok, olmasını da istemem. Gündelik yaşamı problemleştirmek, surat asma hakkımızı daha etkin kullanmak için bu yüzyılın bize büyük fırsatlar açacağı kanısındayım. Bu bakımdan geçtiğimiz yüzyıldan ziyade 21.yüzyıl İsmet Özel’in yüzyılı olacaktır.