İçimden Geçen Günler, daha “Sunuş”undan başlayarak dil dikkati, üslûp titizliği, gerçek saygısı, sınırlara riayet, abartıdan kaçınma, kıvamında dokundurma, dozunda mizah, hamaset ve ayran kabartma izlenimi uyandıracak atraksiyonlardan uzak durma gibi vasıflarıyla okuyucusunda saygı uyandırıyor.
İsmail Kara’nın İçimden Geçen Günler adlı eseri, Dergâh Yayınlarının 1010, Çağdaş Türk Düşüncesi dizisinin 87. kitabı olarak üç yıl önce Ekim 2022 tarihinde piyasaya çıkmış. Çok sayıda belge ve fotoğrafla zenginleştirilmiş olan eser 347 sayfa. Ben bu eseri nasılsa geç fark etmişim. Yeni okuyabildim.
İsmail Kara’nın ilki “Bahar 1978”, sonuncusu 15 Haziran 2007 tarihli günlüklerini sonradan yaşadığı veya öğrendiği çeşitli unsurlarla çeşitlendirip zenginleştirmek suretiyle oluşturduğu çalışma dört bölüme ayrılmış. Bölüm başlıkları sırasıyla şöyle:
I. Görmek bilmek anlamak
O abdesti kanla almak
“Müslüman Kadın”ın özgünlüğü mü, özgürlüğü mü?
“Türkçe İbadet” politikaları kültürsüzleştirmenin etkili bir vasıtası mı?
“Mutaassıp bir ailenin kızı” olmak yahut taassup müsbet bir kelime-kavram olabilir mi?
Mahzun bir cuma gününden diri okuma notları
II. Tarih bizim neyimiz olur?
Tarih olmak, tarihte kalmak, tarihten mesul olmak…
Rüya delil olur mu? Yahut tarihi sadece hissiyat-hamaset üzerinden kurmak…
Hırka-ı Saadet Dairesi ve emanât-ı mukaddese devr-i cumhuriyette “mahrem” mi olmuştu?
Tarih bizim neyimiz olur? Yahut Divitçioğlu’nun tarihe dahil oluş tarzı
III. Mekânlar ve
insanlar arasında
Kısa bir günün hoş tesadüfleri
Sahaflar arasında geştügüzar
“Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz”
Süheyl Ünver’in 1962 yılı Üsküdar’ında zevkli ramazan temaşaları
IV. Kitaplarla hemhal olmak
Diyanet İslâm Ansiklopedisi’ne dair perakende birkaç mühim not
Dergâh’ın ilk sayısı çıkarken…
Bir hatıratın “hakikatler”inin peşinde yahut bir tarikatın, bir siyasetin…
Türkleri çağdaş İslâm düşüncesinden kim tasfiye etti?
Kar tahassürleri
Kitap, evet daima kitap, her zaman kitap…
Alt başlıkların hepsini aktarmadığım bu listenin ne kadar çekici olduğu çok açık. Sözün burasında küçücük bir yayıncılık yahut isterseniz “tertip/tashih” kusuruna işaret etmek istiyorum. Yukarıda sıraladığım ve Roma rakamıyla yazılmış olan bölüm başlıklarından sonuncusu kitapta nasılsa yanlış dizilmiş ve basılmış: “IV” yerine “VI” oluvermiş, böylece 3’ten sonra gelmesi beklenen 4, yerini 6’ya bırakmış. Romen rakamı denen işaretler aslında harflerdir ve I=1, V=5, X=10, L=50, C=100, D=500, M=1000 değerindedir. Sıfırın bulunmadığı bu sistemde IV işareti “5-1=4” işlemine denk düşer. Bize ilkokulda öğretilen bu bilginin yeni kuşaklara gereğince öğretilmediği yahut öğretilemediği anlaşılıyor. Böylece İçimden Geçen Günler’in hem 8. hem de 237. sayfasında “IV” yerine “VI” ile karşılaşıyoruz. Esirgenen göze çubuk batar diyelim mi?
DİKKATLİ BİR DİL ÖNE ÇIKIYOR
İçimden Geçen Günler, daha “Sunuş”undan başlayarak dil dikkati, üslûp titizliği, gerçek saygısı, sınırlara riayet, abartıdan kaçınma, kıvamında dokundurma, dozunda mizah, hamaset ve ayran kabartma izlenimi uyandıracak atraksiyonlardan uzak durma gibi vasıflarıyla okuyucusunda saygı uyandırıyor. İsmail Kara’nın öteden beri şahsi, zümrevî, mezhebî, indî, kavmî taassuplara alâmet addedilebilecek taarruz ve tedafülerden hazer ettiğini; ele aldığı meselelere teenni, serinkanlılık ve ciddiyetle yaklaştığını söyleyebiliriz.
“Zamanın farkına varmak, gelip geçen günleri farkındalıklarla zenginleştirmek, anlamlı, güzel ve zevkli hale getirmek yahut ağırlıklarını, yüklerini hissetmek, hesabı verilebilir kılmak bir tarafıyla zor iş. Halbuki insan olmak biraz da bu sorumluluğu üstlenmek demek. Gelip geçen yıllar, emanet gibi duran ‘sayılı günler’, fena bulmaya çok teşne anlar başka türlü sayısız, sonsuz, ebedî, gelip geçmez nasıl kılınabilir!”
“Yüzüne nur yağmış ağzı dualı yaşlı bir köylü kadından” duyduğu “Bir günün bin olsun” ifadesinden söz eden İsmail Kara, bu cümleyi şöyle tanımlamış: “Bir sonbahar günü sabahın erken vaktinde, yol üstünde karşılaştığı bir çocuğu tahsil için gurbete uğurlama cümlesiydi bu. Hevesle, içten gelen yakarışlı bir sesle, bir çocuğa, bir yeni aydınlanmaya başlayan göğe bakarak.” (s. 5)
AŞIK VEYSEL NOTU HAKKINDA
Sanırım, siz de bu çarpıcı ve şiirli manzarada sözü edilen çocuğun İsmail Kara’nın ta kendisi olduğunu düşündünüz. Başka türlüsü olabilir mi? Peki, İsmail Kara neden o çocuktan üçüncü kişi olarak söz etmeyi tercih ediyor? Ben diyeyim tevazuundan; siz deyin o günlerin saf, temiz ve yüce havasını yitirmiş olmanın burukluğundan… Biri de desin ki: Hakikat (hattâ gerçeklik), kişileri ve kişilere bağlı özellikleri aşan, aştıkça varlık ve değer kazanan bir olgudur.
Hakikat yahut gerçeklik demişken İçimden Geçen Günler’de rastladığım iki küçük kusura temas etmek isterim. İsmail Kara, “Ay dolanır günler geçer” sözünü merhum Âşık Veysel’e izafe etmiş. Âşık Veysel’in sözü “Ay dolanır yıllar geçer” şeklindedir. Şiirlerinin toplandığı kitaba da adını veren Dostlar Beni Hatırlasın nakaratlı şiirin ikinci dörtlüğü şöyledir:
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın
İsmail Kara, sanırım Fevziye Abdullah Tansel’in “Ay Dolanır Günler Geçer” adıyla yayımlanan günlüklerini hatırladığı için böyle bir gerçeklik transferi yapmış oldu (Dergâh Yayınları 2011). Hoş, gün uzar yüzyıl olur diyebildiğimiz bir ortamda günler ile yılların yer değiştirmesine şaşılmaz.
İkinci kusur, biraz daha ağır: Kitabın 251. sayfasında parantez içinde şu cümle var: (Bu cümle özne ve tümlecin yerleri değiştirilerek de kurulabilir). Doğrusu, özne ve yüklem olmalı. Birleşik cümlenin yalın yapısı şu: “Esas etken, şudur.” İstenirse “Şu, esas etkendir.” diyebilirsiniz.
İsmail Kara, kitabının sonlarına doğru adını bile koyduğu dört hatıra kitabından söz etmiş. Merakla ve iştiyakla bekliyoruz.