Necip Fazıl Kısakürek'le son röportajı yapan isimlerden gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren “ İslami hassasiyeti olan İslami davası olan herkesin mayasında Büyük Doğu vardır, Necip Fazıl vardır. Onu okumadan gelmiş bir misyon adamı olacağını düşünemiyorum. Hem fikir dünyasında hem edebiyatta hem de siyasette bu böyledir” diyor.
Geçtiğimiz günlerde Türk Edebiyatı Dergisi ekibinin Necip Fazıl Kısakürek ile yaptıkları son röportajın videosu yayınlandı. Sosyal medyada büyük ilgi gören bu röportajı yapan isimlerden birisi o dönemde Türk Edebiyatı Dergisi'nin Yazı İşleri Müdürlüğünü yapan gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren'di. Taşgetiren'le hem o günü hem de Necip Fazıl'ın fikriyat dünyasının bugünkü karşılığını konuştuk.
O dönemde Üstadın son şiirlerinin hemen hemen tamamı Türk Edebiyatı Dergisi'nde yayınlandı diyebilirim. Her ay bir şiirini dergiye almaya özen gösteriyorduk. Üstad dergimizin her sayısı için şiirler yazıp gönderiyordu yani daha önceden yazılmış şiirler değildi bunlar ve okurla iki yıl boyu Türk Edebiyatı üzerinden buluştu diyebiliriz. Biz de üstadın şiirlerini yayınlayan dergi ekibi olarak kendisini ziyaret edip görüşmek istedik.
Kaç şiir olduğunu hatırlamıyorum.
Daha çok ölüm temasının işlendiği iki mısralık kısa şiirlerdi. Vefâtına kadar Türk Edebiyatı'nın her sayısında bu şiirlerini yayınladık Üstadın.
O trafiği şimdi tam hatırlamıyorum ama Erenköy'deki evinden aldırıyorduk bir şekilde. Üstadın her şiirini heyecanla bekliyorduk. Bu ay üstadın gönül dünyasından ne doğdu diye heyecanla bekliyorduk. Türk Edebiyatı dergisinin tarihinde önemli bir safhadır o. Türk Edebiyatı'yla Necip Fazıl'ın şiirlerinin buluşması başlı başına çok önemliydi. Türk Edebiyatı dergisi o zamana kadar pek Necip Fazıl dünyasıyla ve davasıyla içi içe değildi.
Türk Edebiyatı'nın daha çok edebi bir çizgisi vardı. Şiir, hikaye, deneme v.s. yayınlanıyordu. Necip Fazıl hem siyasi hem ideolojik varlığıyla adeta bir davanın öncüsü olan bir isimdi. Türk Edebiyatı, Ahmet Kabaklı hocanın son dönemlerinde bir değişim geçirdi. Kabaklı hoca önceleri daha klasik bir Türk yazarıyken son zamanlarda sistemi sorgulayan boyutuyla da Necip Fazıl'la buluşan bir isim oldu. O dönem benim de dergide yazı işleri müdürü olarak görev yaptığım döneme denk geldi.
Necip Fazıl önemli fikir kaynaklarımızdan biridir. Kişiliğimizin temel dokusunda eserlerinin önemli bir rolü olmuştur. Ya da şöyle söyleyeyim, islami hassasiyeti olan, islami davası olan herkesin mayasında Büyük Doğu vardır, Necip Fazıl vardır. O günden bugüne Üstadı okumadan gelmiş bir misyon adamı olduğunu düşünmüyorum. Hem fikir dünyasında hem edebiyatta hem de siyasette bu böyledir. Gençlik dönemimiz Necip Fazıl okuyarak geçti diyebiliriz.
Genel olarak Türk Edebiyatı camiasına Necip Fazıl fikriyatının geç geldiğini düşünüyorum. Başta da dediğim gibi Kabaklı hocanın son zamanlarında değişen çizgisiyle Türk Edebiyatına Necip Fazıl'ın geldiğini düşünüyorum.
Evet, bizim dönemimiz daha fikri ve kültür boyutunun ağırlık kazandığı dönemdir. Farkları kapak dosyalarında gözükebilir. Ama Necip Fazıl'la Türk Edebiyatı dergisinin ilişkisi Kabaklı Hocanın inisiyatifiyle devreye girmiştir. Benzer şekilde Osman Yüksel Serdengeçti'ye de Türk Edebiyatı ve Kabaklı Hoca yine Necip Fazıl gibi son zamanlarda bir tür vefa göstermiştir. İkisi Kabaklı Hocanın vefa adamı hüviyetinin yansımasıdır. Şiirler alındı telifler ödendi Kabaklı Hoca tam bir vefa gösterdi.
Ahmet Kabaklı, Prof. Dr. Süleyman Yalçın, Prof. Dr. Ayhan Songar, Ayla Ağabegüm ve Mehdi Ergüzel isimlerini hatırlıyorum. Güzel bir röportaj olduğunu hatırlıyorum. Fotoğraflarını çektik aynı zamanda. Sakallı o meşhur fotoğrafı o gün çekildi. Bu videonun yayınlanması çok sürpriz oldu. Ev kıyafetiyle karşıladı bizi. Videoda Necip Fazıl'ın o yaşına rağmen zihin dünyasının çok berrak olduğunu görüyoruz. Bir dede hüviyetinden ziyade dik duran, derin özgüven sahibi hüviiyetiyle karşımızdaydı Üstad.
Evet ben bu dik duruşunu çok önemserim. Muktedir hüviyetini çok önemserim. Üstadın bizim dünyamızdaki en önemli etkilerinden biri medeni cesaretidir, boyun eğmeyişidir. Sistem karsısında bir Müslüman olarak nasıl dik durulabilir, onurlu durulabilir bunun örneği olmuştur hepimize. Mahkemeden korkmamayı, bir takım bedeller ödemeyi göze almak gerektiğini, davasından vazgeçmeyip elinin tersiyle nimetleri geri çevirmeyi sembolize eden bir sima olarak hafızalarımızda yerini almıştır.
Benim sorum ''bir insan bir davaya girdiğinde sonunu düşünür mü? Yıllarca bir davaya hizmet verdiniz sonuna geldiğinizde ne görüyorsunuz?'' olmuştu. Çünkü onun bir yorumu vardı “biz buz dağını hohlaya hohlaya erittik ama ortaya bir bataklık çıktı” diyordu, bu yüzden bu soruya ne cevap vereceğini merak ediyordum. Soruma inkılapçı, devrimci, aksiyon adamı tavrını ortaya koyarak cevap verdi. Farklı bir cevaptı o. Yola çıkılır ve sonucu Allah'a bırakılır diyordu. Yola çıkılması gerekiyorsa çıkarsınız, bu bir cürettir, iddiadır ve bedeline de katlanırsınız. Bu bir mümin tavrıdır. Teslim olmuş insan, bir davaya gönül vermiş insan tavrıdır ve o yaşta bu tavrı göstermiştir Üstad. Yola çıkılması gerekiyorsa çıkarsınız Allah için o yolda ne gerekiyorsa yaparsınız ve sonucu düşünmezsiniz.
Oldu tabii. Mesela Sezai Karakoç vardır. Bir Sezai Karakoç çizgisi vardır. Üstat'tan fikren beslenen ama kendi dilini bulan bir isimdir Sezai Bey. Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören yani Mavera ekolü, Edebiyat Dergisi ekolü. Bunların hepsinde Necip Fazıl vardır, bu insanlar da kendilerini Büyük Doğucu olarak tanımlarlar.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ın sık sık onun şiirlerini hatırlaması boşuna değildir. O'nun mayasında da, gençliğinde de, ruh dokusunda da, bir mısrayla, bir konferansla vardır Necip Fazıl. İman ve Aksiyon diye bir konferansı vardır üstadın. Erdoğan da bahseder bu konferanslardan. Ben de imam hatip öğrencisiyken bu konferansına katılmış ve notlar almıştım, hala durur o notlar. Necip Fazıl hep bir aksiyon adamı aradı. Üstad yara yara ilerliyor, onun fikir dünyasından gelen siyasilerde bu yolu yara yara gelmiştir.
İsmen hitap etmenin onda uyandıracağı imajı çok iyi biliyor bize ismen hitabı bizim için bir şerefti.
Evet öyle.
Demin söyledim, bir buz dağı vardı. Bizim gençlik dönemimizde Necip Fazıl'la kurduğumuz irtibatın bugünkü gençlerle Necip Fazıl arasında kurulduğunu sanmıyorum. Belki yeniden gençliğimizin Necip Fazıl'ı keşfetmesi gerekiyor. Bizler Necip Fazıl'ın şiirlerini ezbere paylaşmanın heyecanını yaşardık. Bugün daha çok ihl öğrencileriyle konusuyurum. Necip Fazıl'ın bir şiirini ezbere bilen var mı diye sorduğumda çok kalkan parmak göremiyorum.
Sadece Sakarya değil pek çok şiirini ezbere bilirdik. Hayat içinde hadiselere denk gelirdi üstadın şiirleri ve birbirimizle paylaşırdık.. Sakarya da o gün yaşananlara denk gelen şiirlerden biriydi. Bu yüzden de çok okunur ve bilinirdi. Gene de okunmuyor değil ama eski günler daha coşkuyla Necip Fazıl'la buluşulan günlerdi.
Dua şiiri vardır. ”Bıçak soksan gölgeme / Sıcacık kanım damlar / Gir de bir bak ülkeme / Başsız başsız adamlar . Benim çok sevdiğim şiirlerinden biridir bu.
Zindandan Mehmet'e Mektup var sonra. ''Tohum saç bitmezse toprak utansın!'' diye başlayan ''Utansın'' şiiri de çok muhteşem bir şiirdir. Yüreğin şiiridir.
Bunlar bizim duygu dünyamızda bir Türkiye okuması. “Başsız başsız adamlar” diyor şiirde. Bir Türkiye açılımı vardır o şiirde. Necip Fazıl'da büyük bir iç muhasebe vardır, nerden geliyoruz nereye gidiyoruz duygusu vardır… Büyük Doğu da bu muhasebeden çıkar ve bu aksiyonu gençlere aktarır.
Üstadın yanına giderken herkes fırça yemeye hazır olarak giderdi. Herkeste fırça yerim diye bir endişe vardı. Ama üstatta her şeye rağmen bir Osmanlı terbiyesi adabı vardı. Kabaklı Hoca, Ayhan Songar ve doktoru Süleyman Yalçın vardı ve Necip Fazıl'ın onları kırması çok mümkün değildi. Bizler ekipteki gençlerdik. Hepimizin üzerinde emeği var. Üstad, hepimizin, Türkiye'nin hocası sayılır.
Üstadın yarım kalmış bir eseridir Kafa Kağıdı. Romanın bitmesine ömrü vefa etmiyor. Vefatından sonra basılan bir romandır. Cinnet Mustatili, O ve Ben gibi kitapları da var tabii hayatı ile ilgili olarak…
Geçmişe baktığımızda Büyük Doğu Dergisi'nin edebi boyutunun az, ideolojik boyutunun daha güçlü olduğunu görüyoruz. Okurun da siyasi ve fikri duruşuyla dikkatini çekiyor. Hareket Dergisi'nde ise fikri duruş önde ama siyasi duruş daha arka planda. Yer yer edebi kimliği de olan bir dergi olarak karşımıza çıkıyor Hareket. Diriliş Dergisi'nin edebi kimliği önde ama arkasında bir siyasi duruş da vardır. Edebiyat Dergisi ve Mavera'da ise edebi kimliklerinin yanında siyasi bir kimlik te görüyoruz. Mesela Nuri Pakdil'in Batı Notları'nı açın içinde hem edebiyat hem de İslami hassasiyet vardır. Son dönemde Sezai Karakoç, Nuri Pakdil gibi isimlerin kıratında yeni isimlerin çıkmadığını görüyoruz.
Okumalar azaldı günümüzde. Ben günümüzde siyaset ile ilgilenen birinin okumalar yaptığını düşünmüyorum. Okuma da siyaset de bence aynı misyondan beslenir. Önce bir hedefiniz bir davanız olmalı. İşte asıl oralarda bir aşınma olduğunu düşünüyorum bugün. Dünyevileşme diyoruz ya bundan herkes bir şekilde nasibini aldı. Hem siyaseti besleyen fikrî doluluğu olan hem de sanat gücü olan bir sembol isim bugün ne yazık ki yok.
Bunda fazla siyasileşmenin rolü olabilir diye düşünüyorum. 68 döneminden sonra hem sağda hem de solda fazla siyasileşme yaşandı. Daha eylem ağırlıklı insan tipi öne çıkıyor bu dönemde. Gençlik örgütlerine bakın tamamı siyaset ağırlıklı hareket içindeler ve Türkiye'nin dönüşmesinde bu gençlik örgütleri rol alıyor. Bunun içinden de fikir ve edebiyat adamı çıkmıyor maalesef.
Necip Fazıl da bir dönem siyasi tutumlarından dolayı tartışıldı. Mesela son zamanlarında MHP'yi desteklediği için Milli Selamet camiası tarafından bir çeşit reddedildi. Vefatından sonra Mavera Dergisinde Necip Fazıl ile ilgili eleştirel bir yazı çıktı. Bir anlamda Mavera Dergisinin kadrosu üstadın talebesidir. Mavera ekibi kendini Milli Selamet camiasının yanında gördü ve Necip Fazıl'ı eleştirdi. Dün de bugün de hepimizin ortak değeri diye niteleyeceğimiz isimleri kolayca unutabiliyoruz, dışlayabiliyoruz. Bunun aynısını Sezai Karakoç'a da yaptık. Diriliş Partisi'ni kurdu diye bir çeşit görmezden gelindi. Oysa her şeye siyasi bir dille bakmamak lazım. Siyasi tercihlerimize göre kıymetlerin üstünü kolayca çizme alışkanlığımız maalesef var. Geçmişte de Nurettin Topçu'nun aynı gerekçelerle üstü çizilmişti. Necip Fazıl'ı tercih edenler Nurettin Topçu'yu tercih edenler diye fikir dünyasında bir ayrılık yaşanmıştı.
Evet bu özel sayı 30 bin basıldı. Zannediyorum Türk Edebiyatı Dergisi'nin tarihinde bu rakam tektir. Tabii Necip Fazıl'ın sevenleri vardır Türkiye'de. O güvenle bastık. Necip Fazıl ömrünün sonunda türk edebiyatının bünyesinde okuyucuyla buluştu diyebiliriz, bu Türk Edebiyatı için büyük kazanç olmuştur. Türk edebiyatının çerçevesini aşan bir zenginlik olmuştur.
Hayır o zaman herhangi bir tepki almadık. Ama zaman içinde çok ayrıştık. Oysa gönüller geniş olsa daha geniş buluşmalar gerçekleşebilir. Siyasi ve ideolojik kutuplaşmalar ise birbirimizin üstünü çizmemize sebep oluyor. Bundan Necip Fazıl da nasibini aldı, Sezai Karakoç da aldı. Fikriyatlarından dolayı sol camia da üstleri çizildi. Biraz insaflı olan Sezai Karakoç'un büyük bir fikir adamı olduğunu biliyor ama bunu ifade ederse kendi mahallesinde dışlanmaktan endişe ediyor. Mesela Necip Fazıl'la ilgili solda bir iki olumlu yazı çıksa eminim mahalleden kovulur.
Bizde evet, geniş yüreklilik daha fazla…
Pınar diye 1970lerde bir edebiyat dergisi çıkardık. Önce Çapa Öğretmen Okulu bünyesinde çıktı, sonra Mücadele Birliği kadroları aldı bu dergiyi. Şiir, hikaye ve denemelerim çıktı Pınar dergisinde. Bazı şiirlerim antoloji tarzında kitaplara girmiştir. Ama ben kendimi edebiyat adamı olarak tanımlamam. Türk Edebiyatı dergisinde de zaman zaman eleştiri ve denemelerim çıktı.
Evet 30 yıldır Altınoluk Dergisini çıkarıyoruz. 28 yıldır derginin yazıişleri müdürlüğünü yapıyor, her ay baş yazı yazıyorum. İlk başta Ahmet Maraşlı ismi ile yazdım iki yıl kadar. Çünkü o dönem Tercüman'da çalışıyordum.
Evet, ilk gençliğimde ben de şiirler yazdım. Serbest şiirler yazdım. Bugün köşe yazılarımda o şiiriyetin tadı vardır sanıyorum.