Eğtimci-yazar Jenny Molendyk Divleli beş çocuk annesi bir yazar. “Evimizde çocuklarıma İslam’ı sevdirecek etkinlikler yapıyoruz” diyen Divleli şunları söylüyor: “Çocuklarımızın İslam’ı severek büyümelerini istiyoruz. Özellikle çocuklarım daha küçükken hep eğitici, okul tarzı etkinlikler yaptık. Mesela evde bir siyer okulu kurup, çocuklarla etkinlik ve boyama yapıyoruz.”
Polis bir baba ve hemşire bir annenin ikinci çocuğu olarak Kanada’da dünyaya gelen işaret dili ve İngilizce öğretmeni Jenny Molendyk Divleli’yi çocuklara yönelik sosyal medya paylaşımlarıyla birçoğumuz tanıyoruz aslında. Hristiyan bir ailede, dini duyarlılığı yüksek bir çocukluk ve gençlik yaşayan Divleli, Manitoba Üniversitesi ve Red River Koleji’nde Dil Bilimi ve Amerikan İşaret Dili Tercümanlığı üzerine eğitim almış. Üniversite yıllarında “hayatın anlamını” keşfetmek üzere uzun yıllar sürecek bir arayışa giren Divleli, İslamofobi’nin tüm dünyada yükselişe geçtiği, İslamiyet hakkında hiçbir bilgisinin olmadığı dönemde bir Müslüman’la tanışarak uzun sohbetler yapma imkânı bulmuş. Aradığı soruların yanıtlarını İslamiyet’te bulan ve bu konuda araştırmalar yapan Divleli, 14 Mayıs 2006’da “hayatının en güzel ve büyük kararını” alarak Müslüman olmuş. Başta babası ve üniversite hocalarının sert tepkileriyle karşılaşsa da yolculuğundan vazgeçmeyen Divleli, tüm dünyaya faydalı bir Müslüman olabilmek için İslamiyet’i tanıtmaya başlamış. Bir Türk’le evlenip 10 yıl önce İstanbul’a yerleşen Divleli’nin beş çocuğu var. Bir yandan İngilizce öğretmenliğine devam eden diğer yandan da sosyal medya üzerinden çocuklar üzerine eğitici paylaşımlar yapan Divleli aynı zamanda Türkçe ve İngilizce paylaşımlarında İslamiyet’i ve Hazreti Muhammed’i (sav) de tanıtıyor.
“Senin Camin Ne Renk?”, “Namaz Kıldığımız Sıradışı Yerler”, “Taze Portakal Suyu”, Kur’an’daki Bitkiler” isimli çocuk kitaplarına imza atan Divleli’nin, geçtiğimiz günlerde Ketebe Çocuk etiketiyle çıkan “Daha Çok El” isimli yeni kitabı okuyucuyla da buluştu. Divleli’nin gerçek bir hikâyeden ilhamla yazdığı Daha Çok El’e, Ekinsu Kocatürk’ün eğlenceli çizimleri eşlik ediyor. “Daha Çok El”, dedesinin yaptığı pişmaniyeyi çok seven Sami’nin bu lezzetli tatlının nasıl yapıldığını öğrenmek istemesiyle başlıyor. 3 yaş ve üstü için uygun olan bu kitap, dayanışma duygusunu erken yaşta çocuklara öğretmesi bakımından önemli bir eser olma özelliği taşıyor. Biz de eğitmen ve yazar Divleli ile hem hayatını hem de son çıkardığı çocuk kitabını konuştuk.
En sevdiğiniz çocukluk hatıralarınızdan birisi, her gece yatmadan önce annenizin size bir kitabı defalarca okuduğu zamanlarmış… Bize biraz çocukluğunuzdan bahsedebilir misiniz?
Çekirdek bir ailede, küçük bir şehirde büyüdüm. Aile büyüklerimiz bize yakın oturmuyorlardı ama özel günlerde mutlaka bir araya gelip birlikte vakit geçirirdi. Geleneksel kutlamalarda yine bütün aile bir arada olurduk ve bu ortamlarda hediye edilen kitapları ve birlikte okuduğumuz kitapları çok iyi hatırlıyorum. Evimizde kütüphanemiz vardı. Gece uyumadan önce kitap okurdu annem. Hatta o dönemde annemin okuduğu ve çok sevdiğim “Big Bear” diye bir çocuk kitabı vardı. Yıllar sonra o kitabı annemle konuşurken tekrar bulduk ve şimdi ben de çocuklarıma okuyorum. Hâlâ o kitap için aynı hislerim var ve çok seviyorum.
DİNİMİZİ HİKÂYELEŞTİREREK ÖĞRETİYORUM
Beş çocuk annesi olarak saatler süren okumaların ardından, bir çocuğun “defalarca” okumak isteyeceği kitaplar yazmanın hayalini kurduğunu söylediniz röportaja başlamadan önce. Nasıl oldu?
Beni kitap yazmaya iten çocuklarım oldu. Onların çok ihtiyacı vardı ve bir eksiklik vardı. Aynı his ben de oluştu. İlk yazdığım kitaplar biraz daha dini konular üzerineydi. Çocuklarda okuyacakları kitap faydalı ve merak uyandırabileceği bir kitap olsun istedim. Güzel resimlerle, bilgili ama sıkıcı olmayacak şekilde başladım. Kendi çocuklarımda gördüğüm eksiklikten yola çıkarak başladım aslında kitap yazmaya.
ÇOCUKLARIMA İSLAMI ANLATIYORUM
Sosyal medya hesaplarınızda, evinizde çocuklarınız için bir öğrenme ortamı oluşturduğunuzu görüyoruz. Beş çocuğun birden hem annesi hem de öğretmeni olmayı nasıl başarıyorsunuz? Çocuklarınıza İslamiyet’i, Peygamber Efendimiz’i (sav) nasıl öğretiyorsunuz, nelere dikkat ediyorsunuz?
Müslüman olduktan sonra benim için en önemli şey çocuklarımın İslam diniyle büyümesiydi. Ailelerim akrabalarım, arkadaşlarım onlar Müslüman değiller ama Elhamdülillah Allah bu dini bana nasip etti ve kesinlikle çocuklarımda da aynı his ve aynı aşk olsun istedim. Aynı zamanda da severek istedim. Evimizde çocuklarıma İslam’ı sevdirecek etkinlikler yapıyoruz. Çocuklarımızı İslam’ı severek büyütmek istiyoruz. Özellikle çocuklarım daha küçükken hep eğitici, okul tarzı etkinlikler yaptık. Mesela evde bir siyer okulu yapıp, çocuklarla etkinlik ve boyama yapıyoruz. İslam’ı ve Peygamber Efendimiz’i (sav) hayatımızın bir parçası olarak, hikâyeleştirip anlatmaya çalışıyorum. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) balkabağını çok severdi. Ben de çocuklarıma bal kabağı yemeğini yapıyorum ve çocuklara Peygamber Efendimiz’in (sav) balkabağı ile ilgili söylediklerini söylüyorum. Sonra Peygamber Efendimiz’in balkabağını çok beğendiğini söylüyorum. O zaman diğer sahabeler de çok beğenirdi diyerek anlatıyorum. Daha sonra ise Kur’an-ı Kerim’de balkabağı geçiyor mu? diye soruyorum. Nerede geçiyor mesela? Yunus Aleyhisselamın bal kabağı hikâyesini anlatarak, çocuklarda merak uyandıracak şekilde anlatmaya çalışıyorum. Paylaşmakta sünnettir diyorum. Her şekilde hayatımızın içinden anlatabiliriz çocuklara.
İSTANBUL’DA ÇOCUK BÜYÜTMEK HARİKA
Müslüman olduktan sonra yeni bir kültür öğreniyorsunuz. İstanbul’da çocuk büyütmek nasıl peki?
Kültürel olarak çok farklı. İkisinin de olumlu ve olumsuz yanları var. Eğitim açısından değerlendirirsek Kanada’da çocuklar eğitim anlamında daha özgür ve daha planlı. Çocuklara yönelik projeler var ve yeteneklerine göre yönlendiriliyor. Çocuklar onu yapıyor. Türkiye’de biraz daha rutin. Bizim sistemiz biraz farklı. Çocuklarımızla kreatif şeylere odaklanıyoruz. Farklı fikirler, farklı etkinlikler yapıyoruz. Bir şey yapmak istediklerinde tek düze düşünmelerini istemiyoruz, İstanbul’da kalabalık bir şehir. Çocuk büyütmek zor olsa da çok güzel. Hayat çok yoğun burada. Aynı zamanda biz de kalabalık bir aileyiz. Yoğun bir hayatımız var. Çocukları doğa da büyütmek için güzel bir yer İstanbul. Biz de özellikle İstanbul’u seçtik. Çünkü burada İslam kültürü var. Burada komşular, akrabalar, arkadaşlar gerçekten bambaşka. İstanbul, çocuk büyütmek için harika bir yer o yüzden.
Yahya Dede ile torununun pişmaniye yapmasını anlattım
Son kitabınızda gerçek bir hikâyeden ilhamla aslında bir aile hatırası olarak “Daha Çok El” isimli bir kitap yazdınız. Kimden ilham aldınız?
Türkiye’ye geldikten sonra eşimin dedesi Yahya Dede’yle tanıştım. Gerçekte Yahya Dede pastaneci. İlk Türkiye’ye geldiğim günler kalabalık bir zamanda aile olarak pişmaniye yaptık. Hayatımda daha önce hiç pişmaniye görmemiştim. Hem de çok şaşırmıştım. Şuruptan macun oluyor, macundan bir tel oluyor, pamuk şeker gibi bir şeyler çıkıyor. Gördüğüm bu anları kesinlikle kaydetmem gerekiyordu. Kendi çocuklarımı da bunu göstermek ve öğretmek istiyordum. Yahya Dedemiz de pişmaniye yapmanın sırrı var biz de saklayalım bu bilgiyi dedim. Sonra çocuklarım için video çektim ve aile hatırası için kitap yazmaya başladım. Aynı zamanda güzel bir Türk kültürünü göstermek istedim. Çocuklarım da çok seviyor. Kitapta da dedesinin yaptığı pişmaniyeyi çok seven Sami’nin lezzetli tatlının nasıl yapıldığını öğrenmek istemesini görüyoruz. Yahya Dede’snin sıcacık macundan, tel tel ayrılan yumuşacık pişmaniyeyi yaparken küçük-büyük, genç-yaşlı bir sürü elden yardım alması ve böylece pişmaniyenin büyük sırrını torununa öğretmesiyle gelişen hikâyesini anlatıyorum. Şimdi kitabı Yahya dedeye göstermek istiyorum. Yahya dedenin haberi vardı yazarken. Bu hikâye üzerinde 2 yıl çalıştım. Yahya Dede’ye ilk söylediğimde çok mutlu olmuştu ama artık Yahya dede 96 yaşında ve Alzheimer. Tabii şimdi hatırlar mı bilemem. Ama aile hatırası olacak, daima kalacak bizim için.